"Affetmem çetenin peşindeyim"

"Affetmem çetenin peşindeyim"

Deniz Yarbay Ali Tatar'ın eşi, çıkan beraat kararı sonrası ilginç açıklamalarda bulundu.

Deniz Yarbay Ali Tatar’ın 6 yıl önce tutuklandığı soruşturmanın davasında beraat kararı çıktı ancak kendisi bunu göremedi. Ali Tatar’ı intihara kadar sürükleyen iftiralarla ilgili konuşan eşi Nilüfer Tatar, “Bir insan hayatını hiçe sayan bir zihniyeti nasıl affedebilirim? A’dan Z’ye bu çetenin içinde yer alan hepsinden davacıyız. Hepsinin hukuk içinde peşindeyiz” diyor.

Hürriyet'ten Toygun Atilla'nın haberine göre ‘Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez. Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu ne yaşacak cumhuriyet, bir ülke bulamayacaksınız. Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum...’ Deniz Yarbay Ali Tatar’ın, ölümünden saniyelerce önce eşi Nilüfer Tatar’ın eline sıkıştırdığı mektubunda son cümleleri bunlardı. Nilüfer Tatar, eşi Ali Tatar’ın da sanık olduğu ve 83 kişinin beraat ettiği Poyrazköy davasında, mahkeme salonundaydı. Beraat kararı verildiğinde hissettiği duyguları “Alimin orada olmasını çok istedim. O sevinci yaşamasını isterdim.Bir tarafımız hep eksikti” diye özetledi. Nilüfer Tatar, soruşturma sürecini, eşinin cezaevi günlerini, intihar anını ve sonrasında yaşananları evinin kapısını açtığı Hürriyet’e anlattı.

İFADE VERİP GELECEKTİ

5 Aralık 2009’da gelen tebligattan sonra 7 Aralık 2009’da Ali Tatar, Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde savcı Süleyman Pehlivan’ın karşısındaydı. Nilüfer Tatar o günü şöyle anlatıyor: “İçimizde tutuklanacağına dair en ufak bir düşünce yoktu. Ali gidecek, ifadesini verecek ve eve geri gelecekti. Akşama doğru Ali aradı, ‘Tutuklanmama karar verildi. Bavul hazırlayıp gelir misin’ dedi.”

Nilüfer Tatar, şok içinde eşinin bavulunu hazırladı, adliyeye gitti. Ali Tatar, çok kaygılıydı, eşinin elini tutarak, “Beni her şeyle suçluyorlar. Bunların hiç biri doğru değil” dedi. Hasdal Cezaevi’ne görüş için gittikleri 2’nci ziyarette Tatar ailesi sürprizle karşılaştı. Yarbay Tatar, 9 günlük tutsaklığının ardından, 16 Aralık’ta tahliye edildi. Savcı Süleyman Pehlivan karara itiraz edip tutuklama istedi. 18 Aralık 2009’da İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi oy çokluğuyla tutuklamaya karar verdi.

EŞİ SİLAHLARI SAKLADI

Nilüfer Tatar intihar süreci ile noktalanan 24 saatlik süreci şöyle anlattı: “Hepimiz çok mutluyduk. Akşam, arkadaşlarımız ve aileler toplanacak Beylerbeyi’ndeki lojmanımızda yemek yiyecektik. Akşam saat 19.00’da Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı Kurmay Başkanı, Ali Tatar’ı telefonla arayarak yanına gelmesini istedi.” Yarbay Tatar evden ayrılırken eşine, “Bu hayra alamet değil” dedi.

Kısa bir süre sonra Ali Tatar eve geldiğinde eşinin deyimi ile adeta tükenmiş, yıkılmış bir haldeydi. Evin duvarlarını yumrukladı. “Tutuklama kararı çıkmış. Ne istiyorlar benden” dedi. Nilüfer Tatar, “Kurmay başkanının Ali’yi o gün çağırarak bunu söylemesi doğru değildi. Ertesi gün gerekli merciler yapması gerekenleri yaparlardı. O gün belki bunlar söylenmeseydi, Ali intiharı düşünecek, uygulayacak durumu olmayacaktı” dedi.
Ali Tatar’ın cezaevi süresince bozulan psikolojik durumunun ailesi de farkındaydı. Bu yüzden 21 Aralık 2009 için, GATA’da psikiyatri servisinde randevu almışlardı. O gece Nilüfer Tatar’ın anlatımına göre saat 02.00 sıralarında uyudular. Uyumadan önce, evde bulunan Ali Tatar’a ait 2 beylik tabancasını Nilüfer Tatar sakladı. Ali Tatar, “Ne yapıyorsun. Silahları neden saklıyorsun. Benim bunu yapabileceğimi mi düşünüyorsun” diye tepki gösterdi.
19 Aralık 2009 sabahı Ali Tatar’ın avukatı İhsan Nuri Tezel ve Merkez Komutanlığı’ndan bazı subaylar Beylerbeyi’ndeki Ali Tatar’ın lojmanındaydı. Omuzları çökmüş, sürekli yere bakıyor ve “Beni oraya koymayın” diyordu. Ali Tatar’ın durumu kötüydü. Eşi Nilüfer Tatar ve avukatı İhsan Nuri Tezel, yanlarındaki komutanlara, “GATA’ya götürelim. İyi gözükmüyor” teklifinde bulundular. Ancak prosedür gereği bunun mümkün olmadığı söylendi. Eşinin elini sıkı sıkı tutan Ali Tatar’ın son sözleri, “Nilüfer boşuna ısrar etme. Götürmez bunlar beni hastaneye” oldu. Nilüfer Tatar’ın o güne ait hatırladığı son sahne ise, banyoya doğru koşan eşi Ali Tatar’ın eline sıkıştırdığı intihar mektubu ve banyodan gelen silah sesi oldu. 

ALİ’M ARAMIZDA OLSAYDI

Nilüfer Tatar, eşinin ölümün ardından geçen 6 yılı ve beraat ile sonuçlanan davada yaşadığı duyguları ise şöyle anlatıyor: “Ali’min dün (önceki gün) aramızda olmasını çok istedim. O sevinci yaşamasını isterdim. O yoktu ve bir tarafımız eksikti. Bizim için dava asıl bundan sonra başlıyor. Hukuksal süreç içinde hak eden kişilerin cezalarını çekmelerini görmek istiyoruz. Ali’yi 2. kez cezaevine gönderen Süleyman Pehlivan nasıl hâlâ Yargıtay’da görev yapıyor ? A’dan Z’ye bu çetenin içinde yer alan, en baştakinden en alltakine kadar hepsinden davacıyız. Bunlar, hak ettikleri cezaları hukuki süreç içinde almadıkları sürece içimizdeki acı hafiflemeyecek. Ali’nin bize bıraktığı mektuptaki her söz, her vasiyet çok anlamlı.”

Tutuklayan, tutuklu

Ali Tatar’ın, 18 Aralık 2009’da İstanbul Özel Yetkili 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından oy çokluğu ile tutuklanmasına karar verildi. Mahkeme Başkanı Şeref Akçay tutuklama kararına muhalefet etti, üyeler Oktay Açar ve Metin Özçelik tutuklama yönünde oy kullandı. Tutuklamaya muhalefet şerhi koyan Şeref Akçay, şu notu düştü: “Şüpheli Ali Tatar’ın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, dosyası kapsamı ve mevcut delil durumu dikkate alınarak mahkememiz nöbetçi hakimliğince verilen tahliye kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun yakalama emri çıkartılması yönündeki görüşüne katılmıyorum.” O dönem yaşanan birçok tutuklama kararına muhalefet şerhi koyan hakim Şeref Akçay, daha sonra emekli oldu. Ali Tatar tutuklandığında hakkındaki soruşturmayı yürüten polis şefi ise Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün’dü. Yurt Atayün imzası ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen fezlekede isimsiz ihbar mektuplarından derlenmiş rapor bulunuyor. Yurt Atayün, Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonlarda gözaltına alındı ve çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Atayün halen ‘yasa dışı telefon dinlemeleri’, ‘silahlı terör örgütü üyesi olmak’ ve ‘resmi belgede sahtecilik’ suçlarından tutuklu olarak bulunuyor. Operasyonları yürüten dönemin İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer de aynı suçlamalarla tutuklu. O gün Ali Tatar’ın tutuklanması yönünde oy kullanan Hakim Metin Özçelik’in ise şu an Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonlar sırasında tutuklanan şüphelilere tahliye yolunu açtığı gerekçesiyle önce görev yeri değiştirildi. Sonra hakkında “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” ve “Silahlı örgüt üyesi olmak” dava açılarak tutuklandı.

O günkü gazeteleri sakladı

Ali Tatar’ın eşi Nilüfer Tatar, intihar ettiği güne ait gazeteleri evinde saklıyor. Ali Tatar’ın ölümün ardından yapılan olumsuz haberlerin bulunduğu gazete kupürlerini gösterirken, “Bir insan hayatını bile hafife alan, hiçe sayan bir zihniyeti nasıl affedebilirim?” diye soruyor. Nilüfer Tatar, yalnız bırakıldıklarını da şu sözlerle anlattı: “Aile desteği ile ayakta kaldık. Bir çok arkadaş sandığımız insan bu olaylar sonrasında ortadan yok oldu. TSK’dan kurumsal olarak kimse bir kere bile olsun ne aradı, ne de sordu. Önce kızımız Gökçe’nin bu süreci en az hasarla atlatması için çabaladık. Çünkü bu olaylar yaşandığında 10 yaşındaydı ve çok acı çekti.”