Başbakan Davutoğlu: (3)

Başbakan Davutoğlu: (3)

''Sayın Cumhurbaşkanımız ve benim aramda herhangi bir çatışma, herhangi bir sorun olmaz. Recep Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olduktan sonra tanışmadılar. Bakan ve Başbakan olduktan sonra da tanışmadılar. Başdanışman ve Başb

ANKARA (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, ''Sayın Cumhurbaşkanımız ve benim aramda herhangi bir çatışma, herhangi bir sorun olmaz. Recep Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olduktan sonra tanışmadılar. Bakan ve Başbakan olduktan sonra da tanışmadılar. Başdanışman ve Başbakan olduktan sonra da tanışmadılar. Çok köklü bir dostluğumuz var'' dedi.

Davutoğlu, Çankaya Köşkü'nden canlı yayınlanan Haber Türk televizyon kanalının ''Gündem Siyaset'' programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Seçim hazırlığı sürecini anlatan Davutoğlu, "Adaylık süreçleri başladı, aday adayı olarak rekor bir talep oldu. 6 bin 232 kişi AK Parti'den müracaat etti" diye konuştu.

Yerleşik, güzel bir sistemleri bulunduğunu dile getiren Davutoğlu, "Bunları mülakatlara aldık alt komisyonlarda, ara komisyonlara aldık. Ben geçen haftadan itibaren o ara komisyonları, bir taraftan arkadaşlardan raporlar aldım, bir taraftan da 81 ilin başkanını tek tek kabul ettim, son 4 gün içinde, gece 02.00'lere, 03.00'lere kadar" bilgisini verdi.

"81 ili tek tek dinledim" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Yani alt komisyonda arkadaşlarımız mülakat yapıp aday adaylarını dinlerken, ara komisyon da bunları değerlendirirken, ben de yeni görev devrettiğimiz, dolayısıyla da kedilerine güvendiğimiz bu anlamda bütün geçmiş il başkanları, ama nihayet o kampanyayı onlar yürütecek. Hepsini dinledim. Nasıl bir aday profili, meseleler nedir. Her bir vilayette ayrıca bölgeler de var. Birçok yerde, tek tek o ilçelerin problemleri. Ve bir bakan arkadaşımızı, eski Ulaştırma Bakanımızı bir başka odaya, yakınımdaki bir odaya onu aldım, Efkan Ala da bir başka odada. Benden çıkan il başkanı, seçimle ilgili şeyleri, o şehrin yatırımları, sıkıntıları varsa onları not ettik. Bunları son Bakanlar Kurulumuzda bakan arkadaşlarımıza dağıttık."

"İlk defa Türk siyasetinde, bir temayül yapıyoruz yani kendi teşkilatımıza soruyoruz, oradan bir bilgi alıyoruz. Nasıl? Bizim teşkilat kimleri istiyor" ifadelerini kullanan Davutoğlu, bu yapılarda esasın teşkilat olduğunu vurguladı.Teşkilatı ihmal edenin siyasette başarılı olamayacağına işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Onları temayülle aldık. Bu sefer bir başka ek bir süreç daha kattık, o da sivil toplum kuruluşlarını, adaylarımızı tayin konusunda bize yardımcı olmaya çağırdık.  81 vilayette geçtiğimiz pazartesi günü sandıkları koyduk, hiçbir ayrım yapmadan AK Parti'ye oy vermiş olabilir, vermemiş olabilir, vermeyi düşünüyor olabilir, düşünmüyor olabilir, hiç önemli değil. O şehrin sivil toplum kuruluşlarının tümüne davetiye gönderdik. Dedik ki 'Gelin, bizde kimi aday görmek istiyorsanız onu yazın.' Bugün rakamı aldım. Çok çarpıcı, 113 bin 750 kişi bizim anketimize katılmış. Bir kısım mesajlar da aldım şahsen, çok teşekkür ediyor, 'Ben CHP'liyim, MHP'liyim, HDP'liyim. Ama ilk defa bir parti, benim kendisine oy verip vermeyeceğimi bilmeksizin geldi, benden görüş beyan etti' diye."

Davetiyeyi sivil toplum kuruluşlarının tümüne, yönetim kurulu üyelerine de gönderdiklerini bildiren Davutoğlu, "Mesela Ankara'da 8 bin küsur kişi geldi oy kullandı. Bir de pazartesi günü bu, hafta sonu değil. Bulundukları yerden kalkıp, AK Parti binasına veya tutulan bir salona gelip oy kullanıyorlar. Bu en geniş tabanlı, demokratik bir katılım süreci" değerlendirmesinde bulundu.

-''Hedefimiz Türkiye'nin bütün rengini siyasete taşımak''-

''AK Parti adayının profilinin nasıl olacağının'' sorulması üzerine Davutoğlu, hayatın çok renkli olduğunu, bir partinin o renklerin tümünü yaşatması gerektiğini söyledi.

Davutoğlu, ''Kadın, genç olduğu gibi, meslek grupları itibariyle de, bölge itibariyle de. Şu anki grubumuza gitseniz, TBMM Genel Kurul salonuna girin, şöyle bir bakın, bizim grupta Türkiye'nin her yerinin rengini göreceksiniz. Kulise girin hafif Karadeniz lehçesiyle konuşan, hafif Güneydoğu lehçesiyle konuşan, İç Anadolu, Ege lehçesiyle konuşan bir rengarenk Türkiye topluluğu bir AK Parti Grubu'nda. Birbirleriyle şakalaşırken, o lehçeleri yansıtan bir topluluk. Ama başka partilerin kulislerine gidin, tek renklidir. Baktığınızda, şimdi zikrederek üzmek istemem kimseyi ama bir kesim bakarsınız aynı, benzer, birbirine benzer argümanlar, benzer sözler, neredeyse ezberletilmiş gibi aynı yaklaşımlar. O diğer üç grupta da.'' ifadelerini kullandı. 

Hedeflerinin Türkiye'nin bütün rengini siyasete taşımak olduğunu, bu renkleri taşırken belli şeylere ağırlık vereceklerini belirten Davutoğlu, ''Başta söyledim, kendisiyle barışık olmaktan başka bir insanın iddiasının olması, hesabının değil. Hesap herkeste olur, iyi niyette, kötü niyette olur ama iddia sadece misyon sahiplerinde olur. Hesabi olanlar, işte 'Ben şunu yaparsam milletvekili olurum. Şunları da yaparsam bakan olurum. Şunları da yaparsam şu mevkiye gelirim' diye bir insan hesap etmeye başladı mı siyasetin ekseni kaymaya başlar tabiri caizse'' diye konuştu.

Hesabı değil iddiası olanları aradıklarını belirten Davutoğlu, ''Nepotizmle yakınlarımızı değil, bize sadık olacak olanları değil, millete ve tarihe sadık olacak olanları ve liyakat ile ehliyeti birleştirenleri arıyoruz. Yine o çeşitlilik içinde teşkilatımızı temsil kabiliyetiyle, Türkiye'nin bütününde üstlenebilecek bazı görevleri yapabilmek kabiliyetini biraraya getiriyoruz. Ankara'da hayatı boyunca bürokraside bulunmuş birisinin teşkilat tabanı zayıf olabilir. Teşkilat tabanı çok güçlü olan biri de Ankara'ya belki çok az gelmiş olabilir. Ama ikisinin de siyaset yapma hakkı var'' açıklamalarını yaptı.

Öncelikli olarak teşkilatın sesini dinleyerek hareket edeceklerini belirten Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Bir de burada en, ahlaki vasıflar, hep bunu göz önüne aldık. Öğrencilere savaş stratejsini anlatırken, Ortaçağların şeyini karşılaştırırım. Bir insanın kıyafeti o savaşa nasıl yaklaştığını. Bir Osmanlı akıncısı, yeniçerisi bir cepken, bir kılıç, çok açıktır yola açıktır. O dönemdeki bir şövalyeyi düşünün, zırhlara bürünmüştür kendine korumaya ayarlı. Zırhlara bürünmekten kastım şu, öylesine ağırlıklar vardır ki üstünde hareket edemez kolay kolay. Hayat insanın üzerine bazı ağır, bagaj diyebileceğimiz yükler getirebilir. O tür kişilerin hareket etmesi zorlaşır. Halbuki böyle yükler yoksa, çok seyyar, hareket edebilen, bu anlamda iddiası yüksek birikim olur. Siyasette, bagajı olanı mümkün olduğunca AK Parti kadrolarına bazı, ola ki dikkatimizden kaçan olur ama bagajı olan, ağır zırhları zaten üzerine almış da onlarla hareket etmeye çalıştığı için hareket edemeyen kişileri bulundurmamaya çalışacağız. Aksine saf, berrak, net ve açık bir şekilde bir siyasi mücadeleye girip o mücadelenin hakkını verme azmi taşıyan bir kadro oluşturmaya çalışıyoruz. Her renk, her bölge, her lehçe ve her dağın eteğinde büyüyen, her ırmağın kenarından Fırat'ından, Sakarya'sına, Menderes'inden Yeşil Irmak'ına, Ağrı'sndan, Süphanı'na, Uludağ'an, Toros'una kadar her bölgeden insanların.''

-''Milletin hocası olunmaz''-

''Aday olacaklar arasında kamuoyunun yakından tanıdığı, 'A' dedirtecek, süpriz isimler var mı?'' sorusu üzerine Davutoğlu, bazı üzerinde çalıştıkları isimlerin olabileceğini ama bunları burada zikretmenin doğru olmadığını söyledi.

Davutoğlu, ''Önemli olan ki o isimlerin hepsine saygım sonsuz, Türkiye çapında, dünya çapında fakat önemli olan 'A' dedirtmek değil, dönem bittiğinde 'Evet, oh' dedirtmek. Başlarken 'A' dedirttiniz, nitekim geçmişte böyle bir iki örnek yaşadık, biliyorsunuz. Şöhretli bir sporcu, en kritik dönemde, hepimize 'A' dedirtti. Şey anlamda söylüyorum bu farklı kanaatlerle siyaseti terk etme anlamında. Önemli olan başlarken 'A' dedirtmek değil, bitirirken topluma 'Oh iyi oldu' dedirtmek. Birbiriyle uyumlu, birbiriyle bir ahenk içinde çalışan bir kadro oluşturmak'' diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, ''Hoca tarafınızla söylersek, karnesinin sağlamlığı'' yorumu üzerine, ''Bu sefer, millet bizim karneye not veriyor. Burada biz hepimiz milletin talebesiyiz. Milletin hocası olunmaz'' değerlendirmesinde bulundu.

''Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Başbakan'ın arasında bir çatışma veya bir kriz, veya bir sorun mu var ?'' sorusuna karşılık Davutoğlu, şu yanıtı verdi:

''Sayın Cumhurbaşkanımız ve benim aramda herhangi bir çatışma, herhangi bir sorun olmaz. Recep Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olduktan sonra tanışmadılar. Bakan ve Başbakan olduktan sonra da tanışmadılar. Başdanışman ve Başbakan olduktan sonra da tanışmadılar. Çok köklü bir dostluğumuz var. Birbirimizden emniyet içinde olduğumuz, hiç bu vasıflar olmadan da birbirimizle muhabbetle yaklaştığımız, o Sayın Abdullah Gül için de geçerlidir, diğer kadrolarımız için de, böyle bir geçmişimiz var.''

-''Tek bir hesap yoktu zihnimde''-

Birbirinin unvanı olmadan dost olanların dostluklarının kolay yıkılmayacağına dikkat çeken Davutoğlu, ''Unvan sahibi olduktan sonra birine dost olunmuşsa, onlara bir şans, bir dönem tanımak lazım. Ben Sayın Cumhurbaşkanımız 2002'de Başdanışmanlık için davet ettiğinde, bir gece istişare yaptım. Kendime göre bir tefekkür ettim ve madem ki böyle bir çağrı samimiyetle ve büyük bir güvenle çağrılmıştır, 'Gitmek şart' dedim. Tek bir hesap yoktu zihnimde'' diye konuştu.

''Başbakanlık teklifinde de böyle bir istişare yaptınız mı?'' sorusu üzerine Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

''Bakın en güzel tarafı bu. Başbakanlık teklifinde ne Cumhurbaşkanımız bana sordu, ne ben ona sordum. Güzel tarafı niye bu biliyor musunuz, ben hiçbir vazife için bir lobi yapmadım, bir kulis yapmadım, bir talepte bulunmadım. Bundan sonra da bulunmam. Başta söyledim, kendisiyle barışık olan birinin böyle bir hırs ile davranması benim dünyamda yoktur. Ama görevi aldıktan sonra hırs ve azimle çalışma benim dünyamda var. Ama bir yere, bir makama hırsla yönelmek ve o makama hırsla sarılmak benim dünyamda yok. Sayın Cumhurbaşkanımız benim bu özelliğimi bildikleri için muhtemelen, bildikleri kesin de, onu da düşünerek bana hiç bu konuyu açmadı. Ben de bir kez dahi, ima ile dahi 'Ne düşünüyorsunuz? Acaba beni mi düşünüyorsunuz? Hangi arkadaşı düşünüyorsunuz?' diye sormadım. Çünkü bu görev bana tevdi edilene kadar zaten dünya da büyük bir kargaşa içinde, dış politikayla uğraşıyordum.''

Yaptığı işi en iyi şekilde yapmaktan başka zihninde bir düşünce olmadığını belirten Davutoğlu, ''Şuanda da Başbakanım, tip düşüncem yaptığım işi en iyi şekilde yapmak'' ifadesini kullandı.

-''Güvendiğim kişiyle ilgili de herhangi bir hesap yapmam''-

''Görev tevdi edildiğinde ne dediniz? Düşündünüz mü, eşinizle, ailenizle?'' sorusu üzerine Davutoğlu, şunları kaydetti:

''Hayır düşünmedim. Çünkü görev tevdi edilmedi bana orada ilan edildi. Birtakım gidişatı hissediyorsunuz ama Sayın Cumhurbaşkanımız beni çağırıp da 'Seni düşünüyorum' diyip de, 'Ben de düşünebilir miyim' diye düşünmedim. İlginçtir Dışişleri Bakanı olduğumda da öyle. Bu, Cumhurbaşkanımızın bana duyduğu güveni gösterir. Bu da benim Cumhurbaşkanımız beni bir şeye çağırdığında iki kere dahi düşünmediğimi gösterir. Güvenirim, güvendiğim kişiyle ilgili de herhangi bir hesap yapmam. Başkalarının hesap yapmasına da izin vermem. Cumhurbaşkanımız için de bu geçerlidir. Şimdi bazılarına şaşırtıcı gelebilir aslında bu bizim siyasi ahlakımızı göstermesi bakımından, hani şimdi 'Acaba aralarında çatışma mı var' falan gibi düşünenleri sükutu hayale uğratmak adına söylüyorum, başka bir partide olsa muhtemelen Başbakanlık sürecine giderken, böyle bir değişim, böylesine hırslı insanlar olurdu ki, bir sürü kulisler olurdu vesaire ve o kulisi en fazla yapan o Başbakan olurdu. Bizde böyle olmadı. Bakın söylüyorum, çok ilginç bir şeydir, tecrübedir.''

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başbakan olarak ismini ilan edene kadar kendisiyle hiç konuşmadığını belirten Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

''Başdanışmanken de, Sayın Cumhurbaşkanımızla o zaman Başbakanımızla herhangi bir konuyu ele aldığımızda Allah şahittir ki hiçbir zaman zihnimi kapalı tutmadım. Yürekle zihin arasına set vurmadım. Neyi doğru biliyorsam söyledim. En zor şartlarda neler yapılması gerekiyorsa, o çok farklı kanaatlere sahipse, sadece ve sadece doğru söylemek. Şimdi de 'İletişim var mı, yok mu?'... Bu hafta içinde üç kere görüştüm Sayın Cumhurbaşkanımızla İstanbul'da gece 11.30'da, 1.30'a kadar takriben geçen cumartesi. Pazartesi günü yine gece vakit ailecek gitmiştik, başka dostlar da vardı. Sonra biz başbaşa oturduk. Dün de resmi görüşme. Şimdi bu görüşmelerin hiçbirinde ben eğer birgün şöyle çıktığımda 'Acaba bugün Sayın Cumhurbaşkanımıza söylemem gereken bir şey vardı da, şu veya bu hesapla, şu veya bu kaygıyla söylememişimdir, söylememişim' diye düşünsem o gün tövbe istiğfar ederim ahlaki bakımdan ve hemen kendimi sorgularım, Cumhurbaşkanımızı sorgulamam. Bizim görevimiz nerede ve hangi şartta olursa olsun sadece hakkı söylemek. Hakkı her yerde değil, olması gereken yerde söylemek. Benim kendimce doğru olan ve bazen Cumhurbaşkanımızdan da farklı olabilecek olan ki onun için herkesin yapabileceği bir katkı vardır, sadece ben sadece Cumhurbaşkanımıza söylerim. Sadece onunla konuşurum.''

(Sürecek)