BAŞBAKAN ''İÇ GÜVENLİK PAKETİ''Nİ AÇIKLADI

BAŞBAKAN ''İÇ GÜVENLİK PAKETİ''Nİ AÇIKLADI

Başbakan Ahmet Davutoğlu, AK Parti’nin TBMM Grup Toplantısı’nda konuşma yaptı.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, partisinin grup toplantısında İç Güvenlik Paketi'ni açıkladı. Davutoğlu, Jandarma ve Sahil Güvenlik'in İçişleri Bakanlığı'na bağlanacağını açıkladı. Bu çerçevede Jandarma'nın kıyafetleri de değişecek.

Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle;

"Kobani bahane edilerek yapılan şiddet ve vandalizmin ardından çözüm sürecindeki kararlılığımızı tekrar etmek istiyorum. Akil insanlarla görüşmekte büyük memnuniyet duydum. Bir kez daha kendilerine teşekkür etmek istiyorum.

Çözüm süreci milli, yerli ve özgün bir projedir ve sonuna kadar korunacaktır. Süreç başarılı olduğunda Türkiye prangalarından kurtulacağı gibi, Türkiye özgürlük alanına kavuşacaktır.

Çözüm sürecini taktiksel hedeflerle başlatmadık, taktiksel olaylarla bitirmeyiz. Hiçbir tehlike bir tehlikeden korkmayacağımız gibi, çözüm sürecine karşı provokasyonlara da boyun eğmeyeceğiz.

Stratejik hedefe ulaşana kadar bu hedefe emek veren herkesle omuz omuza yürümeye devam edeceğiz.

En önemlisi ortak vicdanı korumak ve geliştirmektir. Şehirlerimizi yok etmeye çalışanlara karşı, Vandalizm yapanlara sesinizi yükseltin.

Suriye’de Baas rejiminin yanında duranlar Türkiye’de de belli bölgede tek bir parti olsun istiyorlar. Hangi amaçla olursa olsun hiçbir tekçi anlayışa izin vermeyeceğiz.

Şehit edilen hiçbir polisin evinden nefret dilini duymadım. Türk, Kürt olarak aynı katillerin elinde şehit oldular.

Bu toprakları Kerbela'ya çevirmek isteyenlere bir daha izin vermeyeceğiz. Hiçbir şekilde etnik ve mezhep temelli katliamlara, katillere bu topraklarda yer olmayacak. Bunu böyle bilmeleri lazım."

İÇ GÜVENLİK PAKETİ

İç güvenlik paketinin hazır hale getirildiğini ifade eden Davutoğlu, paketle ilgili ayrıntıları paylaştı.

Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Doğum, evlenme ve boşanmalarda nüfus müdürlüğüne gidilmeyecek. İsim ve soyisimlerle ilgili mahkeme kararına ihtiyaç olmayacak. Mahkemeye gitmeden tek dilekçeyle başvurabilecek. Hiçbir mahkeme süreci olmayacak. Soyadları tek bir dilekçeyle değiştirebilecek. Nüfus kayıt örneği ve ikametgah belgesi e-devlet sitesinden alınabilecek.

Pasaport alacak olan bundan sonra Emniyet Genel Müdürlüğü'ne gitmeyecek, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'ne gidecek. Böylece sanki pasaportla yurtdışına çıkan her vatandaş potansiyel suçluymuş gibi Emniyet kapılarında pasaport ya da ehliyet için beklemeyecek.

İçişleri Bakanlığı'nın yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç var. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün etkinliğini güçlendirecek tedbirler alacağız.

Jandarma ve Sahil Güvenlik komutanlıklarının atama ve sicil bilgileri doğrudan İçişleri Bakanlığı'na bağlanacak. Askeri konular hariç yetkiler İçişleri Bakanlığı'na veriliyor. Jandarmalarımız İçişleri Bakanlığı’nın belirleyeceği özel kıyafet giyecek.

Herhangi bir istihbari faaliyet yapılıyorsa bunun denetimi de yapılacak. Önce İçişleri Bakanlığı, Başbakanlık Teftiş Komisyonu’nda denetlenecek, TBMM’deki komisyona rapor sunulacak. Hükümetimiz dinlemelere karşı tedbirini aldı.

Toplantı ve gösteri hakkı demokratik haktır, engellenemez. Toplantı ve gösteri yapanlara karşı yapılacak her türlü saldırı engellenecek.

Şiddete dönüştürülen her türlü eylem suç sayılacak. Yani, 'Toplantı gösteri yürüyüşü yapacağız, fikirlerimizi ifade edeceğiz...' Çok güzel, edin. Ama elinize molotof kokteyli aldığınız anda toplantı ve gösteri hakkı biter, şiddet eylemi başlar. O andan itibaren, 'Ben toplantı ve gösteri hakkımı kullanıyorum, bana müdahale edemezsin' diyemez kimse. Molotof bir saldırı aracıdır. Molotoflarla ambulans, kütüphane ve müzelere saldırılmışsa, vatandaşlarımızın yüzlerine atılmış, gençlerimiz yaşamını yitirdiyse bir suç aletidir.

Birileri için tek norm dışarıda demokratik ülkelerdeki uygulamalarsa işte demokratik ülkelerdeki uygulamalar. Kimse çıkıp da bu uygulamalardan sonra molotof kokteylini savunmaya cüret etmesin. Avrupa'daki basın yayın organları da bu konular yasalaştığında 'Türkiye otoriterleşiyor' diye yaygara yapmaya kalkmasınlar.

Yüzünü kapatarak toplantı ve gösteri yapanlara izin verilmeyecek. Yüzünü kapatmış, elinde pompalı tüfek. Bu gösteri mi? Bunlar toplantı ve gösteri özgürlüğünün içine giremez. Maskeler takarak şiddet amaçla sokağa çıkanlar potansiyel suçlu olarak görülürler. Gösteriye silahlı katılanların cezaları artırılacak. 6 aydan 3 yıla kadar olan ceza, 2.5 yıldan 4 yıla kadar artırılacak.

Polise 24 saat gözaltı yetkisi veriyoruz, üst amirin kararı ve denetimiyle. Savcı tek kişi için 24 saat gözaltı yapabiliyor. Savcı 48’e uzatabilsin, 4 gün içinde de mahkemeye çıkabilsin.

Verilen zarar suçluya ödetilecek. Zamanaşımına uğratılmayacak.

Bonzai ve diğer uyuşturuca işi yapanlar terör suçu kapsamına alınacak. Bonzai satanların herbiri bir teröristtir. Okul çevrelerine yaklaştırılmışsa iki katına çıkacak.

İşte Davutoğlu'nun açıklamasından satırbaşları:

Biz Amasya’da şehirlerimiz üzerinde konuşurken birileri Diyarbakır’ı, Mardin’i, Van’ı, Siirt’i kana bulamakla meşguldüler. İşte aramızdaki fark bu. Bizler şehir kuran kültürel mirası kurmak için çalışıyoruz. Birileri de ortak yaşam alanını yok etmekle meşguller. Bizler ırk, dil, meslek ayrımı gözetmeden bütün şehirlerimizin her kökenden gelenekten gelen vatandaşlarımızın karşılıklı saygı içinde yaşadıkları çoğulcu şehirler kurmaya çalışıyoruz. Birileri ise şurası Kürt şehri şurası, Türk şehri gibi ayrımlarla şehirlerimizi bölmeye çalışıyorlar.

Basra Şii, Musul Sünni demeye başladılar, devlet de ülke de bölünme sürecine girdi. Türkiye’de bütün şehirler mesleki tanımla tanımlanamazlar. Her bir şehir bizden aziz hatıralar barındırır. Ecdattan yadigardır. Ne gerekiyorsa her türlü tedbiri alırız.

Amasya’dan çok güzel hatıralarla ayrıldık. Dünde Bakanlar Kurulu toplantımız öncesinde YÖK’ü ziyaret ettim, Kapsamlı brifing aldım ve özellikle yeni devreye sokulan akademik arşiv projesiyle ilgili bilgilendirmede bulundu arkadaşlarımız. Üniversitelerimizin milli ve evrensel birikimiyle ilgili kanaatlerimi paylaştım. Önümüzdeki dönemde ülkemiz yükselen güç haline gelecekse bunun anahtar kavramı eğitimdir, eğitimdir. Bizler küreselleşmenin getirdiği araçları en iyi şekilde kullanarak üniversitelerimizi gerçek ilim merkezine çevirmekte kararlıyız.

ŞİDDET VE VANDALİZM

Kobani bahane edilerek yapılan şiddet ve vandalizmden sonra çözüm süreciyle ilgili kararlılığımızı ifade etmek istiyorum. Akil İnsanlar Heyeti, geçen yıl bu sürece vicdanlarıyla birikimleriyle katkıda bulunan kişilerden oluşuyor. Gerçek bir fikir harmanı oluşturuyor. Ben kendileriyle buluşmaktan memnuniyet duydum. Her birini hiçbir zaman sınırlaması koymadan dikkatlice dinledim. Eleştiri yapanlar oldu, onların eleştirilerini not ettim. Çözüm önerileri teklif edenler oldu, hepsini dinledim. Sonunda da kendi kanaatlerimi açık şekilde ifade ettim. Bir kez daha kendilerine teşekkür ediyorum.

MİLLİ, YERLİ VE ÖZGÜN

Gerek basın toplantısında, basına açık kısımda, gerek toplantı esnasında vurguladığım hususu paylaşmak istiyorum. Çözüm süreci bu milletin kendi dinamikleri içinde oluşmuş milli, yerli ve özgün bir projedir ve sonuna kadar korunacaktır. Millidir çünkü bu topraklarda Malazgirt’ten bu yana oluşan harmanı barındırır. Yerlidir çünkü inisiyatif hükümetimizden gelmiştir. Ve hep yerli aktörler süreçte değerlendirilmiştir. Farklı siyasi görüşlere sahip olsalar da hepsi yerli aktörler olarak katıldılar. Bizim için özgündür, çünkü daha önce başka ülkelerde denenmiş modellerden farklı unsurları barındırmaktadır.

Bu süreç başarılı olduğunda Türkiye’nin ayağındaki prangalardan kurtulmak mümkün olacağı gibi, bütün vatandaşlarımız da tam bir özgürlük alanına kavuşacaklar.

GÖRDÜĞÜMÜZ TEHLİKEDEN KORKMAYIZ BİZ

Bu çerçevede çözüm sürecini biz konjonktürle kaygılarla başlatmadığımız gibi, konjonktürel krizlerle de bitirmeyiz. Çözüm süreci başlarken bu sürecin zorlu olacağını içerden ve dışardan bu milletin Türklerin Kürtlerin omuz omuza vermesinden rahatsız olanlar bunları provoke etmeye çalışacağını biliyorduk. Gördüğümüz ve bildiğimiz tehlikeden korkmayız biz. Provokasyonlara da boyun eğmeyeceğiz. Formülü şuradadır bu hedefin, ortak akıl önemli ama en önemlisi ortak vicdanı geliştirmek. Ortak eylem ortak söylem olmaz. Bütün partilere, STK’lara kanaat önderlerine sesleniyorum. Sesinizi yükseltin. Vandalizme karşı sesinizi yükseltin. Dostluğun ve milli birliğin yanında sesinizi yükseltin.

TEMELDE İKİ SİYASİ EĞİLİM VAR

Bugün baktığınızda bir çok siyasi parti var. Ama temelde iki siyasi eğilim var gördüğümüz. Son olaylar açık şekilde ortaya koydu. Bir tek tipçi, baasçı, dayatmacı siyasi akım. İkincisi de demokratik çoğulculuğu benimsemiş her bir vatandaşına saygıyla bakan, empatiyle yaklaşan akım. Birincisinin temsilcileri belli, maskeleri düştü.

CHP VE HDP PROVOKASYONA ÇANAK TUTTULAR

Farklılıklara tahammül edemeyen tek partici zihniyetini bugüne taşıyan bir CHP bir HDP var. Birlikte Türkiye’deki şehirlerin yanmasına sebep olacak provokasyona çanak tuttular. Biz hiçbir tekçi yaklaşıma izin vermeyeceğiz. Şehirlerimiz sokaklarımız köylerimiz aşiretlerimiz obalarımız ailelerimiz evlilik üzerinden en yakın akrabalıklarımız her bir farklılığı barındıracak şekilde muhafaza edecekler. Bu mücadeleyi sürdürmeye kararlıyız.

ATIF DA HÜSEYİN DE VANDALİZMİN KURBANI OLDULAR

Onlar için kendilerinden olmayanın hayat hakkı yoktur. Bu olaylarda 40’a yaklaştı kayıplarımız. Ama sembol iki üç katledilen vatandaşımızdan bahsetmek istiyorum. Şehit olan Atıf Şahin’in evini ziyaret ettim. Tam bir metanetle karşıladılar bütün bu olayları. Hiçbir polis emniyet görevlisinin dilinde nefret dili duymadım ben. Gidin de şunları cezalandırın diye bir tabir duymadım. Aksine mütevekkil ve gayet vakur bir duruşla vatan sağ olsun, milletimizin arasına fitne girmesine izin vermeyin dediler. İşte bizim kültürümüz bu. Şehit edilen Atıf da Hüseyin de bu vandalizmin kurbanı oldular, 16 yaşındaki Yasin Börü de. O genç kardeşimiz, Kurban etini fakirlere dağıtmak istenirken üçüncü kattan atılarak başı taşla ezilerek şehit oldu. Türktüler, Kürttüler, Amasyalılardı, onlar bu zalimlerin karşısında her biri bir Hazreti Hüseyin’dir. Amasyalı Hüseyin bir kerbela şehidi gibi dayanışma içindeyken şehit edildi, Yasin fakirlere yardım etmek isterken şehit edildi. Allah onlara rahmet eylesin. Ama bu toprakları kerbela’ya çevirmek isteyenlere bir daha izin vermeyeceğiz. Katillere bu topraklarda yer olmayacak. Bunu böyle bilmeleri lazım.

Bizim için onların tavrının aksine her can azizdir, her insan korunması gereken kutsal bir emanettir. İnsanın hayatı özgürlüğü onuru nesli aklı malı canı emniyet altındadır. Bizim kadim kültürümüzde bu temel haklar evrensel hukukta da tekrar edilmiştir.

ÖZGÜRLÜK-GÜVENLİK DENGESİ

İşte biz bu açıdan baktığımızda özgürlük güvenlik dengesi dedik. Özgürlük-güvenlik uyumu. İki taraflı denge değil, uyum mantığıyla yaklaşıyoruz. Kobani olaylarından sonra ülkemizin her bir yanından gelen seslere cevap verecek paketi hazır hale getirdik. Dikkat ediniz öyle bir ayrım yaşandı ki, sokağa çıkın çağrısı yapanlar dahi bu vandalizmi savunamaz hale geldiler. Madem ki bu manzaraları, o manzaraları çıkarmak için provokatif tweet atanlar dahi savunamıyorlar, getireceğimiz tedbirler için objektif yaklaşsınlar. Ön yargıyla yaklaşmasınlar. Siyasi istismar malzemesi yapmasınlar. Reformlar bir tarafdan özel hayatın mahremiyetini korumaya, insan hak ve özgürlüklerinin tahkim edilmesine yönelik reformlardır. Diğer taraftan elektronik ticaret güvenliğinden iş güvenliğine kadar, uyuşturucuyla mücadeleden terörle mücadeleye kadar bu güven ortamını zedeleyeceklere karşı alınacak tedbirler var.

DOĞUM, EVLENME, BOŞANMA VE ÖLÜMDE NÜFUS MÜDÜRLÜKLERİNE GİDİLMEYECEK

Birincisi, İçişleri Bakanlığımızla yaptığımız değerlendirmelerle, vatandaşlarımızın günlük hayatlarını kolaylaştırıcı bir adımlar atmaya karar verdik. Bunlar, doğum, evlenme, boşanma ve ölüm gibi hallerde, nüfus müdürlüklerine gitme zarureti ortadan kaldırılacak. En yakınımızı kaybederiz, cenaze hazırlıklarıyla uğraşırken, kağıt almaya çalışırız. Bizim devletimiz vatandaşına güvenmelidir. Bu çerçevede nüfus müdürlüklerine gitmeden bildirimle sağlanacak.

SOYADI DEĞİŞİKLİĞİNDE MAHKEME KARARI OLMAYACAK

İkincisi, isim ve soy isimlerle ilgili mahkeme kararı artık olmayacak. İsim zati bir şeydir. Kişinin kendisinin seçmesinin en doğal hakkı olduğu bir husustur. Kimse izin alma zorunluluğunda olmayacak. Bu zati hak vatandaşlarımıza verilecek, vatandaşlarımız mahkemeye gitmeden tek bir dilekçeyle ben şu soyadını değil bu soyadını kullanmak istiyorum diyecek. Hiçbir mahkeme süreci olmayacak. Ben kendi kızımı kaydederken nüfus memuru hatırlıyorum, annemin adı, bunu kaydedemem demişti sene 88. Arapça bu isim demiştim. Baktım adı Mahmut, bu isim nece dedim. Ama ikna etmek 15-20 dakikayı buldu. Artık kimse çocuğuna vereceği isim konusunda, soyadı değişikliği isteniyorsa, kullanıldığında yüzü kızaran soy adları var, tek bir dilekçeyle değiştirme hakkı vereceğiz.

İKAMETGAH E-DEVLET ÜZERİNDEN VERİLECEK

Yine nüfus kayıt örneği, ikametgah e-devlet üzerinden verilecek.

PASAPORT VE SÜRÜCÜ BELGESİ ARTIK EMNİYET'TEN ALINMAYACAK

Pasaport ve sürücü belgeleri bunlar nihayette seyahat belgesidir. Bunlar Emniyet Genel Müdürlüğü'nün işi değildir. Pasaport alacak olan bundan sonra Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü'ne gidecek. Böylece sanki pasaportla yurtdışına çıkan her vatandaş potansiyel suçluymuş gibi gidip emniyet kapılarında beklemeyecek. Bu da çok temel bir değişikliktir. Bir zihniyet değişimini yansıtır.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI YENİDEN YAPILANDIRILACAK

İçişleri Bakanlığı'nın yeniden yapılandırılması… Aldığım brifingten sonra bakanlıklarımızın yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç var. Önümüzdeki yeni Türkiye inşa edilirken kurumlarımızın kendilerini muhasebeden geçirmeleri gerekiyor. Bütün kurumlarımıza bu talimatı verdim. Bizzat da gidip herkesi dinleyeceğim. Reform yapılması gerekiyorsa o reformları yapacağız. Bunu Diyanet’te de YÖK’te de yaptım. Bundan sonra bizim her şeyi şeffaf şekilde tartışacak ülkemizin geleceğini ve demokrasimizin tahkim edilmesini teminat altına almamız lazım.

EMNİYET İÇİN YENİ TEDBİRLER

Emniyet Genel Müdürlüğü'nün etkinliğini ve esnekliğini güçlendirecek tedbirler alacağız. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kendi kurumsal yapısı içinde piramit bozulması olduğunu gözledik. Bunu düzelteceğiz. İhtiyaçlar karşılanacak. Ama biraz sonra üzerinde durduğum gibi her bir güvenlik mensubumuz da demokratik hukuk devleti kuralları içinde hareket etmeye yönlendirilecekler, güvenlik kültürü haline gelecek. Salt fiziki güçle ilgili bir husus değil.

JANDARMA VE SAHİL GÜVENLİK İÇİŞLERİ'NE BAĞLANACAK

Bu çerçevede çok önemli bir adım atıyoruz, devrim. Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarımızın atamalarının doğrudan İçişleri'ne bağlanmasıdır. Şimdiye kadar, İçişleri'ne bağlı olmakla birlikte TSK içinde düzenlemeler yapılıyordu.

Askeri konular hariç, bütün diğer konularda yetkiler İçişleri Bakanı ve Bakanlığı'na veriliyor. Atama değerlendirme sicil ve bir çok konular. TSK şu ana kadar da gözbebeğimiz gibi korumamız gereken çok önemli temel kurumumuzdur. Önümüzdeki hafta doğrudan da brifing alacağım. Şu ana kadar da bir çok reform yaptık, bunları sürdürerek bir taraftan kurumlar üzerindeki sivil ve demokratik denetimi gerçekleştireceğiz, diğer taraftan da en yetkin hale gelmesi için ne gerekiyorsa destek vermeye devam edeceğiz.

JANDARMANIN KIYAFETİ DEĞİŞİYOR

Ayrıca bunun beş alana yansıması için de bundan sonra jandarmalarımız İçişleri Bakanlığımızın tayin edeceği özel bir kıyafet giyecekler. Bu alanda hem idari işleyiş bakımından hem de toplumsal görünürlük bakımından demokratik sivil hayatın daha yakın unsurları halinde çalışmaya devam edecekler. Bu anlamda diğer tedbirlerden önce yapısal tedbirleri öne çıkardık. Devlet önce kendisine bakıyor ne yapılması gerektiği konusunda, sonra da insan hakları bağlamında atılması gereken adımları atıyor.

Yine üçüncü alan. Herhangi bir istihbarı faaliyet yapılıyorsa bunun da uyum içinde dengeleyici mahiyette denetimi yapılacak. İstihbarat teknik takip dinleme gibi yetkilerin, önce o birimlerde İçişleri Bakanlığı'nda Başbakanlık Teftiş Kurulu'nda denetimi yapılacak. Ayrıca TBMM’de 17 kişilik komisyona da rapor sunulacak. Dinlemeyle ilgili rahatsızlıkların hepimizi nasıl meşgul ettiğini biliyoruz. Ama eğer herhangi bir suçun önlenmesi için önleyici kısa süreli bir istihbarat dinlemesi yapılmışsa, bu yapılan dinlemelerin hepsi TBMM’de bütün partilerin katıldığı komisyonda değerlendirilecek, rapor altına alınacak. Kimse bu konuda şu şüpheye düşmesin. Verdiğimiz hiçbir özgürlükten geriye dönüş yaşatmayız. Son derece dinamik bir değişim çağında yaşıyoruz. Bazen yeni gelen teknolojik bir araç özgürlüklerimizi kısıtlayıcı sonuçlar doğurabiliyor.

Yetki istismarına karşı her türlü tedbir bu çerçevede alınacak.

Dördüncü alan, şiddet olaylarıyla, toplantı ve gösteri yapmakla ilgili. Eğer biri engelleyecek olursa, ben oraya gider toplantı ve gösteri yaparım. Ama toplantı ve gösteri yapma hakkı da hukuk devleti içinde kamu düzeni kuralları içinde gerçekleşir. Bu alanda sadece ben gösteri yaparım başkası yapamaz, her türlü şiddeti yaparım denilirse ses çıkarılır. Devlet nerede diye bir vatandaş sorarsa devlet de burada millet de burada.

Şimdi bu bağlamda toplantı ve gösteri yapanlara karşı her türlü saldırı engellenecek. Toplantı ve gösteri yapılıyor, bize karşı da olsalar, eleştirel de olsalar, güvenlik birimlerimizin görevi o gösteriyi yapanların can güvenliğini de teminat altına almaktır. Herhangi bir gösteriye dışardan bir saldırı olduğunda bu saldırı durdurulacak. Şiddete dönüştüren her türlü eylem suç sayılacak. Yani toplantı gösteri yapıyoruz, ne yapacaksınız fikirlerimizi ifade edeceğiz, edin.

Ama elinize molotof aldığınız anda şiddet eylemi başlar. Ben gösteri hakkını kullanıyorum, bana müdahale edemez diyemez kimse. Bununla ilgili olarak geçmişte bazı düzenlemeler yapıldı. Patlayıcı yakıcı ateşli silahlar diye tanımlamalar var. Ama molotof konusunda öyle bir muğlaklık var ki, hakimlerin takdirine bırakıyorlar. Bu konuda kimseye takdir hakkı bırakmayız, Molotof bir saldırı aracıdır. Eğer bu molotofla ambulanslar yakılmışsa, kütüphanelere saldırılmışsa, Kur'an kursları yakılmışsa, polislerimiz yanmışsa, genç kızlarımız genç yaşta hayatlarını kaybetmişse bunun adı da özgürlük olmaz.

Tamamıyla AB ve dünya evrensel standartları esas alacağız. Şimdi birileri Avrupa, biz bunları kendi insanımızın güvenliği için alıyoruz. Avrupa’dan uzaklaşıyor muyuz diye soracaklarsa, ABD’de Kanada’da molotof bazı eyaletlerde suç sayılıyor.

Kuzey İrlanda ve Birleşik Krallık'ta, molotof bulundurmak ve kullanmak, hayati tehlikeye yol açacak şekilde herhangi bir patlayıcı maddeyi kullanmak, anlaşmak, patlama gerçekleşmese bile suçtur. Bu suçtan hüküm giyenler ömür boyu hapis cezasıyla cezalandırılır. Şüpheli biçimde sebebini açıklamadan patlayıcı madde bulundurmak iki yıla kadar hapisle cezalandırılır.

ABD’de kayıt dışı molotof bulundurmak üretmek satmak kullanmak yasaktır. Eyaletten eyalete değişmektedir. Michigan eyaletinde 4 yıldan, iki milyon dolardan ağır olmamak şartıyla cezalandırılır. Canına veya malına yönelik olması durumunda bu ceza artmaktadır.

Kanada’da molotof yasaktır.

Londra’da molotoflu saldırı yapan PKK sempatizanı üç kadına 19 yıl üç ay hapis cezası verilmiştir.

Ben kendi değerlerine inanan bir insanım. Ama birileri için ki biz evrensel değerlere AB normlarına bağlıyız, birileri için tek norm dışardaki ülkelerdeki uygulamalarsa işte demokratik uygulamalar.