Bekaroğlu'ndan AK Parti'ye şok eleştiri

Bekaroğlu'ndan  AK Parti'ye şok eleştiri

CHP’ye davet edilen Saadet Partili Mehmet Bekaroğlu, AKP’nin “Dindar nesil yetiştirme” projesine ağır eleştirilerde bulundu.

CHP'nin teklif götürdüğü Mehmet Bekaroğlu Taraf gazetesinden Tuğba Tekerek'in sorularını yanıtladı. İşte o röportajdan dikkat çeken bölümler:

CHP nasıl değişmeli dönüşmeli sizce?
CHP’nin sağa yanaşmasının hiçbir anlamı, hiçbir karşılığı yok. Sağ muhafazakar bir parti zaten var Türkiye’de. CHP sol/sosyal demokrat bir parti olmalı, özgürlükleri savunmalı. Alevilerin ve dinsel azınlıkların da sorunları var ama Türkiye’nin iki sorunu çok yakıcı; onlar aşılmazsa diğerleri de aşılamaz. Bir; din sorunu. İki; Kürt sorunu. CHP, bu konularda en tutucu parti olarak görülüyor.

Ülkenin gidişatına dair kaygılanıyor musunuz?
Bu ülke bizim ülkemiz; çocuklarımız, torunlarımız var. Nereye doğru gittiğimizi görün! Ben 60 yaşına geldim. 1960 sonrasını, Menderes’in asılması hatırlıyorum, 12 Eylül öncesini yaşadık. Siyasette tepede yapılanlar dolayısıyla toplumun bu kadar gerildiği başka dönem hatırlamıyorum. Erdoğan, geldiğinden beri toplumdaki fay hatlarını müthiş şekilde kaşıdı ve kimlikleri siyasetin aracı olarak kullandı. Bir grubu ötekileştiriyor, hatta şeytanlaştırıyor ve “Onlar gibi olmayanlar, bizim tarafta toplansın” diyor. İktidarın nimetlerini kendi yandaşlarına dağıtıyor, öbürlerine hakaret ediyor. Çok tehlikeli bir noktaya geldik.“Efendim, Türkiye, Suriye ya da Irak değil” deniyor. Doğru, değil... Ama olmayacağına dair garanti yok. Bu şekilde, imkânlar belli grupların elinde toplanır, diğerleri mahrum edilirse, insanların üzerinde baskı yoğunlaşırsa, Suriye’de olanlar Türkiye’de olabilir. Aklı başında kim varsa, bunu önlemek için gayret etmeli. CHP bunu yapabilir, yapmalı. Sosyal demokrat bir programla, siyaseti, kimlik siyaseti olmaktan çıkarıp, AK Parti’nin siyasetini açığa düşürebilir.

Yani CHP, AKP’nin bir adım önüne geçecek.
Özgürlükler konusunda elbette sosyal demokrat parti, sağ muhafazakâr partinin önünde olmalı. Ve belki geçmişine dair bazı konularda çıkıp, yanlış olduğunu söylemeli.

Geçmişiyle hesaplaşmalı...
Yüzleşmeli ve bunu açık bir şekilde yapmalı. Bakın, Rahmetli Ecevit 70’lerde nasıl iktidara geldi? Bir, CHP’de statükoyu, İnönü’yü devirdi. İki, 12 Mart müdahalesine karşı çıktı. Üç, önemli sol politikaları halkın anlayacağı dille anlattı; Müslüman bir toplumda solculuk yaptı. Şimdi Kılıçdaroğlu, bunları tekrarlarsa -ki bana göre bunları yapmaya çalışıyor- CHP geçmişiyle hesaplaşırsa, demokrasiyi “ama”sız savunursa, darbelere karşı çıkarsa, “insanca, hakça bir düzen” derse, bu halk niye rey vermesin CHP’ye...

CHP’nin sizi davetiyle ilgili bazıları “CHP sağa kayıyor” diyor. Siz, siyasi yelpazede kendinizi ve CHP’yi nereye koyuyorsunuz?
Bazıları kızabilirler ama ben CHP’yi tam olarak sol/sosyal demokrat bir parti olarak görmüyorum. Buna gayret eden bir parti olarak görüyorum. Bense sağcı falan değilim. Dünyada sol; adaletten, eşitlikten, ekmekten, emekten yana siyasettir. Bu anlamda solcuyum. Aynı zamanda Müslümanım ve dindar bin insanım. İslam da yetim hakkından, dürüstlükten, çalışanın hakkından, zenginliğin belli ellerde dolaşan bir güç olmamasından söz eder. Mülkiyet kavramını ciddi şekilde ele alır, israfı reddeder. Benim siyasette bulunmamın sebebi de Müslümanlığımla ilgilidir ve bana göre bir Müslüman siyaseti toplumun özgürleşmesi amacıyla yapar.

Toplumun “Müslümanlaşması” amacıyla yapmaz, öyle mi?
Yapmaz. İnsan yeryüzüne imtihan için gönderilmiştir ve özgür iradesiyle test edilir. Özgür iradenin test edilmesi özgür olmayı gerektirir. Dolaysıyla ben siyasetle uğraşan bir Müslüman olarak, tüm insanların güvende olmasını, hiçbir insanın ekmeğiyle ilgili bir sıkıntısının olmamasını, geçimini kimseye el avuç açmadan sağlayabilmesini ve düşünceleri ve inançları konusunda özgür olmasını amaçlarım. “İnsanları Müslümanlaştırmak,” “dindar nesiller yetiştirmek..” Bunlar, devletin işi değil.

Amaç, özgür nesiller yetiştirmek mi olmalı?
Özgür “insan.” Nesil yetiştirmek iddiası bile bana yanlış geliyor. Devlet, şöyle ya da böyle nesil yetiştirmez, eşit olarak tüm yurttaşların temel eğitim almasını sağlar. Hepsi o kadar. Ağır olacak ama söyleyeceğim; mantık olarak IŞİD’in bakışıyla AK Parti’nin bakışı arasında büyük fark yok. “Terör örgütü IŞİD’le AK Parti aynı” demiyorum. Araçları farklı elbette ama mantıkları aynı: “İktidarı el geçireceğiz, iktidar gücüyle toplumu dönüştüreceğiz, nesiller yetiştireceğiz.”

Müslümanlıkta insanları kendince doğru olan yola, İslam’a çağırmak, yok mudur?
Vardır tabii. Ben bunu yapıyorum. Ama devlet yapmaz. Yoksa, tabii vakıflar, dernekler, cemaatler olacak. Aynı zamanda Hıristiyanlar ve diğer inanç grupları da bunu yapabilecek. Devletin görevi, özgürleştirmek. Birileri, baskıyla insanların özgürlüklerini engelliyorsa devlet bunu bertaraf eder. Bir de dezavantajları ortadan kaldırır. Mesela, ben engelliysem devletin görevi benim de diğer yurttaşlar gibi kamu hizmetlerinden yararlanmamı sağlamaktır. Müslümanlık bu işi böyle görür.

Evet, Emevi’yle başlayan başka bir gelenek daha var. Saltanat geleneği var. Maalesef hakim gelenek de budur. “İslam dünyasında cennet var” demiyorum ki, vesayet, dayatma, tiranlık da var. Özgürlükçü, adaletçi okuyanlar da var. Zaten tarihi mücadele böyle geliyor. Muaviye de var, Hz. Ali de, Ebuzer de... Yezid de var, Hz. Hüseyin de.. Önemli olan, kimden yana duruyoruz. Ben, Hz. Ali’den, Ebuzer’den, Hz. Hüseyin’den yana duruyorum.

AK Parti, Emevi geleneğinin parçası mı?
Kesinlikle oraya düşmektedir. Devlet gücünü ve imkânlarını tekelleştirmiştir.O imkanları, muhaliflerin aleyhine, onları sindirmek için kullanıyor. 

12 yıllık AK Parti iktidarında, Müslümanlar genel olarak nasıl değişti sizce?
Olumsuz değişti. Öncelikle duyarlılıklarını, vicdanlarını, adalet ölçülerini kaybettiler. İslam tarihinde, Uhud savaşında ganimete koşan okçular vardır, adeta öyle oldular. Karşı oldukları araçları ele geçirdiler. O araçlar onları bambaşka bir hale getirdi. Mahalleyi, dayanışmayı ortadan kaldırdılar. Ahlak deyince etek boyu anlaşılır oldu. Oysa ahlak; yetim hakkıdır, hukuktur, adalettir. Böyle değerleri kalmadı.

Bakın, Peygamber efendimiz, Mekke’den Medine’ye sürülürken Mekkeli insanların birçok emaneti ondaydı. Yani güvenli bir insandı. Ben şimdi soruyorum, bunlar güvenli insanlar mı? Birbirlerine bile güvendiklerini sanmıyorum, Ama kendileri gibi yaşamayanların bunlara bir güveni kaldı mı? Ayrıca, iddiaları, adalet, özgürlük tesis etmekti. Türkiye 12 yıl öncesinden daha özgür bir ülke mi?

Peki Müslümanlar neden ganimete koşan okçular gibiler?
Çünkü iktidarın, ne anlama geldiğini, özünü, mahiyetini tartışmadılar. “İslami mücadele” dediğimiz şey sadece laftı. Onlar da iktidar istiyorlardı, iktidarı elde ettiler, iktidar bunları değiştirdi, dönüştürdü. Dindar olmaları iktidara geldiklerinde adil, dürüst, özgürlükçü davranmalarını sağlamadı. Böyle bir koruyuculuğu yokmuş, AKP dindarlığının.

Birikim ve tahakküm için araçlar, yani vesayet kurumları, 12 Eylül anayasası AK Parti için çok gerekli. Şimdi 12 Eylül anayasasını değiştirecek Erdoğan. Ama ne yapacak? “Türk tipi başkanlık!” Kanun hükmünde kararname çıkarma, meclisi feshetme ve bütün üst kurullara atama yetkisi olan bir başkanlık sistemi istiyor. Bütün kararları o verecek ve kimse onu denetlenmeyecek. Yani 12 Eylül sistemini tahkim ediyorlar. Merkezde toplanmış imkanlar var ve onun üzerine oturuyorlar. Bu işlerin Müslümanlıkla bir ilgisi yok, iktidar hırsı ötesinde bir anlamı yok.sında cennet var” demiyorum ki, vesayet, dayatma, tiranlık da var. Özgürlükçü, adaletçi okuyanlar da var. Zaten tarihi mücadele böyle geliyor. Muaviye de var, Hz. Ali de, Ebuzer de... Yezid de var, Hz. Hüseyin de.. Önemli olan, kimden yana duruyoruz. Ben, Hz. Ali’den, Ebuzer’den, Hz. Hüseyin’den yana duruyorum.

Siz, Numan Kurtulmuş’u “Neo-Kemalist AK Parti’ye gidiyor” diyerek eleştirmiştiniz. CHP’nin Kemalizmi’yle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kemalizm, ulus inşa projesi, toplumu şekillendirme projesi olarak ele alındığında bir sorun olarak karşımıza çıkar. Zaten Sayın Kılıçdaroğlu da “Altı oku yeniden yorumlamamız gerekir” diyor. Örneğin milliyetçilik; bir etnik yapıyı, diğerlerinden üstün görüyorsanız bu sorunlu bir milliyetçilik olur. Ama; Türkiye’de yaşayan herkesi tüm farklılıkları ile ‘millet’in içine alıyorsanız sorun yok. Sanıyorum, Kılıçdaroğlu, altı oku yeniden yorumlamak derken bunu kast ediyor.

CHP’nin birkaç sağ siyasetçiyle, sağ seçmene sempatik görünmeyi hedeflediğini; olanın, kozmetik bir değişim olduğunu düşünenler var. Sizce böyle değil mi?
Sağa açılma, Sayın Kılıçdaroğlu döneminde değil, Sayın Baykal döneminde başladı. İlhan Kesici’ler, Yaşar Nuri Öztürk’ler o dönemde partiye girdi. Bunun hiçbir anlamı olmadığı o dönemde de görüldü, şimdi de görülüyor. “Sağdan isimleri listeme alırsam, oradan oy alırım.” Bu bir hayal. Ekmelettin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi böyle değildi bence. Psikolojik bir engeli aşmak amacıyla yapıldı ve o engel aşıldı.
Sarıgül düşündürüyor

CHP’ye giderseniz neden gidersiniz, gitmezseniz neden gitmezsiniz?
Bir; sol/sosyal demokrat, özgürlükçü bir yapı kuruluyor, benim katkım olur mu? İki; Türkiye çok ciddi şekilde kutuplaşmış vaziyette, benim böyle bir pozisyon alışım, bunu ortadan kaldırmaya katkı sağlar mı? Gidersem bunlar için giderim. 

 

Öbür taraftan, söz konusu olan CHP. Bir geleneği var, parti içinde iktidar kavgaları var, zor geçen kavgalar bunlar. Bu söylediklerimle ilgili hiçbir şey yapamama ihtimali de var. O zaman bir örnekliği heba etme, bir hikâyeyi bozma gibi bir sıkıntı var. İnsanlar siyaseti ya bir şey “olmak” için ya da bir şey “yapmak” için yapıyor. Ben bir şeyler yapmaya çalışan, siyasi olanların yanında kendince birtakım insani, vicdani ilkelere bağlı kalmaya çalışan bir siyasetçiyim. Bu ilkeleri her şeyden çok önemsiyorum. Büyüklük taslama olarak yorumlanmayacağımı umarak söylüyorum; bu hassasiyetlerin, toplumda bugünden yarına taşınması gerekiyor. Buna zarar verirsem, kendimi tarih önünde sorumlu hissederim. Ve her şeyden evvel eşim ve çocuklarım, aktif siyasette olmamı istemiyorlar. Onları ikna etmem lazım.

KİMDİR?

Tıp eğitimi alan, psikyatri alanında uzmanlaşan Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, 1999 yılında Refah Partisi’nden milletvekili oldu. Refah Partisi’nin kapatılmasının ardından ayrılan bir grup AK Parti’yi kurarken, o siyasi hayatına Fazilet Partisi’nde devam etti. 2006’da, CHP’den ayrılan Ertuğrul Günay’la birlikte, “Yeni bir siyaset” adını verdikleri, kamuoyunda “Müslüman sol” diye anılan hareketi kurdu. Bu hareket, Günay’ın AK Parti’ye katılmasıyla son bulurken, Bekaroğlu, 2010’da Halkın Sesi Partisi’nin kurucularından biri oldu. Bu parti de Başkan Numan Kurtulmuş’un AK Parti’ye katılmasıyla birlikte feshedildi. Bekaroğlu, son yerel seçimlere Saadet Partisi’nden Rize belediye başkan adayı olarak girdi.

Bekaroğlu, 2000’li yıllarda, cezaevlerinde siyasi tutuklulara yönelik uygulamalara ve “Hayata Dönüş” operasyonuna karşı verilen insan hakları mücadelesinde aktif rol aldı. 2011’de evsizlerin barınma sorunuyla ilgili yapılan, “Birimiz üşürse hepimiz üşür” eyleminde sokakta sabahlayanlara destek verenlerden biri de oydu.