Casusluk davasında çok ilginç talep

Casusluk davasında çok ilginç talep

Tanıkların dinlendiği oturumda, savunma avukatı kendisi hakkında suç duyurusunda bulundu.

İzmir’de 357 sanığın tamamının tutuksuz yargılandığı “gizli bilgi ve belge bulundurma” davasında, sanık savunmalarının alınmasına devam edildi ve tanıkların dinlenmesine başlandı.

İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, daha önce ikinci iddianame doğrultusunda savunması alınmayan davanın asker sanıklarından Kurmay Albay Alpay Aslan ifade verdi.

Harekat plan subayı olarak görev yapması nedeniyle “gizli ve çok gizli” belgelere ulaşma imkanı olduğunu belirten Aslan, buna karşın askeri lojman ile makamında yapılan aramada ele geçirilen tüm belgelerin, mesleki gelişimi için aldığı eğitim amaçlı dokümanlar ile görevini ifa ederken her zaman elinin altında bulunması gereken ve her kurmay subayın sahip olduğu arşiv dokümanları olduğunu söyledi.

İddianamede kendisine bağlı olarak çalışan astı konumundaki Coşkun Başbuğ’un koordinesinde “sözde gizli örgüte belge temin etmekle ve örgütün ‘pandora’ adlı veri tabınında kendi adına açılmış klasörde bulunan 9 kişi hakkında bazı kişisel bilgi notlarını tutmakla ve bazı kişilerle telefon kayıtlarının bulunmasıyla” suçlandığına işaret eden Aslan, şunları söyledi:

“Ben hiç kimse hakkında böyle notlar tutmadım. Benim ne ikematgahımda ne de işyerimde ele geçirilen bilgisayarlarda ‘Alpay Aslan’ adında bir kullanıcı ismine rastlanmamıştır. Sadece örgütün lideri olduğu ileri sürülen şahsın evinde ele geçirildiği iddia edilen ‘pandora’ adlı veri tabanındaki bir klasöre bakılarak suçlama yöneltildi. Telefonla konuştuğum kişilerle tüm irtibatım, beraber görev yaptığımız dönemle sınırlı, tamamen görev ve silah arkadaşlığıyla ilgilidir. Bunlar dışında hiçbir sanığı da tanımam.”

Alpay, terfi bekleyen bir kurmay subay olarak bu soruşturma ve davayla birlikte 25 yılılk tüm emeğinin ve kariyerinin boşa gittiğini, tüm suçlamaların asılsız olduğunu savunarak beraatini talep etti.

Baba ve kocaya ait materyallerle sanık

Duruşmada daha sonra davanın sivil sanıklarından Gamze Erkoç’u dinleyen mahkeme heyeti, sanığa yöneltilen “evinde ele geçirilen ve Genelkurmay Başkanlığı’nca hizmete özel askeri bilgilerin yer aldığı rapor edilen CD’nin kendisine ait olup olmadığı” sorusuna, sanığın “Bu CD eski astsubay olan eşime ait” cevabı vermesi üzerine duruşma salonu dışında bulunan Ömür Kürşat Erkoç’u tanık olarak dinlemeye karar verdi.

Sanığın eşi olması nedeniyle mahkeme heyetinin takdiriyle yeminsiz olarak dinlenen Erkoç, sözkonusu CD’nin kendisine ait olduğunu ve ikmal astsubayı olarak görev yaptığı dönemde mal ve hizmet alımına ilişkin görmüş olduğu kurs sonunda kendilerine verilen CD olduğunu kaydetti.

Mahkeme heyeti daha sonra davanın asker sanıklarından Erdinç Yalvaç’ın babası Abdullah Yalvaç’ı tanık olarak dinledi.

Sanık Yalvaç’ın daha önce verdiği ifadede, “Anne ve babasıyla kaldığı evde ele geçirilen hard disklerin ve içindeki dokümanların babasına ait olduğunu” beyan etmesi nedeniyle tanıklığına başvurulan Abdullah Yalvaç, mahkeme başkanı Orhan Kızıltaş tarafından okunan tüm materyallerin ve içindeki dokümanların kendisine ait olduğunu kabul etti.

Savunma avukatı kendisi hakkında suç duyurusu yaptı

Sanık avukatlarından Kemal Nevzat Güleşen, tanığa yönelttiği soruların ardından kendisi hakkında suç duyurusu yaptı.

Tanığa, kendisine ait olduğunu belirttiği ve TCG Yavuz gemisinde görev yapmış personelin isim ve telefon bilgilerini ne amaçla bulunduğunu soran Güleşen, tanıktan “emekli astsubay olduğunu ve TCG Yavuz gemisinde çalıştığı ve söz konusu personelinde kendisinin çalıştığı 90′lı yıllarda gemide çalışan personel olduğu” yanıtını aldı.

Bu yanıt karşısında mahkeme heyetine kendisinin de eski bir deniz subayı olduğunu ve TCG Yavuz gemisinde görev yaptığını belirten Güleşen, mahkeme heyetine cep telefonunu göstererek, “Hemen hemen aynı kişilerin telefon ve e-mail bilgileri benim cep telefonumda da kayıtlı mahkemeniz aracılığıyla bu listeyi hizmete özel belge sayan Genelkurmay Başkanlığı’na kendi hakkımda suç duyurusunda bulunuyorum” dedi.

“Gizli tanıklık yapmam istendi kabul etmedim”

Duruşmada birinci iddianamede sanık olarak yer alan ancak ikinci iddianamede hakkında takipsizlik kararı verilen Naci Yıldız, tanık olarak dinlendi.

İfadesinde eski polis olduğunu ve davanın bir numaralı sanığı konumundaki Bilgin Özkaynak’ın Marmaris’te işlettiği marinada bir dönem güvenlik müdürü olarak çalıştığını ifade eden Yıldız, İstanbul’da gözaltına alındığında kendisine, “fuhşa ilişkin yürütülen bir soruşturmadan yakalandığının” söylendiğini ve bunu bekar olması zaman zaman bu tür ilişkiler içine girmesi nedeniyle garipsemediğini söyledi.

İstanbul’dan İzmir’e nakledildiklerini ve işin içine bu kez “casusluğun” girdiğini dile getiren Yıldız, yıllardır tanıdığı Bilgin Özkaynak’ın ne fuhuş gibi işlerle ne de “casusluk” ile ilişiği olabileceğini söyledi.

Yıldız, Özkaynak’ın bilgisayar dahi kullanmasını bilmediğini, tüm bilgisayarla işlerini marinadaki bilgi işlem sorumlusu çalışana yaptırdığına da işaret ederek, Özkaynak’ın evinde ele geçirildiği iddia edilen “pandora” veri tabanını oluşturmasının mümkün olmadığını iddia etti.

Gözaltında bulunduğu dönemde, polislerin kendisine gizli tanıklık yaparak normal yaşantısına geri dönebilmeyi teklif ettiğini ancak bunu kabul etmediğini ne biliyorsa gerçeği söylemeye hazır olduğunu beyan ettiğini, bunun üzerine kendisini tutuklama istemiyle mahkeme karşısında bulduğunu iddia etti.

Yıldız, ifadesinde, “Bana bu teklifi yapanlarda, hocaefendi yüzüğü vardı, eski polis olduğum için hemen tanıdım ve durumu anladım” sözlerine de yer verdi.

Mahkeme heyeti, bunun üzerine bahsettiğinin nasıl bir yüzük olduğunu sordu. Tanık Yıldız, bu yüzüklerin gümüş ve üzerinde çeşitli şekiller bulunan taş bulunduğunu söyledi.

Duruşma, verilen öğle arasının ardından devam edecek.

Dava

TMK 10′uncu maddesiyle görevli savcı Zafer Kılınç’ın “Askeri gizli bilgi ve belgeleri ele geçirme, bulundurma” suçlamasıyla 49′u muvazzaf asker, 79′u tutuklu 357 sanık hakkında hazırladığı iddianamede sanıklar hakkında 2 yıl ile müebbet hapis arasında değişen cezalar istenmişti.

İddianamede adı geçen 831 mağdurdan arasında devlet memuru, asker ve MİT mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişinin suç örgütü tarafından “fişlendiği” iddia edilmişti. Çete lideri olduğu iddiasıyla suçlanan marina işletmecisi Bilgin Özkaynak ile Narin Korkmaz hakkında, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kişisel verileri kaydetmek, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek” suçlarından müebbet ve 9′ar yıl, sanıklar arasındaki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele hakkında ise “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, yasaklanan bilgileri temin etmek” suçlamasıyla 2 ila 6 yıl hapis cezası talep edilmişti.

TMK 10. maddesiyle görevli İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 16 Nisan 2013 tarihinde görülmeye başlanan davada bugüne kadar 44′ü Bursa 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından olmak üzere tutuklu 69 kişi tahliye edilmişti.

TMK 10. maddesiyle görevli 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin düzenlemenin ardından İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesi kararlaştırılmış, bu mahkemece görülen son duruşmada 5′i asker 10 tutuklunun da tahliye edilmesiyle 357 sanıklı davada tutuklu sanık kalmamıştı.