Dışişleri'nin kara kutusu artık Bakan

Dışişleri'nin kara kutusu artık Bakan

Dışişleri Bakanlığı’nda en uzun süre müsteşarlık yapan isimlerden biri olan Feridun Sinirlioğlu, yeni kabinede Dışişleri Bakanı oldu.

Uluslararası toplantılarda Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun hemen yanında ya da arkasında oturan bürokrat, onu tanımayanların dikkatini belki de yalnızca kendine has duruşuyla çekebilir: İç içe geçirilip kucakta birleştirilmiş parmaklar, ne düşündüğünün ipuçlarını vermeyen bir yüz ifadesi...
 
Oysa yabancı muhatapları, Dışişleri Bakanı’nın hemen bitişiğindeki bu diplomatın son yıllardaki Türk dış politikasına damgasını vurmuş isimlerden biri olduğunu bilirler.

O yüzden de Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu kısık ama yine de karşısındakinin duymasına yetecek kadar yüksek sesle, sakin sakin konuşmaya başladığında, kulak kesilirler. Hatta bazen, ne söyleyeceğini duymak için arkasından koşturdukları da olur. Tıpkı 2010 yılında Washington’da ABD Başkanı Barack Obama’nın ulusal güvenlik danışmanı Jim Jones’un yaptığı gibi.
İsrail’in Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine 31 Mayıs 2010’da uluslararası sularda yaptığı baskında dokuz Türk vatandaşının ölmesinden bir gün sonra gerçekleşen bu görüşmede, Sinirlioğlu, Davutoğlu’na eşlik ediyordu. Davutoğlu Beyaz Saray’a girdi ancak Sinirlioğlu, pasaportu yanında olmadığı için Beyaz Saray’a sokulmadı. Davutoğlu, Müsteşar’ın içeri alınmamasının kabul edilemez olduğunu söyleyip, görüşmeye girmeyi reddetti. İkili, Beyaz Saray’a yürüme mesafesindeki  otellerine döndüler. Bir müddet sonra Jones ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Phil Gordon otele gelip, “11 Eylül’den sonra güvenlikçilere söz geçiremiyoruz” diyerek özür dilediler.

Beyaz Saray’da yapılması planlanan görüşme otelde gerçekleşti. 

Sinirlioğlu’nun ifadesiyle, “Söyleyecek bir şeyiniz varsa, dinlenirsiniz.”
 
'Kral çıplak' diyen bir diplomat

ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Francis Ricciardone, Al Jazeera’ye, ‘başkalarıyla birlikte sorun çözmeye yönelik çalışabilmesi’ nedeniyle Sinirlioğlu’nun itibarının Washington’da çok yüksek olduğunu söyledi:
“Bu yüzden meseleler ona adeta akar.”

Sinirlioğlu hem muhatapları hem de birlikte çalıştığı kişiler tarafından ‘açık sözlü’ biri olarak biliniyor.

Davutoğlu’na, bozulan Ankara-Tel Aviv ilişkilerinin ancak resmi bir özür ile düzelebileceğini söylemiş, kendi tavrını da açıkça ortaya koymuştu:

“Bu kriz, bu hale geldikten sonra İsrail özür dilemeden geride bırakılırsa, müsteşarlığa devam edemem, görevimden istifa ederim.”

Sinirlioğlu’nun çalışma yöntemlerini yakından bilenlerin Al Jazeera’ye anlattığına göre, onun önemli özelliklerinden biri de bu:

“Feridun Bey, bakanlık içi koordinasyon toplantılarında görüşlerini çok açık ortaya koyan biridir. Türkiye’deki bürokratlar genelde, 'öyle yaparsak böyle sonuçları olur’ deyip, kararı siyasilere bırakırlar.
Sorumluluk almak istemezler pek. Feridun Bey, bir karar alınacağı zaman, olası bütün sonuçlarını söyler ama kendi tercihini de net bir biçimde ortaya koyar. Bunu yaparken, Radikalöneriler de ortaya koymaktan çekinmez. Ayrıca hızla karar alabilir.”

Al Jazeera’nin, ‘karar vericilere kral çıplak der misiniz?’, sorusuna da Sinirlioğlu net bir yanıt verdi:

“Elbette, bizim işimiz bu. Ben görüşlerimi karar alıcılara ve muhataplarıma en açık biçimiyle ifade ederim.”
 
Diplomat olmak istemeyen diplomat

Oysa Sinirlioğlu diplomat olmayı hiç düşünmemişti.

Memur bir ailenin oğlu olarak 30 Ocak 1956’da Giresun’da doğan Sinirlioğlu, Dışişleri'nin en uzun süre müsteşarlık yapan diplomatlarından biri olsa da bakanlığa meslek memuru olmayı planlamıyordu. Hatta hâlâ kendisini bürokrat olarak tanımlamıyor. Kendi tarifiyle o, “Türkiye için nasıl daha iyi bir gelecek olabilir diye düşünen meraklı biri.”

‘Sınıf birincisi olmasa da, sınıf mümessili’ olan 39 numaralı öğrenci İstanbul Erkek Lisesi’nden sonra girdiği Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası ilişkiler Bölümü’nü bitirdiği gün, Ankara’dan, ‘bir daha dönmem’ diye ayrıldı. Akademik kariyer yapmak istiyordu. Boğaziçi Üniversitesi'nde master ve doktora yaptı. Tezi, Alman filozof Immanuel Kant’ın insan hakları anlayışı üzerineydi.

Fakat o sırada askeri darbe oldu. “YÖK’ü sevmedim, üniversiteden istifalar da başlamıştı” diye açıklıyor o dönemi. 

Dışişleri'ne sınıf arkadaşlarından dört yıl sonra giren Sinirlioğlu, kalıcı olmayı da düşünmemiş Dışişleri Bakanlığı’nda başlangıçta.
 
Rock konserindeki müsteşar

Sinirlioğlu’nun özelliklerinden biri de, arkadaş çevresini yalnızca meslektaşlarıyla sınırlı tutmaması; akademiden, iş dünyasından, gazetecilerden yakın arkadaşları var. Ancak Çandar, son zamanlarda Sinirlioğlu’nu çok sık görmediğini söylüyor. Bugünlerdeki Türk dış politikası ile hemfikir olmadığından ve konu ister istemez oraya geleceğinden... “Gerek yok, biz Feridun ile sonra kaldığımız yerden devam ederiz” diyor. Gazeteciliğinde, Dışişleri Bakanlığı'na en uzak olduğu dönem olarak tanımlıyor bu dönemi.

Sinirlioğlu'yla en son İstanbul’da Ağustos 2013’te, Roger Waters’ın ‘The Wall’ konserinde karşılaşıp ayaküstü konuşmuşlar:

“Bütün kapalılığına rağmen, Feridun’un kırılgan, hassas bir yapısı da vardır. Fakat üstlendiği işler bu kırılganlığa müsait işler değil. O yüzden de kapalı, basına uzak götürüyor çalışmalarını. Zaten soyadı da manşetlere sığacak türden değil. Dolayısıyla Feridun, kendisini kendisiyle bile paylaşmayan etkili bir müsteşar oldu. Kendisini ve bakanlığı heder etmeden, iktidarın dış politikasına uyum sağlamak, bu dönüşümü gerçekleştirmek için çalıştı. Hatta belki de son dönemlerde yapılan değişiklikler söz konusu olduğunda, Feridun’un müsteşar olmasının hasar kontrolü sağladığını söyleyenler de olabilir.”

Ricciardone’ye göre, herhangi bir siyasal kurumun ikincisi olanlar, işleri asıl yürütenler ve ‘trenlerin zamanında hareket etmesini sağlayanlar’:

“İşlerin yürütülmesini sağlayan insanların, fikir insanı, çok şey bilen, pratik, zeki, organize, insan kaynağından zamana kadar her türlü kaynağı iyi yönetebilen kişiler olması gerekir. Bunu da siyasi meselelerin büyüsüne kapılmış insanlar değil, süreci iyi bilen insanlar başarır. Sinirlioğlu’nun müsteşarlığı böyle.”

Siyaseti geleceği şekillendirme işi olarak gören, bu nedenle de gençlerin siyasete öncülük etmesi  gerektiğini, siyasetin emekli meşgalesi olmadığını düşünen Sinirlioğlu, ileride aktif siyasete girmeyi planlamıyor. Dışişleri’ndeki görevinden sonra akademi dünyasına geri dönmeyi düşünen Sinirlioğlu, Al Jazeera’nın sorduğu ‘İleride sizin müsteşarlığınız sizce nasıl anılacak’ sorusuna, “Bunu tarihçilere bırakmak gerek,” yanıtını verdi ama yine de ‘not etti’:

“Müsteşarlığım döneminde yaptığım bütün işlerin ve aldığım bütün sorumlulukların hesabını veririm.”

Kaynak: Al Jazeera