Ey güzel Kırım

Güncelleme:

Ukraynalı Kırım Tatarı sanatçı Susana Cemaledinova, veya müzik dünyasında kullandığı adıyla Cemile (Jamala), Eurovision yarışmasını kazandı. Cemile müzikle iç içe bir aileden geliyor. Babası Kırım Tatarı, annesi Ermeni. Ana tarafından büyük Ermeni besteci Aram Haçaturyan’la akraba olan Cemile, soprano sese sahip. Kırım’da bir müzik okulu ve Kiev Müzik Akademisi opera bölümü mezunu. İtalya’daki opera mabedi La Scala’da teklif almış ama pop, caz, soul gibi alanlarda müzik yapma yolunu seçmiş. Cemile çok yönlü bir sanatçı. Eurovizyon başarısını getiren “1944” adlı parçada olduğu gibi genellikle besteleri kendi yapıyor.

     Stalin 1944’de Kırım Tatarlarını etnik temizliğe tabi tutmuş ve vahşi bir şekilde hepsini Orta Asya’ya sürmüştü. Sürülenler arasında Cemile’nin büyük ninesi de vardı. Cemile 1944’ün bestesini birkaç yıl önce yapmış. Belli ki hedefi, hayvan taşımaya mahsus araçlarda Tatarların sürüldüğü, çoğunun yolda telef olduğu o acıyı, müzik ve sanatıyla dünya gündemine taşımaktı. Ne istediğini biliyordu ve uygun fırsat kolluyordu. Şarkının metnini de dengeli tutmuştu. Sanata siyaset karıştırıyorsun diye eleştirenlere, barış dilini kullanarak ustaca cevaplar verdi. Birikimliydi, hazırlıklıydı ve yürekten okuyordu. Zor rakipler arasından sıyrılarak hedefine mükemmel bir şekilde ulaştı.

     “Ey güzel Kırım” Tatar türkülerinin belki de en ünlüsü. Orta Asya’ya savrulan Tatar’ın, vatanın güzelliklerine, yeşil meyve bahçelerine duyduğu özlemi anlatır. Bulunduğu yerde ne kadar gezip tozsa yaşamdan tat alamaz, hasret çeker, gözyaşı döker. Vatan hasretini öylesine şiirsel dile getirir ki dinlerken duygulanmamak mümkün değildir. Cemile 8-9 yaşından beri Tatar türkülerini söylermiş. Herhalde sayısız kez okuduğu o türkünün en çarpıcı dizelerini Eurovision’da etkili bir nakarat olarak kullandı.

 

     Kırım’ın kaybı

     Sayısız plajlar, dik yamaçlar, doğal limanlar, yüzlerce dere ve yeşil bahçelerle dolu Tatar yurdu Kırım, Karadeniz’in gerdanında bir mücevher gibi durur. Ama hemen kuzeydeki Slavlar açısından Kırım, Karadeniz’e vurulmuş büyük bir kilit gibiydi. Kilidi kıran Çariçe Büyük Katerina oldu. Osmanlı, yapılan ilk savaşta Kırım, Azak Denizi ve Karadeniz’e akan su yollarını tutan kaleleri terk etmek zorunda kaldı (1768-1774). İstanbul’un bütün gücünü seferber ederek yaptığı ikinci hamle de hüsranla son buldu (1787-1792). Ruslar bu kez Kırım’ın batısında Tuna’ya sadece 100 km uzaktaki Dinyester nehrine kadar olan araziyi aldı.

     Türklerin Rusya ile ilişkilerini Kırım ile hemen kuzeyindeki ağaçsız bozkırlar belirliyordu. Osmanlı’nın bu bölgeden çekilmesi Rusya’nın üstünlüğünün tescili anlamına geliyordu. Ama aynı zamanda 93 Harbi, Balkan Savaşı, Dünya Savaşı dizisiyle gelecek çöküşün uğursuz habercisiydi. Kırım kaybedilen ilk Müslüman toprağı oldu. Kazakların düz tabanlı hafif tekneleri şayka’lar dışında Karadeniz’de ecnebi deniz taşıtı görülmezdi. Ruslar denize kavuştu ve ilk kez tam seyrüsefer serbestliği kazandı. Batıda karadan Balkanlara uzanan güzergahın başına yerleştiler. Doğuda Kuban ovası ve Kafkasya’nın kuzeyindeki bozkırlara giden yolda önlerinde engel kalmadı.

     Katerina esasen hayranı olduğu Büyük Petro reformlarının mantıki meyvelerini topluyordu. Batılılaşmaya karşı olan silahlı muhalefeti ortadan kaldıran Petro, hummalı bir modernleşme ve yeniden teşkilatlanma başlatmıştı. Oxford’lu Rus tarihçisi B. H. Sumner’in tasvirine göre Petro, “Rusya’yı sonunda Türkiye karşısında kayıtsız şartsız üstün duruma getirecek bir yola soktu… Petro ile kıyaslanabilecek bir Sultan çıkmadı… İstanbul’da iktidar ‘kalem ehli’, bürokratlar, enderun mensupları, saray halkı, ‘kılıç ehli’ ve ulema arasında elden ele dolaşıyordu.” Reform yapmakta Rusya’nın 150 yıl gerisinde kalan Türkiye’nin ödediği bedel ağır oldu.

 

     Bugün Kırım

     Sovyet lideri Nikita Kruşçev 1954’de Kırım’ı Rusya’dan alıp Ukrana’ya bağladı. Sovyetleri Birliği 1991’de dağılınca Tatarlar Kırım’a döndü. Şimdi Kırım’da 250 bin ve toplam nüfusun %12-13’ü civarında Tatar yaşıyor. Ukrayna’da Rusya yanlılarının en güçlü olduğu vilayet Kırım idi. Batı ve Rusya arasında Ukrayna krizi alevlenince, bir referandum düzenleyen Rusya 2014’de Kırım’ı ilhak etti. Tatarlara baskıyı artırdı.

     Türkiye bugün Kırım Tatarları için ne yapabilir? Tatarlar kendi vatanında kültürlerini özgürce yaşayarak varlıklarını sürdürmeli. Bu hedef her şeyden önce uzun dönemli bir Rusya-Ukrayna politikasını şart kılıyor. En iyi senaryo, Kırım ve Tatarların mümkün olabilecek değişik seçeneklerden birine göre Avrupa Birliği içinde yer alması. Ukrayna da AB üyesi olmalı, fakat NATO dışında kalmalı. Bütün bunların önkoşulu, mevcut durumdan farkı olarak, Batı ve Rusya arasında güçlü bir uzlaşma sağlanmasıdır. AB’nin temelini Franko-Germen uzlaşması oluşturdu. Avrupa’da benzer bir uzlaşma Doğu Slavlarıyla (Rusya, Ukrayna ve Belarus) sağlanmalıdır. (Daha ayrıntılı bir değerlendirme için bkz: Türkiye’nin bir Rusya siyasetine ihtiyacı var, haber3).

     Ama Ukrayna krizinde ve Rus uçağının düşürülmesinde gördük ki, Ankara’nın elinde böyle bir stratejik plan yok. Ankara Ukrayna krizini tribünden izledi. Mesela İsveç veya Fransa kadar aktif olamadı. Halbuki Ukrayna bizi daha çok ilgilendiriyor. Karadeniz’in kuzey kıyısındaki komşumuz Ukrayna büyük potansiyele sahip, Türk girişimcilerin yoğun bir şekilde bulunduğu, pek çok şehrinin dış dünya ile doğrudan hava bağlantısını sadece İstanbul üzerinden kurduğu bir ülke. Hepsinden önemlisi Kırım Tatarlarının yaşadığı yer. Ama Ankara’nın aklına Ukrayna, Rusya krizinden sonra geldi.

     Uçağın düşürülmesi de devamı iyi hesaplanmış bir adım değildi. Suriye’de Bayırbucak Türkmenlerinin düştüğü zor durum veya Kilis’e dönük IŞİD füze saldırılarına karşı hava harekatının yapılamayışı dahil pek çok konuda milli çıkarlarımızın uğradığı zararlar ortada.

     Cemile’nin öyküsünden dersler çıkarabiliriz. Bilgi üzerine kurulmuş bir plan olmadan, müzik yarışmasında olduğu kadar uluslararası ilişkilerde de başarı akla yakın değildir. İyi tasarlanmamış ve hamasi nutuklarla yürütülen bir diplomasinin hedefe ulaşma olasılığı, müzik eğitimi görmemiş ve terbiye edilmemiş bir sesin Eurovisyon’u kazanma şansından fazla olamaz.