IŞİD sorunu çözüm sürecini etkiler mi ?

IŞİD sorunu çözüm sürecini etkiler mi ?

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Atalay önemli açıklamalarda bulundu.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Beşir Atalay, “Ben şu anda IŞİD konusunu çözüm sürecini olumsuz etkileyecek bir faktör olarak görmüyorum. Onu da doğrusu konjonktürel görüyorum. Zaten çok fazla ilerlemesi de söz konusu olmayacak gibi” dedi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Atalay, bir televizyon programında gündeme ilişkin soruları cevapladı. Çözüm süreciyle birlikte Başbakan Yardımcısı olarak 12 yıldır bu sürecin başında görüldüğü hatırlatılarak, yeni değişimler olduğunu ve bundan sonrası için ne yapacağının sorulması üzerine Atalay, “Tabii partimiz içinde görev değişimleri oldu, ben de bu arada kabineden genel merkezde bir göreve getirildim. Burada hem tabii sizlere daha yakın, tanıtım ve medyayla ilgili Genel Başkan Yardımcılığı, hem Parti Sözcülüğü, yani bu şu demek; daha fazla görüşeceğiz demek medyayla, basınımızla” diye konuştu.

“BU GEÇİŞİN TÜRKİYE’YE ZARAR VERMEYECEK ŞEKİLDE OLMASI YÖNÜNDE DE BÜYÜK BİR GAYRET İÇİNDE OLDUK”

Türkiye’nin 10 Ağustos’tan günümüze kadar olan 1 ayı aşkın bir süredir büyük bir değişim geçirdiğini kaydeden Atalay, şunları söyledi:

“Cumhurbaşkanımız değişti, başbakan değişti, bizim partimizin genel başkanı değişti, Bakanlar Kurulu yeniden kuruldu, MYK’da bizim parti yönetiminde değişiklikler oldu ama şükür, bunun hepsi büyük bir uyum içinde ve Türkiye’de istikrarı bozmayan, Türkiye’nin istikrarına zarar vermeyen bir şekilde gelişti. Çünkü bu değişimin büyük kısmı iktidar partisinde oluyor. Yani ilk defa iktidar partisi genel başkan değiştiriyor ve başbakan konumundaki genel başkan. Genelde iktidar partisinde kongreler, bu değişimler ülke istikrarında daima sorular getirir, endişeler getirir. Şu anda Türkiye’ye baktığımızda hiçbir istikrar zedeleyici bir durum olmadan çok böyle tıkır tıkır işleyen bir mekanizma, hepimiz doğrusu parti içinde, hükümet içinde bu geçişin Türkiye’ye zarar vermeyecek, istikrarı bozmayacak şekilde olması yönünde de büyük bir gayret içinde olduk. Şimdi Cumhurbaşkanımızı seçtik, Cumhurbaşkanımız görevde. Hemen daha ayağının tozuyla NATO Zirvesi’ne katıldı, çok önemliydi. Şimdi Birleşmiş Milletler Zirvesi’ne gidiyor bir iki gün içinde New York’a. İşte dost, kardeş ülkelere ziyaretlerini yaptı, orası düzene girdi. Başbakanımız ilk dış ziyaretini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yaptı, Cuma günü Azerbaycan’a gidecek planlandığı üzere yürürse. Bir yandan Başbakanımız hükümeti tanıyor, bakanlıkları ziyaret ediyor, bir yandan partiyi tanıyor, partideki bütün birimleri ziyaret ediyor. Sanıyorum bir birim kaldı görüşmediği. Yani bütün genel başkan yardımcılıklarını, her yerde gayet verimli bir çalışma yürüyor. Ben de tabii kendi görevimde, yani bu yeni görevde bir yandan partideki konumumu öğrenirken, bir yandan da orada önemli işler var. Partimizin her ay çıkardığı bülten var, parti bültenimiz var, web sayfamız var. Şimdi seçim geliyor, seçim stratejisi bizim birimde yürür. Dolayısıyla buradaki işler de öyle hafif işler değil, ciddi ve ağır işler, onları yürütmeye çalışıyorum.”

“ÇÖZÜM SÜRECİ PLANLANDIĞI GİBİ GAYET İYİ DİYALOGLARLA VE BİR DE ÇERÇEVE YASAYA KAVUŞMUŞ OLARAK DEVAM EDİYOR”

Çözüm sürecinin çok fazla konuşulduğu hatırlatılarak, özellikle Diyarbakır’daki Kürtçe okul açılma taleplerini ve okulların açılıp daha sonra kapılarına kilit vurulma sürecinin provokasyon olup olmadığı sorusuna Atalay, “Çözüm süreci planlandığı gibi gayet iyi diyaloglarla ve bir de çerçeve yasaya kavuşmuş olarak devam ediyor. Ben hep ifade ediyorum; bizim Haziran ayında Meclis’ten çıkardığımız çerçeve yasa çözüm süreciyle ilgili bu konudaki Türkiye’de bugüne kadar atılmış en ileri adımdır, onu çok önemli görmek gerekiyor. Yani, devletin ve milletin bir projesi haline geldi. Nelerin yapılacağı o kısa az sayılı yasada belirlenmiştir. Hükümetin görevleri vardır, kurumların görevleri vardır ve taraflar tam bir diyalog içindedir bu çalışmaları yürütürken. Bir de onun dışında alanda olup bitenler var. Yani işte bu okul meselesinde olduğu gibi veya bazı yerlerde halen yasa dışı, hukuk dışı tutumlar oluyor. Örgütün mensupları mıdır, başkaları mıdır, ama muhataplarla konuşulduğunda, o zaman da bizim konuştuğumuzda, yani kendilerinin de pek kontrolünde olmayan, kontrol edemedikleri kişiler gibi veya kesimler gibi takdim ediliyor. Bunlar bir kısmı belki karşı tarafın, örgütün de kontrol edemediği, bir kısmı belki bu çözüm sürecinden rahatsız olan falan kişiler olabilir, ama orada bu manada bazı gelişmeler var” şeklinde konuştu.

“TÜRKİYE GİBİ BİR HUKUK DEVLETİNDE, O YASAL SÜRECİ İZLEYEREK OKUL AÇMAK VARKEN NİÇİN BÖYLE BİR YOLA GİDİLİYOR BUNLARI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL”

Atalay, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Şimdi okullar kısmına gelince, tabii Türkiye bir hukuk devleti ve bu devlet şu 12 yıl içinde bütün vatandaşlarımızın kendi ana diliyle, geleneğiyle, kendi inancıyla ilgili özgürlük alanlarını genişletmek için elinden geleni yaptı, yani çok ileri adımlar atıldı. Bunu herkes biliyor, yani ana dilde eğitime kadar artık bu gelmiş oldu, ana dilde televizyonlar var, ana dilde gazeteler var. Yani devletin zamanında yaptığı yanlışları da telafi edici pek çok adım atıldı. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün vatandaşlarını gerçekten bu manada rahatlatmak istiyor ve bu vatandaşların hepsinin devlete bağlılığını da bu şekilde artırma yönünde çaba sarf ediyor. Şimdi okullarla ilgili biz bir yasa çıkardık hatırlarsınız 2013 yılında. Yani özel okullarda ana dilde eğitimin de mümkün olacağı yönünde bir düzenlemedir bu ve o mevzuat şu anda yürürlükte. Yani ana dilde okul açmak isteyenlerin ne yapacakları bellidir. Başvuracaklar, bugün Türkiye’de kurs da açılsa, okul da açılsa Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurulur ve bunun gerektirdiği bir prosedür var. Bu prosedürün yerine getirilmesi. Sonra o yasa şunu getirdi; hangi ana dillerde veya dillerde eğitim yapılacağı Bakanlar Kurulu’na o yetkiyi veriyor. Yani bunlar yasal bir zemindir, o yasal zemine göre işlem yapmak lazım. Yani devlete rağmen ben gidip orada işte ilkel şartlarda, çok da şartları oluşmayan böyle oldu-bittiler falan yaparak okul falan açıyorum demek, bunlar şovdur. Bunların ne bir eğitim vereceği var, ne de ciddi bir sonuç alacağı var. Bunlar sadece birilerinin bu süreci sabote eden adeta tutumları olarak görüyorum ben bunu. Yani şimdi şu adım atılmışken yasal düzenleme, Türkiye gibi bir hukuk devletinde, o yasal süreci izleyerek okul açmak varken niçin böyle bir yola gidiliyor bunları anlamak mümkün değil. Dolayısıyla bu konuda bütün tabii kesimlerin, bütün yöneticilerin de dikkat etmesi gerekir. Gidip o okula müdahale edenler haklıdır. Yani Türkiye’de bir iş yeri açarken, bir kurs açarken bunun belli bir prosedürü var. Bir kısmı bunun yerel yönetimlerle ilgilidir, bir kısmı sağlık şartlarıyla ilgilidir. Bir yerden izin alacaksın, bir kısmı bakanlıklarla ilgilidir. Bu normal bir şeydir, yoksa kuralsız bir toplum olursunuz.”

“BEN BUNLARIN SÜRECİ ETKİLEYECEĞİNE İNANMIYORUM”

Kontrol dışı eylemlerin Eylül ayında başlayacak aşamaları etkileyip etkilemeyeceği sorusuna Atalay, “Hayır, hiç etkilemez. Ben bunların süreci etkileyeceğine inanmıyorum. Daha önce de bizim görüşmelerimizde muhataplar, şimdi de zannediyorum görüşmeleri arkadaşlarımız yürütüyorlar, bu işin içinde olan çok tecrübeli arkadaşlarımız bu işleri yürütüyorlar. Muhataplar; bunlardan kendilerinin de rahatsız olduğunu ve bunlara engel olma yönünde, kontrol etme yönünde zorluklar çektiklerini ifade ediyorlardı, ben bunları da doğrusu öyle görüyorum. Ama bazen bir belediye başkanının, bazen bir milletvekilinin bu konularda ismi geçtiğinde de doğrusu o zaman biz de tabii tereddüt ediyoruz bazen” yanıtını verdi.

“BEN ŞU ANDA IŞİD KONUSUNUN ÇÖZÜM SÜRECİNİ OLUMSUZ ETKİLEYECEK İLERİ BİR FAKTÖR OLARAK GÖRMÜYORUM”

Bugün gerçekleşen güvenlik toplantısı hatırlatılarak, toplantıda IŞİD terörünün ele alınacağı ve IŞİD terörü varken PKK’nın silah bırakmayacağı yönünde Kandil boyutundan gelen açıklamaların sorulması üzerine Atalay, “Şimdi bunlar tabii değişik varsayımlar. Ben doğrusu çözüm sürecini bütün bunlardan biraz bağımsız olarak görüyorum. Tabii çözüm süreci başladığı günden bugüne bölgede konjonktürel çok değişiklikler oldu, yani bölge ülkelerde Suriye gibi yeni gelişmeler oldu, bütün bunlar tabii ki etkiliyor, yani süreci belli oranda etkiliyor. Ama ben şu anda IŞİD konusunun çözüm sürecini olumsuz etkileyecek ileri bir faktör olarak görmüyorum. Onu da doğrusu ben konjonktürel görüyorum. Zaten o konuda alınan ileri tedbirler var ve çok fazla ilerlemesi de söz konusu olmayacak gibi. Dolayısıyla ben o konuda çözüm sürecini çok fazla risk içinde görmüyorum. Ama tabii diğer konular, tampon bölge oluşturulması vesaire gibi, onlar gündemdeki konular. Onlar Hükümetin gündeminde, şimdi tampon bölge oluşturulması konuları Birleşmiş Milletler’le ilgili konulardır. Biz daha önce biliyorsunuz Suriye olaylarında da Suriye içinde bir tampon bölge oluşturulmasını teklif ettik, Birleşmiş Milletler’e Dışişleri Bakanlığımız yazı yazdı. Yani en azından bir tampon bölge oluşturulursa Suriye’den gelecek sığınmacılar Türkiye’ye gelmeden o tampon bölgede yine bizim sağlayacağımız veya uluslararası camianın sağlayacağı imkanlarla o bölgede iskan edilebilir, yani kamplar oralarda kurulabilir gibi. Ama Birleşmiş Milletler’de bu kabul görmedi, yani riskli bulundu zannediyorum. Dolayısıyla o tampon bölge Suriye içinde oluşturulamadı ve Suriye’den şu anda 1 milyonu aşkın işte bir nüfus Türkiye’de ve sınır bölgemizde de 22 tane kampımız var bizim İşin doğrusu o tampon falan oluşturma konusu Birleşmiş Milletler’in kararıyla ve güvencesiyle olabilecek şeyler, yoksa güvenlik riskleri var bunun” diye konuştu.

“TAMPON BÖLGE NERELERDE OLUŞTURULABİLİR, TABİİ ONLAR BİR BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’LE İLGİLİ BİR KONU”

Güvenlik risklerinin nasıl olabileceği ve tampon bölge oluşturulursa nerelerde oluşturulması gerektiği sorusu üzerine Atalay, şunları kaydetti:

“Şu anda ben o kadar, yani bir ara vardı, diyelim ki 2 ay önce daha fazla riskliydi o, şu anda o kadar risk görmüyorum. Biliyorsunuz Yezidi dediğimiz oradaki Irak içinden Irak vatandaşlarından bize o şekilde gelenler oldu, bir kısmı Türkiye’de, bir kısmı sınır ötesinde yine biz yardım ettik. Ama tampon bölge nerelerde oluşturulabilir, tabii onlar bir Birleşmiş Milletler’le ilgili bir konu, bir de tabii onun incelenmesi, karar verilmesi gerekir, yani teknik konular. Ama bizim Suriye ile ilgili talebimizde Suriye sınırı bizim 910 kilometredir, o 910 kilometrenin tamamı için öngörmüştük o zaman talep etmiştik, yani bizim sınırımız olan bölgede. Tabii, yani tampon bölge dediğimiz öyle bir şey. Sınırın öbür tarafında uygun bir mesafenin ayrılması, ama oranın tabii Birleşmiş Milletler’in garantisi içinde güvenli hale getirilmesi şarttır. Yani, o zaman tereddütler oradan oldu, sınırın ötesinde güvenliği sağlanamayan bir tampon bölge yine Suriye Hükümetinin nüfusa, oradaki vatandaşlara zarar verilebilir bombalar vesaire gibi endişeler ortaya çıkmıştı.”

“IŞİD’E TÜRKİYE DESTEK VERDİ GİBİ, BUNLAR TABİİ ÇOK YANLIŞ VE HAKSIZ ŞEYLER”

“Çekirdek koalisyonun içinde yer alan ülkelerin de, özellikle Avrupa ülkelerinin de tabii kaygısı var. IŞİD elemanlarının bazı onların vatandaşı olan elemanların Türkiye üzerinden kendi ülkelerine gitmesi konusu. Herhalde bu kez tampon bölge daha net Birleşmiş Milletler tarafından kurulabilir mi?” sorusuna ise Atalay, şöyle yanıt verdi:

“Türkiye ile ilgili o konuda tabii şöyle şeyler oluyor sürekli haksız şekilde, sanki Türkiye üzerinden geçişin çok olduğu gibi veya zaman zaman iç siyasette bile IŞİD’e Türkiye destek verdi gibi, bunlar tabii çok yanlış ve haksız şeyler. Yani Türkiye’nin bu konularda tutumu çok bellidir. Bizim Suriye konusunda baştan beri politikamız bellidir. Eğer o politika iyi yürüseydi, o ilk muhalefete uluslararası destek iyi olsaydı bugün hiç bunlar olmayacaktı. Irak’ta da, Suriye’de de eğer terör unsurları geliştiyse, bu oralarda kısa sürede müdahale edilip düzenin sağlanamamasından. Dolayısıyla bu da uluslararası toplumun kendi aslında sebep olduğu bir sonuç diye bakılabilir.”

“ORADAKİ HASSASİYETİMİZİN SEBEBİ DE BU 49 VATANDAŞIMIZ TABİİ”

Türkiye’nin eğer çekirdek kadronun içinde insani yardım olarak bile var olursa bunun IŞİD’in Türkiye’ye karşı bir hamle yapması olasılığını gündeme getirip getirmeyeceği sorusu üzerine Atalay, “Türkiye’nin o konularda tabii bizim devletimizin bu konulardaki hassasiyetleri belli, yakın zamanda önemli görüşmeler oldu, hem NATO’da oldu, hem Ankara’da değerlendirmeler oldu. Türkiye’nin hassasiyetlerini de uluslararası camia anlıyor, öyle görüyorum ben, öyle değerlendiriyorum. Bu konuda bizim hassasiyetlerimizi anlamış oluyorlar. Türkiye’nin orada izlediği politika biraz daha farklı bir politika. Yani yardım edebileceğimiz hususlar var, edemeyeceğimiz hususlar var, oradaki hassasiyetimizin sebebi de bu 49 vatandaşımız tabii” şeklinde konuştu.

“DIŞİŞLERİ BAKANLIĞIMIZIN AÇIKLAMALARINI KOLLAMAK LAZIM”

49 vatandaş için bir umudun olup olmadığı sorusuna Atalay, “O konularda tabii Dışişleri Bakanlığımızın açıklamalarını kollamak lazım. Orada hassasiyetimiz; farklı açıklamalar yapılmasın, farklı bakanlıklar farklı ağızlar açıklama yapmasın. Dışişleri Bakanlığımız orada tek mercidir, gelişmeleri orası takip ediyor ve vatandaşlarımızı bilgilendiriyor. Dolayısıyla oradaki açıklamaları takip etmek lazım” cevabını verdi.

“İHVAN’IN TÜRKİYE’YE GELMESİNDE DOĞRUSU BEN DE, KENDİM DE BİR SAKINCA GÖRMÜYORUM”

Cumhurbaşkanının açıklamalarıyla gündeme gelen Mısır’daki darbenin ardından Katar’a kaçan İhvan liderlerinin Türkiye’ye gelmesi ile ilgili Atalay, şunları söyledi:

“Şimdi tabii Türkiye’nin Mısır’la ilgili gelişmelerdeki tavrını başından beri biliyoruz. Türkiye o konuda çok açık bir tavır takındı, yani Arap Baharı’na biz ciddi bir destek verdik. Dolayısıyla Mısır da Arap Baharı’nın önemli halkalarından biriydi. Ve orada bu hareketin öncüleri şu anda biliyorsunuz bir askeri darbeyle indirildi yönetimden, yani seçilmiş cumhurbaşkanı ve şu an içeride yargılanıyorlar bunlar. Bir kısmının cezaları kesinleşti vesaire. Dolayısıyla o konuda Türkiye’nin o zaman da tutumu açıktı, şu anda da Sayın Cumhurbaşkanının ifadesi, yani gelirlerse bizim kapımız açık anlamında bir ifade kullanmış oldu, yani gelirlerse bakarız anlamında. Ben de aynı şeyi söylüyorum tabii. İhvan’ın, Mısır’daki darbeyle indirilmiş İhvan’ın Türkiye’ye gelmesinde doğrusu ben de, kendim de bir sakınca görmüyorum yani. Gelmeleri mümkün olursa, Türkiye’nin bunları kabul etmesinde bir sakınca görmüyorum. Orada kriter falan olarak da çok fazla kriterler sıralamak tabii herhalde söz konusu olmaz.”

“HSYK İLE İLGİLİ KONU, YANİ BİR ANAYASAL DÜZENLEMEYİ ASLINDA GEREKTİRİYOR”

12 Ekim’de gerçekleştirilecek HSYK seçimleri hatırlatılarak, HSYK’daki seçimin bundan sonra nasıl yapılacağı, nasıl ilerleyeceği konusunda bir çalışmanın olup olmayacağı sorusu üzerine Atalay, “HSYK ile ilgili konu, yani bir anayasal düzenlemeyi aslında gerektiriyor. Bizim başından beri talebimiz eğer şu Anayasa değişikliği mümkün olsaydı teklifimiz şuydu: Anayasada bu seçimle ilgili yeni düzenleme yapılması ve mümkün olabilirse Parlamentonun oradaki yetkisinin artırılması. Yani yasama organı bu konuda daha çok belirleyici olsun. Seçimlerin kolay yürümediği görülüyor. Bu yargı içinde seçimle HSYK’nın üyelerinin oluşturulması, birinci seçimde sorunlar oldu biliyorsunuz. Şimdi o konuda, tabii Ekim ayında, 12 Ekim’de bir seçim var ve çok ciddi bir çalışma var, orada tabii kesimler var, adaylar var, bunların oluşturduğu gruplar var, ciddi bir çalışma yürüyor. Ama benim bildiğim kadarıyla şu an öyle ileri bir hemen Meclis’e gelecek bir yasa hazırlığı söz konusu değil, varsa da ben bilmiyorum yani şu an” ifadelerini kullandı.

12 Ekim’deki süreç sonrasına mı olacağı sorusuna Atalay, “Ona bakmak lazım, o önemli. Ama burada nihai olarak biz her halükarda bu seçimin sonucu şöyle olur-böyle olur, daha önceki yaklaşımımız; mutlaka Anayasa’da bu konunun yeniden bir düzenlenmesiydi ve Parlamentonun orada yetkisinin artırılmasıydı” yanıtını verdi.

12 yıl sonra AK Parti’de dengelerin değiştiği belirtilerek, anketlere göre yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu halkın ve AK Partililerin kabul edip etmediği ile bundan sonra Cumhurbaşkanının Çankaya Köşkü’nde olmasının neyi değiştirdiği sorusu üzerine Atalay, “Tabii son bizim gündem araştırmamız, biz biliyorsunuz AK Parti olarak toplumun nabzını iyi tutmayı çok önemli görüyoruz ve onun için her ay biz normal zamanlarda aylık, seçim dönemlerinde haftalık kamuoyu yoklaması yaptırırız ve bunu çok önemseriz. Bazen sonuçlarını açıklarız, bazen açıklamayız. Ama kendimizi denetleme anlamında doğrusu o araştırmaları çok önemli görüyoruz” diye konuştu.

“YÜZDE 51.7 GİBİ BİR TOPLUMSAL DESTEĞE SAHİBİZ”

Son araştırmanın Eylül ayının ilk haftasında yapıldığını bildiren Atalay, “Hem tabii Türkiye’deki yeni değişim, hem yeni Genel Başkan, hem yeni Başbakan ve yürüyen yeni politikalar doğrusu onun sonuçları da basında açıklandı, yani yüzde 51.7 gibi bir toplumsal desteğe sahibiz. Diğer partilerinkini izin verirseniz burada ben söylemeyeyim. Ama bizim 12 Haziran 2011 seçiminden beri trendimiz yüzde 50 civarıdır. Ben biliyorsunuz o konuları biraz yakından takip ederim. Her ay yaptırdığımız araştırmada yüzde 50 civarında bir toplumsal vardı. Bazen bu 1 puan düşer, bazen 2 puan yükselir. Şu anda tabii ilk Hükümetin ve ilk yeni partinin karnesi gibi bu. Yani toplumumuzun bu geçişi onayladığı, hem Cumhurbaşkanımız anlamında, hem Başbakan anlamında, hem Hükümet anlamında. Doğrusu bizim için ciddi bir gösterge oldu yani bu yeni araştırma. Bunu şöyle de yorumlamak lazım: Toplumumuz istikrar istiyor, buralardaki sorun oluşmadan, mekanizmaların iyi işleyerek büyük bir değişimin sağlanması Türkiye’de toplumu memnun etti, yani toplum neticede huzur istiyor, ekonomik istikrar istiyor. Dolayısıyla bu sonuç toplumu memnun etmiş görünüyor. Biz doğrusu bu araştırmadan çıkan sonuçtan da kendimizce memnun olduk” ifadelerini kullandı.

“TÜRKİYE BÜYÜK BİR DEĞİŞİM GEÇİRDİ, BU DEĞİŞİM PÜRÜZSÜZ OLDU”

Davutoğlu’na bakışın nasıl olduğu sorusuna Atalay, “Hepsinde, hem Sayın Cumhurbaşkanının seçilmesi, hem Sayın Davutoğlu’nun Genel Başkan olması konularında, hepsinde destek çok iyi, olumlu, iyi algılanmış. Dolayısıyla genel olarak biz durumdan memnunuz ama şunu tekrar ifade edeyim. En başta söyledim ya, Türkiye büyük bir değişim geçirdi, bu değişim pürüzsüz oldu, istikrarı sarsmadı, her şey hiç ekonomiye veya toplumsal hayata kriz vesaire üretecek şekilde olmadı, her şey çok düzgün gitti, dolayısıyla toplumsal hayatta da değişen bir şey olmadı, ekonomik hayatta da. Bütün bunlara baktığınızda toplumun bu huzurlu ve krizsiz geçişten çok memnun olmasını normal görmek lazım. Türkiye’nin sosyolojisini iyi bilirseniz bunu iyi anlarsınız. Vatandaş günlük hayatındaki memnuniyetini çok önemli görüyor, günlük hayatında kendisine olumsuzluklar gelsin istemiyor ve istikrar istiyor. Tabii siyasi kesimler vardır, onlar dar sınırlar içindeki kesimlerdir, onlar şeyler isterler; bazen istikrarsızlık isterler, bazen iktidar partisinin yıpranmasını isterler ama toplumun ana kesimi, ana gövdesi; istikrar olsun, huzurumuz bozulmasın, bunu ister, dolayısıyla şu anda yürüyen bu” cevabını verdi.

“ŞU SIRADA DOĞRUSU ÇÖZÜM SÜRECİ, VATANDAŞIN GENELDE HEPSİNİN ÖNEM VERDİĞİ BİR KONU”

“Vatandaşın önceliği ne, ilk üç önceliği; çözüm mü, paralel yapıyla mücadele mi, yargının yeniden şekillenmesi mi, IŞİD konusu mu, 49 vatandaşın Türkiye’ye gelmesi mi, yani neleri ön plana çıkartıyor?” sorusuna ise Atalay, şu yanıtı verdi:

“Burada ben tam bir sıralama yapmayayım ama bunun hepsi belli oranda vatandaş için önemli. Ama vatandaş için günlük hayat, vatandaş için tabii ekonominin iyi gitmesi, vatandaş için istihdam alanının açılması bunların hepsinin önünde gelir. Ama şu sırada doğrusu çözüm süreci, vatandaşın genelde hepsinin önem verdiği bir konu.
“Çözüm sürecine vatandaş büyük bir destek veriyor, çözüm süreci hayat memat meselesi” diyen Atalay, şunları söyledi:

“Çözüm süreci sonunda ölümlerin durması, canların kaybının durması. Sonunda insan hayatı var. Şehitlerimiz geliyordu, insanlar ölüyordu, yani ülkedeki en büyük acıydı bu. Çözüm süreci onun için herkes için çok önemli ve toplumun bütün kesimlerinde çözüm süreci şu anda büyük bir destek görüyor. 1 numara. Yani nereye giderseniz gidin artık eskisi gibi tereddütler de yok. Hani bu konularda bazı bölgelerimizde bazı endişeler var, herkes, her bölgemiz de istiyor ki bu bitsin artık. Yani sıralama olarak yapmayayım, ama genel manada söyleyebileceğimiz; tabii ikinci sıra filan demiyorum, ama paralel yapı konusu Türkiye’de önemli bir konu, sıralamalar içinde yer alıyor. Ama benim söylediğim, genelde daima ekonomik hayat, istihdam, insanların günlük hayatı, geçimi en önemli kaygılarıdır.”

“HÜKÜMETİN HERHALDE TUTUMU BELİRGİNLEŞECEK YAKIN ZAMANDA, ONU BEKLEMEK LAZIM”

Bedelli askerlikle ilgili olarak ise Atalay, “O toplum gündeminde yer ediyor. Benim bunu dün bir yerde Milli Savunma Bakanımızla da görüşmemiz oldu bir törende, ona da dedim; bunu toplum gündeminden artık çıkartmak lazım herhalde, olumlu veya olumsuz bir şekilde artık, yani çok fazla tartışılan ve belirsizlik taşıyan bir konu olarak devam etmesin. Göreceğiz, Sayın Başbakan da dedi; ben bir brifing alacağım hem Milli Savunma Bakanlığı’ndan, hem Genelkurmay’dan, ondan sonra bu konudaki ihtiyacı göreceğiz ve karar vereceğiz. Orada Hükümetin herhalde tutumu belirginleşecek yakın zamanda, onu beklemek lazım” değerlendirmesinde bulundu.