İskoçyada tarihî referandum

İskoçyada tarihî referandum

İskoçya’da bugün, ‘tarihi’ olduğu kadar, ‘tarihin seyrini değiştirme potansiyeli’ de taşıyan bir referandum yapılıyor. 305 yıllık birlikteliğin devam edip etmeyeceğine karar verilecek olan referandumda İskoçlara tek ve basit bir...

İskoçya’da bugün, ‘tarihi’ olduğu kadar, ‘tarihin seyrini değiştirme potansiyeli’ de taşıyan bir referandum yapılıyor. 305 yıllık birlikteliğin devam edip etmeyeceğine karar verilecek olan referandumda İskoçlara tek ve basit bir soru soruluyor: “İskoçya bağımsız bir ülke olmalı mı?” Cevap olarak ise, “EVET veya HAYIR” şeklinde iki seçenek bulunuyor. 4,3 milyon seçmenin oy kullanacağı referandumda ‘Bağımsızlığa EVET’ sonucunun çıkması halinde, İskoçya 24 Mart 2016’da Birleşik Krallık’tan resmen ayrılacak.

‘Bağımsızlığa Evet’ diyen İskoçlar ülkelerinin paha biçilmez yeraltı zenginliklerine sahip olduğunu, bağımsız bir İskoçya’nın daha refah ve daha özgür olacağını savunuyor. ‘Hayır’ kampanyası yürütenler ise Birleşik Krallık altında İskoçya’nın daha güçlü ve güvende olduğunu, ayrılması durumunda ülkenin ekonomik krize sürüklenebileceğini ve savunmasının büyük yara alacağını ileri sürüyor.

Tony Blair’in başbakanlığı döneminde onanan yasayla 1999 yılında kurulan İskoçya özerk meclisi (Holyrood), eğitim, sağlık, tarım gibi alanlarda kendi politikalarını uygulayabilirken; ekonomi, dış politika, enerji, savunma gibi konularda Londra hükümetine (Westminster) bağlı bulunuyor.

‘Bağımsızlığa EVET’ kampanyasının liderliğini iktidardaki İskoç Ulusal Partisi (SNP) yapıyor. 2011 Holyrood seçimlerinde 129 sandalyenin 69’unu alarak büyük başarı sağlayan SNP, ilk iş olarak parti programında birinci sırada yer alan ‘bağımsızlık referandumunu’ meclis oylamasına sunarak geçmesini sağladı. Bunun üzerine İngiltere Başbakanı David Cameron ve İskoçya Birinci Bakanı Alex Salmond, 15 Ekim 2012 tarihinde ‘Edinburgh Anlaşmasına’ imza attı. Salmond, milliyetçi duygulardan faydalanmak amacıyla referandum tarihini, İskoçya tarihinde İngilizlere karşı kazanılmış en ünlü savaş olan Bannockburn’un 700. yıldönümüne denk gelen 2014 yılında yapma kararı aldı. Ayrıca anlaşmada, referandumda 16 ve 17 yaşındakilerin de oy kullanabilmesinin önü açıldı. Bununla, milliyetçilik duygusu güçlü olan gençlerin daha çok sayıda oy kullanması hedefleniyor.

Referandumda bir üçüncü şık olarak “İskoçya meclisine daha fazla yetki verilmesi” de gündeme gelmiş ancak nihai anlaşmada, “Bağımsızlığa evet mi hayır mı?” sorusunda karar kılınmıştı. Yakın zamana kadar yapılan tüm anketlerde ‘Hayır’ oyları açık ara önde gidiyordu. Bu durum Londra hükümetini kampanya konusunda rehavete itmiş olmalı ki son 1 ay içindeki anket sonuçları oyların başa baş gittiğini ortaya koydu.

Referanduma 2 gün kala caddelerde ‘Evet’ciler düşük yoğunlukta da olsa kampanya çalışması içinde görünürken, ‘Hayır’cıların ortalıkta yok denecek kadar az olması dikkat çekici. ‘Hayır’cıların milliyetçi seçmenden çekindiği için fikrini açıklamak istemediği belirtiliyor.

Referandum arefesinde ise sokaklar oldukça hareketli. İskoçya’nın en büyük şehri Glasgow’da bağımsızlık taraftarları dün meydanda toplanarak gösteri düzenledi. İskoçya bayraklarıyla meydanı dolduran halk, bağımsızlık sloganları atarak gövde gösterisinde bulundu. Göçmenlerin daha yoğun yaşadığı Edinburgh’da ise kampanya, Glasgow’a nazaran daha sakin geçti.

‘Evet’ kampındakiler, “Neden evet?” diye sorulduğunda ‘meclisin tam yetkiye sahip ve bağımsız olmasını’ istediklerini söylüyor. Katie Gibson isimli İskoç bir bayan, “Mesele daha zengin olup olmamak değil; önemli olan meclisin kararlarını bağımsızca kendi verebilmesi.” diyor.

Verilen diğer cevaplar ise genel olarak şu şekilde: “Geleceğimiz kendi ellerimizde olacak. Petrol ve doğalgaz gelirlerimiz kendi çocuklarımızın geleceği için kullanılacak. Daha yüksek emeklilik maaşları, daha fazla iş imkanı, daha iyi bir sağlık sistemimiz olacak. Nükleer silah tesisleri topraklarımızdan taşınacak. Üvey evlat muamelesi görmekten kurtulacağız. Evet bazı riskleri var ama kazancı daha fazla olacak…”

‘Birleşik Krallık içinde kalmalıyız’ diyenler ise ayrılığın İskoçya’yı bilinmezliğe sürükleyeceğini ve büyük riskler taşıdığını vurguluyor. Savunma, para birimi, enerji, ticaret anlaşmaları, banka kredileri, uluslararası ilişkiler (AB, NATO üyeliği vs.) gibi konuların büyük problem teşkil edeceğini ve bütün bunların ‘bağımsız İskoçya’yı kaosa sürükleyebilme riski taşıdığını belirtiyor. Ülkedeki göçmenlerin büyük bir kısmı da, Birleşik Krallık’ta kalmaktan yana görüş bildiriyor. Krallık’ta kalmanın çok daha avantajlı olduğunu düşünen göçmenler, bağımsızlık durumunda milliyetçilik eğiliminin artacağı ve bunun göçmen politikalarına olumsuz yansıyabileceğine dikkat çekiyor.

Bağımsızlığın kazanılması durumunda İskoçya, devlet başkanı olarak Kraliçe 2. Elizabeth’i tanımaya devam edeceğini, kendi ordusunu kuracağını; ancak Birleşik Krallık’ın nükleer füzelerine ev sahipliği yapmak istemediğini açıklamıştı.

Ayrıca Kuzey Denizi’ndeki petrol ve doğalgaz yataklarının yüzde 90’ının İskoçya coğrafi alanı içinde bulunduğu, bunun ise yüzde 81 rezerve karşılık geldiği kaydediliyor.

İskoçlar, İngiliz Sterlini kullanmaya ve İngiltere Merkez Bankası’na bağlı kalmaya devam etmek istiyor ancak Salmond’un bu teklifine İngiliz siyasetçiler net bir şekilde karşı çıkıyor. Salmond’ın “ortak para birimi (Sterlin) kabul edilmediği takdirde İskoçya’nın payına düşen borçları ödemeyeceği” restini çekmesi de, ‘ayrılık müzakerelerinin’ zor geçeceğini gösteriyor.

‘Evet’ oyları üstün gelirse iki taraf arasında pazarlıklar başlayacak. Birleşik Krallık’a ait borçların paylaşımı, Kuzey Denizi petrol rezervlerinin nasıl paylaşılacağı, ortak para birimi, askeri üsler ve devlet dairelerinin devri gibi konular müzakere edilecek.

Bağımsızlık durumu 2015 genel seçimlerini de derinden etkileyecek. 650 üyeli İngiltere parlamentosunda 59 sandalye İskoçya’yı temsil ediyor. İskoçya’nın ayrılması durumunda bu durum en çok 41 sandalyeye sahip İşçi Partisi’ni ve 11 sandalyeli Liberal Demokrat Parti’yi etkileyecek. İktidardaki Muhafazakarlar ise bu konuda en rahat olan parti çünkü sadece 1 vekili bulunuyor. Kısacası, İskoçya’nın bağımsızlığı genel seçimlerde İşçi Partisi’nin işini zora sokarken, Başbakan Cameron’ı tekrar iktidara taşıyabilir. Cameron ise tekrar iktidara geldiği takdirde, İskoçya’nın bağımsız olduğunda hemen katılmayı düşündüğü Avrupa Birliği (AB) üyeliğini referanduma götürecek.

İskoçya’nın bağımsızlığının, hiç şüphesiz, uluslararası sosyo-ekonomik etkileri de olacak. Bu durumun, son yıllarda aşırı sağ partilerin yükselişte olduğu Avrupa’da, milliyetçilik ve popülizm eğilimini daha da arttırabileceği belirtiliyor. Ayrıca, Avrupa’da bağımsızlık dalgası oluşturabileceğine dikkat çekiliyor. İspanya’da Katalanların bağımsızlık referandumu taleplerine Madrid hükümeti izin vermiyor ve bu talepleri baskılamaya çalışıyor. İskoçya’da ‘Bağımsızlığa Evet’ çıkması durumunda, Katalanların Madrid’e rağmen bağımsızlık referandumu yapabilecekleri iddia ediliyor.

Bağımsızlık durumunda İskoçya AB üyeliğine hemen başvurmak istiyor. Ancak üyelik müzakerelerine başlayabilmesi için aralarında İngiltere ve İspanya’nın da bulunduğu 28 üye ülkenin onayı gerekiyor. İngiltere ve İskoçya’nın ayrılık müzakerelerinde (mal paylaşımı) anlaşmaya varmadıkça AB ile İskoçya arasındaki birçok meselenın halledilemeyeceği kaydediliyor.

Öte yandan, geçtiğimiz yıllarda askeri harcamalarda kesintiye giden İngiltere’nin, İskoçya’nın ayrılmasının ardından savunma bütçesini daha da kısmak zorunda kalacağı ve NATO’daki etkisini azalabileceği yorumları yapılıyor. Ayrıca, toprakların bölünmesi her ülke için önemli bir prestij kaybı ve bu durum İngiltere’nin uluslararası etkisini azaltabilir. CİHAN