Numan Kurtulmuş'tan kritik itiraflar

Numan Kurtulmuş'tan kritik itiraflar

Numan Kurtulmuş, paralel yapı ve çözüm süreci hakkında çok çarpıcı itiraflarda bulundu.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, gündeme dair önemli açıklamalar yaptı. Kurtulmuş, paralel yapı ve çözüm süreci hakkında sert konuştu.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Anadolu Ajansı Editör Masası'da 1 Kasım seçimleri, Gülen Cemaati, PKK ve çözüm süreci hakkında son dakika açıklamalarda bulundu.

Oslo görüşmeleri ve çözüm süreci konuşan Kurtulmuş "Şöyle filmi geriye doğru bir saralım, hatırlayalım. Oslo görüşmelerini paralel çete, hangi ülkenin menfaatine, hangi gücün menfaatine ve terör örgütünün ekmeğine yağ sürecek şekilde niçin baltaladı? İhanet orada başladı." dedi.

"HABUR GÖRÜNTÜLERİ PROVOKASYONA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ"

Kurtulmuş konuşmasının devamında şunları aktardı:

"Arkasından Habur görüntülerini hatırlayalım. Habur'dan gelecek olan PKK'lıların Türkiye'ye gelmesi, bunların normal bir şekilde gelmeleri tasarlanırken birden Habur görüntüleri bir provokasyona dönüştürüldü ve mahşeri vicdanı yaralayacak görüntüler ortaya çıktı. Böylece bu sürece büyük destek veren kamuoyunun sürecin aleyhine dönmesi sağlanmaya çalışıldı ama çok şükür bu da olmadı.

"KOBANİ BAHANESİYLE BAŞKALDIRI İLAN EDİLDİ"

Arkasından 6-7-8 Ekim Kobani olayları... Kobani olaylarında hiç Türkiye'yi ilgilendiren bir şey yokken hatta Türkiye, Kobani'deki, oradaki Kürt kardeşlerimizi kurtarmak için, onları korumak için her türlü imkanı sağlamışken, lojistik destek sağlamışken, Kobani'den gelen 280 bine yakın insanı çok rahat bir şekilde alıp Türkiye içinde misafir etmişken birden Kobani olayları bahane edilerek Türkiye'nin aşağı yukarı 30'a yakın vilayetinde olaylar çıkartıldı. Sokak eylemleri ortaya çıkartıldı ve Kobani bahanesiyle başkaldırı ilan edildi. 55 masum vatandaşımız bu olaylarda öldürüldü. Bu provokasyonu kim, ne için hazırladı? Bunların hepsinin altını çizmek lazım, hepsinin üzerinde dikkatle düşünmemiz gerekiyor."

Numan Kurtulmuş'un açıklamalarından satırbaşları:

"SÜRECİ BALTALAMAK İSTEDİLER"

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan'ın süreci barışçıl yollarla sonlandırmak ve Kürt sorununu çözmek için adımlar attığını ama o günün Türkiye'sinin derin güçlerinin buna müsaade etmediğini aktaran Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Çok şükür o günler geride kaldı. Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde gerçekten çok büyük riskler alarak, siyasi riskler alarak, samimiyetle, bir tek insanın dahi ölmesine müsaade etmeyecek bir perspektifle Çözüm Süreci başlatıldı. Çözüm Süreci sadece siyasi bir süreç değildir, insani bir süreçti. Daha fazla insanımız ölmeyecekti, Türkiye'nin insanları doğuda, batıda terörün vermiş olduğu ağır faturayı ödemek durumunda kalmayacaklardı. Nasıl milletimiz bunu istediyse, siyasi irade bu konuda çok güçlü bir şekilde hareket ettiyse maalesef aynı şekilde bu süreci baltalamak isteyen bir sürü çevreler oldu.

"HİÇBİR TERÖR ÖRGÜTÜ TEK BAŞINA DEĞİLDİR"

Kurtulmuş, 7 Haziran seçimlerinden sonra yeni bir siyasi tablonun ortaya çıktığını dile getirerek, hemen ardından Suruç'ta bombaların patlaması ile eşzamanlı olarak 3 terör örgütünün düğmesine basıldığını vurguladı. Arkasından onlarca Mehmetçik'in, polisin hayatını kaybettiğine işaret eden Kurtulmuş, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Birden Türkiye, yeniden terörün girdabına sokulmaya çalışıldı. 20 Temmuz'dan sonra kimler, ne karar verdiler de Türkiye'de terörü başlattılar? Bütün bunların hepsini gördüğümüz zaman şunu görüyoruz ki Çözüm Süreci'nin gerçeklemesi için büyük bir millet desteği olmasına rağmen, büyük bir siyasi irade olmasına rağmen Çözüm Süreci'nin başarısız olması, bu memlekette Türk- Kürt düşmanlığının körüklenmesi, bu memlekette terörün yeniden azdırılması için de birileri her zaman kenarda bekliyor. Zaten benim şahsen bu kadar yıldır siyasetten anladığım, uluslararası siyaseti takip etmeye çalışan birisi olarak şunu çok rahat söyleyebiliriz; dünyanın neresinde bir terör örgütü varsa hiçbir terör örgütü tek başına değildir. Bazı ülkelerin siyasi, ekonomik, lojistik, maddi destekleri, hatta silah destekleri olmadan terör örgütlerinin ayakta durması mümkün değildir. Herhangi bir terör örgütü, IŞİD'inden, El-Kaide'sine, PKK'sına kadar hangi terör örgütünden bahsediyorsak bahsedelim, dünyanın neresinde bunlar faaliyet gösteriyorsa göstersin, mutlaka arkalarında bir devlet aklı vardır ya da birkaç devlet aklı vardır. Bir takım ülkelerin de bu terör örgütlerine müzahir olduğu zaten aşikardır."

"UYANIK OLMAMIZ LAZIM"

Çözüm Süreci'nin Türkiye'nin milli bir projesi olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, Çözüm Süreci'nin bin 100 senedir birlikte yaşayan Kürtler ile Türklerin arasına sokulmaya çalışılan fitneyi kaldırıp atma projesi olduğunu söyledi. Milletin Çözüm Süreci'nin gerçekleşmesi için dua ettiğini aktaran Kurtulmuş, şu görüşleri dile getirdi:

"Bunu birtakım çevreler bozmaya çalışıyor, provoke etmeye çalışıyor ve yeniden silahların ateşlenerek Türkiye'de terör ortamının hızlandırılmasını istiyor. Burada uyanık olmamız lazım. Terör örgütü, Türkiye'yi ayırıp ayrı bir bölge kurmak ve burada bir yapı oluşturmalarının mümkün olmadığını biliyor. Terör örgütünün ve terör örgütünü kullanan güçlerin esas amacı, Türkiye'de halkın arasına korku salmak, korku siyaseti üzerinden milleti kamplaştırmak ve mümkünse Türkler ile Kürtler arasında bir iç çatışmayı başlatmaktır. Çok net söylüyorum; bu memlekette Türk'ün Kürt'e düşman olarak, Kürt'ün de Türk'e düşman olarak bu memleketi vatan yapması mümkün değil. Bizim, bu ülkeyi vatan olarak kullanmamız, asırlardır kullandığımız gibi, kıyamete kadar kullanacağımız gibi, bu vatanın en temel koşullarından birisi, bu toprakların üzerinde yaşayan herkesin kardeşliğidir, birliğidir, dirliğidir."

"PKK KAYITSIZ, ŞARTSIZ SİLAH BIRAKMALI"

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "PKK terör örgütünün 11 Ekim'de saldırılarını durduracağına" dair iddiaların hatırlatılması üzerine "Öncelikle kayıtsız şartsız, amasız, fakatsız terör örgütünün silahlarını susturması ve hemen silahlarını toprağa gömmesi esastır. Yani 'Ben şimdilik silahlarımı kenara koyacağım, başka siyasi şartlar yarın gelişirse silahları tekrar ben bu silahları elime alırım', böyle bir duygu içinde hareket etmeleri kabul edilemez" diye konuştu.

Bir an evvel silahların gömülmesi ve Türkiye'de artık devletin meşru güçlerinden başka hiçbir kimsenin elinde silah olmaması gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dilinizle barış diyorsanız, barıştan bahsediyorsanız önce gönlünüzde barışın olması lazım. Zihninizde barışın olması lazım ki dilinizden de barış sözleri dökülsün. Biz, hep şunu söylüyoruz, bir elinizde kalaşnikof olacak, bir elinizde bomba olacak, öteki elinizle halayı çekemezsiniz. Gerçekten halay çekmek istiyorsanız, Türkiye'deki bu terörün ortaya çıkarmış olduğu sıkıntılardan, fitnelerden kurtulmak niyetindeyseniz silahlarınızı toprağa gömerek halay çekmek için iki elinizi birden hazır edeceksiniz. PKK, bu iki yüzlülüğü, bu çifte standardı bir an evvel bırakmak mecburiyetindedir. Kayıtsız şartsız silahların toprağa gömülmesi ve Türkiye'de esenliğin, barışın sağlanması esastır. Böyle bir adım atarlarsa bunun olumlu bir adım olacağını ifade etmek isterim ama yetersiz bir adım olur. Sadece silahı bırakmak değil, silahları gömmek, kayıtsız şartsız Türkiye'de bundan sonra siyasal süreçlerin başlamasını sağlayacak iradeyi ortaya koymaları gerekiyor."

"FEVKALADE İNSANLIK DIŞI BİR OLAYDIR"

"Şırnak'ta bir zırhlı aracın arkasına bağlanmış bir teröristin sürüklendiği ile ilgili görüntüler yayınladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu yanıtlarken Kurtulmuş, terörle mücadelenin zor bir süreç olduğunu söyledi.

Kurtulmuş, olayla ilgili soruşturma başlatıldığını anımsatarak, şunları kaydetti:

"Bir insan, terörist birisi, karşınızda devlet güçleri ile savaşır. Hayatta olduğu sürece teröristtir. Öldüğü andan itibaren terörist bile olsa ölen her bir kimse, o bir insandır ve biz her insanın ölüsüne, cesedine, cenazesine saygı göstermek mecburiyetindeyiz. Hatta ve hatta biliyorsunuz, bizim inancımızda, bizim medeniyetimizde savaş meydanında sizle savaşan düşmana karşı, o düşmanı esir aldığınız zaman kötü muamele de yapamazsınız. Bir Müslüman, cephede bir düşmanın cesedi ile karşılaştığı zaman o cesede saygı göstermek durumundadır. Terörist ölene kadar mücadele edilecek bir insandır, öldüğü andan itibaren teröristin cenazesi de bir insan olarak asgari hürmet ve saygı gösterilmesi gereken bir cesettir. O cesede herkesin kendi inançları çerçevesinde son vazifesini yapmasına müsaade edilir. İnsanların kendi cenazelerini gömmelerine müsaade edilir. Hakikaten doğruysa bu olay, fevkalade vahim bir olaydır, insanlık dışı bir olaydır, insanlık suçudur ve bunun failleri konusunda da gerekli soruşturmalar yapılmalı ve sonuçları da kamuoyu ile de paylaşılmalıdır."

"HDP'DE BÖYLE İNSANLAR VAR! DOĞRUSU DA BUDUR"

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş başta olmak üzere HDP yöneticilerinin, Çözüm Süreci'ne ilişkin hükümete ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelttiği suçlamaları nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Numan Kurtulmuş, bu suçlamaların açık bir haksızlık olduğunu belirtti.

Bu konuda HDP içerisinde farklı görüşler olduğunu ifade eden Kurtulmuş, "Farklı kanaatler var, farklı yerlerden etkilenenler var. Gerçekten HDP'nin içerisinde demokratik siyaseti kurumsallaştırmaya çalışanların olduğunu da görüyoruz. Doğrusu da budur. Barış diliyle, demokratik siyaseti kurumlaştıracak adımları atmasını biz her vesileyle HDP'li siyasetçilere tavsiye ediyoruz" diye konuştu.

Ortada ayan beyan bir gerçek olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakan iken önünde 3 tane seçim var. 2014'te 30 Mart seçimi, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 7 Haziran'daki genel seçimler. Şimdi bir siyasi parti düşünün 12 yıldır iktidarda olan bir siyasi lider düşünün, çok zor bir sürece giriyor üç tane seçimin arka arkaya sıralandığı bir yıllık sürecin içerisine giriyor ve bu süreç içerisinde Türkiye'nin en sıkıntılı, en zor, hakikaten çözümü en problemli sorunun çözmek için elini de kendi tabiriyle bütün vücudunu da taşın altına koyuyor. Bütün siyasi riskleri üzerine alarak 'bir kişinin dahi hayatını kurtarabilirsek bu Çözüm Süreci'ni gerçekleştirmek boynumuzun borcudur' diyor. Şimdi bu kadar siyasi riskleri, göz önünde bulundurmuş birisi, bu risklerin hepsini millet adına alarak ortaya çıkmış olan birisi ve bir siyasi hareket, AK Parti'yi kastederek söylüyorum, Allah aşkına neden masayı dağıtsın? Hem de bu riskli ortamları geçmiş olduğu bir dönemde neden masayı dağıtsın? Bunun ufacık bir mantıkla izah edilebilir tarafı var mı? Terörü tekrar canlandıran ya da HDP'lilerin tabiriyle terörle mücadele konusunu ortaya çıkaran durduk yerde AK Parti hükümeti değildir."

"HAKKANİYETLİ KONUŞSUNLAR, İNSAFLI KONUŞSUNLAR"

"Ne oldu da 20 Temmuz'dan sonra birden bire terör örgütü eş zamanlı olarak birçok yerde hem de son derece hain ve sinsi saldırılarını gerçekleştirdi?" diye soran Kurtulmuş, "Evet biz Türkiye'de barışın sağlanması hiçbir vatandaşımızın burnunun kanamamasını istiyoruz. Bunun için her türlü siyasi sorumluluğu üstümüze alıyoruz, bu başka bir şey ama dünyanın hiçbir yerinde hiçbir devlet, vatandaşlarının arasına huzursuzluk katmaya çalışan, kendisinin birliğini bozmaya çalışan, ülkeye karşı bir başkaldırı arayışı içerisinde olan hiçbir terör örgütüne müsamaha etmez. Dolayısıyla hakkaniyetli konuşsunlar, insaflı konuşsunlar"değerlendirmesini yaptı.

Kurtulmuş, "Azgın nehrin yüzde 80'i geçilmişken, az bir kısmı kalmışken, bütün riskleri üzerine almış hükümet neden bu süreci neden berhava etsin, bunu izah edemezler" dedi.

Terör örgütünün, çevre ülkelerdeki gelişmeleri de fırsat bilerek, "Nasılsa Türkiye'de bir hükümet kurulamadı, geçici bir hükümet sürecine doğru gidiyor, o süreç içinde geçici hükümet kurulursa, Türkiye hükümetsiz kalır, böyle saman çöpü gibi oradan oraya savrulan siyasi iradesizlik ortaya çıkar, biz de bundan istifade ederek adım atarız" düşüncesinde olduğunu belirten Kurtulmuş, bunun öyle olmadığının görüldüğünü aktardı.

Kurtulmuş, hükümetin geçici bir hükümet olmakla birlikte terörle mücadeleyi etkin bir şekilde yürüttüğünü ve sonuna kadar götürmekte de kararlı olduğunu vurguladı.

"CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ŞUNU AÇIKÇA TEKRARLADI"

Sadece HDP değil, iktidarın muhalifleri tarafından da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 400 vekile ilişkin talebinin bir gerekçe olarak gösterildiği, Erdoğan'ın "400 vekili alamadım, dolayısıyla yeterli çoğunluğa ulaşamadım, Başkan olma ihtimalim ortadan kalktı öyleyse ben de masayı deviriyorum" dediğinin ileri sürülmesinin hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, bunun da bir akıl tutulması olduğunu belirtti.

Numan Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Diyelim ki Tayyip Erdoğan başkan olmak istiyor. Tayyip Erdoğan'ın, Sayın Cumhurbaşkanımızın başkan olmasının yolu Türkiye'deki demokratik süreçlerin sağlıklı şekilde devam etmesinden geçiyor. Terörün olduğu, demokrasinin korkular içerisinde hapsedildiği, demokratik süreçlerin işletilemediği bir ortamda, ne başkanlık sistemi ne yeni anayasa değişikliği konuşulabilir ne de kuvvetli, sağlıklı bir iktidar arayışından bahsedilebilir. dolayısıyla azıcık siyaseti bilenler bu argümanlarla konuşmazlar. Kaldı ki Sayın Cumhurbaşkanımızın 400 vekil ya da yeni anayasa, başkanlık sistemi meselesindeki ortaya koyduğu tavır, kendi şahsıyla ilgili değildir. Şunu açıkça tekrarladı, hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz. Şu anda siyasette Türkiye'de ismi geçen, önde bulunan insanlar, Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere Allah uzun ömür versin, büyük çoğunluğu 30 yıl 40 yıl sonra hayatta olmayacak. Allah aşkına biz baki olan bir milletin davasını, fani olan isimler üzerinden tartışabilir miyiz? Sayın Cumhurbaşkanı da hepimiz de bunu söylüyoruz. Hepimiz faniyiz, asıl olan Türkiye'de etkin bir yönetim modelinin tartışılabilmesidir."

"BU MANTIĞA AYKIRI BİR ŞEYDİR, AKIL TUTULMASIDIR"

Bunun için anayasa değişikliğinin şart olduğunu tekrarlayan Kurtulmuş, "Kaldı ki sadece yönetim modelinin değişmesi bakımından değil, Türkiye'de hangi konuyu tartışıyorsak o konunun çözümüyle ilgili o iş geliyor geliyor anayasal bir soruna dayanıyor. Dolayısıyla Türkiye'de bunu tartışmak, demokrasinin önünü açmanın gereğidir" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 400 milletvekilini, anayasayı değiştirecek iradeyi ortaya koyacak 400 milletvekili olarak söylediğini aktaran Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"400 vekil bir iki partiden bir araya gelebilir, tek partiden olabilir, iki üç partiden olabilir mühim olan anayasayı değiştirecek iradeye sahip olan 400 vekilin bulunmasıdır. Bütün bunlar açık ortadayken ve gayet güzel yürüyen süreçler mevzu bahisken, bunları berhava edenlerin, ya da onlara destek verenlerin, siyasi destek verenlerin bunu getirip yanlış bir algı operasyonu, Cumhurbaşkanı üzerinden kötü bir algı operasyonu şekline dönüştürmeleri en hafif tabiriyle insafsızlıktır. Böyle bir şey olmaz. Hiçbir ülkenin devlet başkanı, Cumhurbaşkanı kendi ülkesinde huzursuzlukların, demokratik ülkelerden bahsediyorum, olmasından kendi şahsıyla ilgili bir siyasi ikbal umsun, böyle bir şey olmaz. Bu mantığa aykırı bir şeydir, akıl tutulmasıdır bir algı operasyonudur ve Tayyip Erdoğan'ın şahsında bir cadı yaratma operasyonunun parçasıdır. Bunu kabul etmek mümkün değil, bunu söyleyenler bir daha gözden geçirsinler. Ancak meselesinin üzücü tarafı şu; sadece terör örgütüne müzahir olan sebepler değil, bazı siyasi partilerin mensupları, paralel yapının ve onların basın yayın organları gibi bazı örgütlü yapıların, terör örgütü ile organik bağı olmayan örgütlü yapıların, maalesef Tayyip Erdoğan karşıtlığında aynı safta buluşarak, örgütün menfaatlerine bir takım sözleri ortaya koyuyor olmaları da hiçbir şekilde kabul edilebilir, tolere edilebilir bir şey değildir. Tayyip Erdoğan'ı istemeyebilirsiniz, geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Tayyip Erdoğan'a oy vermeyebilirsiniz, ama kusura bakmayın Türkiye Cumhuriyetinin meşru cumhurbaşkanıdır, halkın yüzde 52'sinin oyunu almıştır. Yani 'ona karşı bir operasyon üretelim' diye terör örgütü ve ona müzahir güçlerin propaganda ağının içerisinde bulunmak, oradaki blokun içerisinde bulunmak hiçbir şekilde akla makul gelen bir şey değildir, asla da kabul edilemez."

"28 ŞUBAT ÇOK AÇIK VE AĞIR BİR DARBEDİR"

28 Şubat sürecinin hatırlatılarak, "Bu döneme ilişkin 28 Şubat davası yürütülüyor. 28 Şubat'ın sivil ayağına yönelik de savcılık tarafından araştırmalar yapılıyor. Konuya ilişkin değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?" sorusu üzerine de Kurtulmuş, "Maalesef 28 Şubat Türkiye'de üzerinde çok konuşulmuş ama hala hakikati tam manasıyla anlaşılamamış bir darbedir. Bu darbe lafını müsaade ederseniz çok açık kullanalım. Postmodern darbe vesaire laflarını da kaldıralım" dedi.

28 Şubat'ın çok açık ve çok ağır bir darbe olduğunu yineleyen Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, kendisinin Türkiye'nin darbeler tarihini iyi bilen birisi olarak Türkiye'deki darbeler içerisinde en etkilisinin 28 Şubat olduğunu düşündüğünü kaydetti.

Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:

"12 Eylül, 27 Mayıs, 12 Mart bunlar evet darbelerdi. Parlamentoyu kapattılar, başbakan idam edildi, siyasi partiler kapatıldı ama sonuçta birkaç yıl içerisinde 12 Eylül'ün, 12 Mart'ın, 27 Mayıs'ın siyasi sonuçları ortadan kaldırıldı. Bu üç darbede nihayeti itibariyle siyasi amaçlı bir darbeydi. Türkiye siyasetini değiştirmeye dönük bir darbeydi. 28 Şubat ise Türkiye'nin sosyolojisini değiştirmeye yönelikti. Tabii ki siyaseti değiştirdi, hükümeti indirdi... 28 Şubat'ta ilk sefer bu kadar kapsamlı şekilde medya ayağı vardı, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları, bürokrasi ayağı vardı, tabii ki asker ayağı vardı. 2012'deki malum o ilk başvuruyu yapan arkadaşlarımı da burada anmak isterim, Sayın Şeref Malkoç, Teoman Rıza Güneri, Cafer Güneş eski Refah Partisi milletvekilleri ve diğer arkadaşlarımız 28 Şubat davasının açılmasına önayak oldular. O dosya açıldıktan sonra dosyanın önce askeri erkanla ilgili ayağı mahkeme edildi. O süre içinde yalnız savcılık sivil ayağı, medya ayağı ve STK ayağını ihmal etmeden ayrı soruşturma kapsamına koydu ama yargılama faslında sadece asker ayağını ele aldı. Şimdi, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi bu yargılamanın sivil, medya ve STK ayağını da soruşturmasını yapmış olduğu ayağı yargılamaya değer buldu. Bununla ilgili ilave ikinci adımını atmış bulunuyor. İzleyeceğiz, takip edeceğiz. Ayrıca bu dava açıldıktan sonra bine yakın müdahil 28 Şubat davasına eklendi."

Yine birçok sivil toplum kuruluşlarının da topluca davaya müdahil olduğunu ve davayı yakinen takip ettiğini vurgulayan Kurtulmuş, bu süreçte TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'nun ortaya koyduğu raporun son derece kapsamlı olduğunu da ifade etti.

O rapora istinaden 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu süreçleri yürüttüğünü belirten Kurtulmuş, komisyonun Türkiye ekonomisine maliyetinin 225 milyar lira olduğunu ortaya koyduğunu anlattı.

Kurtulmuş, "O dönemde Başbakanlık yapmış olan Sayın Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz'ın bu davaya celpli olarak tanık olarak çağrılması da mahkemenin talepleri arasında. Bütün bunlar, inşallah bir devrin karanlık örtüsünü kaldıracaktır. Böyle bir dönemin hesabı verilmeden kapatılmamalıdır" diye konuştu.

"ERGENEKON'DA İŞİN HAKİKATİ ORTAYA ÇIKAR"

Yargıtay 16. Dairesi'nde görüşülen Ergenekon Davası'nın gidişatını nasıl değerlendirildiğinin sorulması üzerine de Kurtulmuş, Türkiye'nin çok zor bedeller ödeyerek bu noktaya geldiğine işaret etti.

Kurtulmuş, "Taraf tutmadan, 'şu mahkeme iyidir, bu mahkeme kötüdür, şunların yargılanması doğrudur, bunların yargılanması yanlıştır...'demeden Türkiye'de bütün bu dönem karanlık dönemler ve bu karanlık dönemlere ait iddialar, bunların hepsinin mahkeme önüne çıkarılması, bunların mahkemelerde bütün hakikatinin ortaya serilmesi, suçsuzların temizlenmesi, suçlu varsa da onların da cezalarını görmesi esastır. İnşallah Ergenekon'da da işin hakikati ortaya çıkar diye ümit ediyoruz" açıklamasında bulundu.