Sedat Peker'den düşen uçaklar için şok iddia !

Sedat Peker'den düşen uçaklar için şok iddia !

Dünyada ‘Uçan tabut’ diye tabir edilen F-4’lerle ilgili Sedat Peker'den çok konuşulacak bir açıklama geldi.

Sedat Peker bugün yaptığı açıklamasında, son günlerde yaşanan kazalar sonucu düşen savaş uçakları hakkında ilginç bir iddiada bulundu. F-4'lere uçan teneke diyen Sedat Peker ''yıllar önce bu uçakların yazılımlarınının millileştirilmesi için çalışma yaptım, paralel yapının polisleri engel oldu'' şeklinde konuştu.

İşte Sedat Peker'in çok konuşulacak o açıklaması

Kıymetli dostlarım,
Cumanızı kutluyor, bu mübarek günün var olan onur ve şerefinizi çoğaltarak, devam ettirmesini YÜCE ALLAH’tan diliyorum.
1998 yılında Romanya’dan Türkiye’ye geldiğim zaman havaalanında organize şube polis memurlarıca gözaltına alınmıştım. Şahsıma çeşitli suçlamalarda bulunmuşlardı. Bunların en önemlilerinden biri savaş uçaklarının bilgisayar programını yapan şirketin, TÜRK hissedarında kalmasını sağlayarak, Amerikalı ortaktan bu hisselerin tehditle alınması yönündeydi.

Sorgu esnasında bunun çok önemli bir konu olduğunu söylemiştim. Savaş uçaklarının bilgisayar programlarının Amerikalılar veya yabancı menşeili şirketler yaparsa savaş uçaklarının uçan tenekeden başka bir işe yaramayacağını belirtmiştim(Çünkü savaş uçakları hedeflerine füzeleri bu programlar sayesinde yolluyorlar.). Polislerle yaşadığımız bu tip diyalogların bir bölümü yazılı ifademe de yansımıştı. Bunun milli bir konu olduğunu o ifademde de anlatıyordum. Amerikalı firmanın şirketteki büyük hisseyi alması sayesinde gelecekte ülkemiz için tehlikeli olacağını özellikle belirtiyordum.
Galiba ben o öngörümde de haklı çıktım. Öyle ya savaş pilotu yetiştiren, öğretmen pilot konumunda ki insanların sürdüğü savaş uçaklarımız tespit edilemeyen sebeplerle peş peşe düşüyor, vatan evlatlarımız şehit oluyorlar.

Bu suçlamayı o tarihte bana yönelten il emniyet müdür muavini Ahmet Pek, geçtiğimiz günlerde paralel yapının adamı olduğu için şu anda yaptığı valilik görevinden açığa alındı. Yine bu tahkikatlarda imzası olan Serdar Akça, Ergenekon soruşturması boyunca soruşturmanın en hızlı amirlerinden biriydi. Aslında çok dikkatli gözlerle bakıldığında birilerinin o tarihlerde ülkemizle ilgi bir şeyler kurgulamaya başladığı apaçık ortaya çıkmaktadır.

Bana hiç kimse şunu açıklayamaz; savaş uçaklarının bilgisayar programlarını yapan şirketin, Türklerin eline geçmesini sağlamak acaba nasıl bir suç oluşturuyor. Kaldı ki Amerikalı şirket hissedarları şikayetçi de değildi. Şükürler olsun ki bizim o zaman durduğumuz yerde ortada, bugün durduğumuz yerde ortada. Ancak görünen o ki bugün paralel yapı olarak suçlanan insanların bugün olduğu gibi o zamanda durdukları yerde ülkemiz için çok tehlikeli. Onların sayesinde savaş uçaklarımız Amerika ve İsrail’in istemediği hedeflere saldırdığında sadece uçan teneke yığınından başka hiç bir işlev göremezler.

Ancak geçenlerde basında gördüğüm üzere Milli Savunma Bakanı, savaş uçaklarının programlarının millileştirilmesi yönünde çalışmalar başlatmış (Yani benim 17 sene önce yapmak istediğim şeyi yapıyorlar.). Şükürler olsun ki geçte olsa bunlar yapılıyor.

Kıymetli dostlarım, dünkü paylaşımımda (5 Mart Perşembe) çözüm süreci ile ilgili düşüncelerimi paylaşmıştım. Bugünde aynı konuya biraz daha farklı düşüncelerimle paylaşımımın bu bölümünde müsaadenizle devam etmek istiyorum.

Bazı coğrafyalarda ayakta ve hayatta kalabilmenin yolu maalesef ki dünyanın diğer coğrafyalarına göre çok daha zordur. Bu duruma bir taraftan bakarsak şanssızlık, diğer taraftan baktığımızda ise bir şans olduğunu görürüz.

Bizim yaşadığımız coğrafya yani Ortadoğu, satırlarımın başında da bahsettiğim gibi yaşanması ve ayakta kalınması zor olan coğrafyaların en başında gelir.
Bu yüzden bizler millet olarak, görevlilerimizde devlet olarak ara sırada olsa rutinin dışına çıkarak tüm dünyanın kafasını karıştırmayı başarmalıyız.
Mesela tüm dünya bizi bir savaşa sokmak istediğinde bir an da barış meleği gibi olup, tüm devletlere sevgi hikayeleri anlatmalıyız.

Diğer taraftan rakibimiz olan art niyetli devletler bizi uysallaştırmaya çalıştıkları an da ise kısa anlıkta olsa agresif tavırlar içine girip, gücümüzü ve gazabımızı ruhlarında hissettirmeliyiz. Kafa karışıklığı sağlamak bir plan dairesinde yapılırsa her zaman oyun kurucu olmak isteyenlerin elini güçlendirir. Alacağınız kararlar öngörülemez olacağı için düşmanlarınızın veya rakiplerinizin bir plan üzerine yoğunlaşarak, hedefe gidecek en iyi stratejiyi belirleyemezler.

Sicilya asıllı bir Amerikan atasözü şöyle der; “Eğer bir konuşma yapıyorsan, yaptığın bu konuşmanında bütün insanlar tarafından dinlenmesini istiyorsan konuşmanın sonuna mutlaka şu üç şeyi koy; SEVGİ, PARA, SİLAH.”
Seni seven insanlar sevgilerinden dolayı konuşmanı zaten keyifli ve huzurlu bir şekilde sonuna kadar dinleyeceklerdir. Seni sevmeyen insanlar ise konuşmanın sonundaki para mükafatını kazanmak için konuşmanı sonuna kadar sabırla dinleyeceklerdir.

Hem seni sevmeyen hem de paraya ihtiyacı olmayan düşmanların ise silahtan korktukları için konuşmanın sonuna kadar seni mutlaka dinleyeceklerdir. İşte bu şartlarda tüm dünyaya kendini dinlettirebilmiş olursun(SEVGİ, PARA, SİLAH).

Dikkat ederseniz Amerika’nın uyguladığı tüm politikalar bu Sicilya asıllı Amerikan atasözünü doğrular niteliktedir. ABD, Birleşmiş Milletler’de bir karar çıkartmak istediği zaman yakın müttefikleri geçmişe dayalı dostluklarından dolayı Amerika’yı destekliyorlar(Yani konuşmasını sonuna kadar dinliyorlar.)
Para yardımı yaptığı ülkelerde menfaatleri icabı mecburen Amerika’yı dinliyor. Geri kalan, Ülkelerde birçok akşam haberlerde gördüğümüz Amerika yeni bir silah ürettiği görüntüleriyle tüm dünyaya teşhir ettiği silahlarından korktuğu için mecburen dinliyorlar.

Kıymetli dostlarım, milletimiz için hayati konumda olan çözüm süreciyle ilgili karar verme zamanı dünkü yazımda söylediğim gibi bence gelmiştir. Bir tarafta duygularımızın kutsallığı, diğer tarafta aklımızın rehberliği. Bir neticeye varmalıyız. Mehter ekibi gibi iki ileri, bir geri giderek, bir neticeye ulaşmamız mümkün değildir..

Bazen vatanseverliğimizden dolayı öyle karar almak zorunda kalabiliriz ki sinirden kendi etlerimizi ısırarak, yemek isteriz. Hatta kendi kendimizi öldürmek bile isteriz. Ancak o acı kararı almak, o acı şerbeti içmek mecburiyetindeyizdir.

Ya konuşmaları tüm dünya tarafından saygıyla dinlenen bir millet olacağız ya da İran Acemlerinin, İsrail Siyonistlerinin, sömürücü emperyalist ülkelerin ayakkabımızın içine koydukları çakıl taşını çıkarmadığımız için hedeflediğimiz menzile doğru maalesef ki yol alamayacağız.
TÜRK-İSLAM davasına, insanlık davasına inanmış herkes sorumluluk altındadır. Sorumlu davranmak zorundayız. PKK’yı icat edenlerle uğraşmak varken, PKK ile uğraşmamızın bizi bir neticeye götürmeyeceği apaçık ortadadır.

Sinirden kendi etlerimizi yesekte, kendi kendimizi öldürmek istesekte çözüm sürecine destek olmak zorundayız. Dünya coğrafyasında ki TÜRK ve İSLAM devletleriyle kurulacak birliktelikler bize tüm dünyaya yön vermenin anahtarını sunacaktır.

Tüm enerjimizi bu saçmalıklara harcadığımız için koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak çakar almaz Kırıkkale tabancasından başka hiç bir şey üretemeyen, sadece kendi söyleyen, kendi dinleyen, tüm dünyaya borçlu bir ülke haline gelmiştik. Koalisyon hükümetleriyle yaşadığımız rezillikler ise halen daha hafızalarımızdadır.

Geçmişteki bilgelerin şu öğretisini asla unutmamalıyız; “Gençler her zaman uyanık olmalıdır.Çünkü bazı fırsatlar kapıyı çok hafif tıklatır. Bu tıkırtıları duymak için her zaman dikkatli ve tetikte olmak insana umulmadık kapılar açabilir. Bu uyanıklık kişisel bir seçimdir. Bir duruştur. Bunun şansla da hiçbir ilgisi yoktur.”

Benim öngörülerime göre diğer TÜRK devletleri ve MÜSLÜMAN devletlerle kurulacak yeni birliktelikler yapılacak, yeni anlaşmalar milletimizi tekrardan etken güç olarak dünya sahnesine çıkaracaktır. Bilgelerin geçmişte söylediği fırsatların tıkırtısını herkesten çok daha iyi hissetmeliyiz. Şehit ailelerinin hassasiyeti gözetilerek, oluşturulacak çözümler bu fırsat tıkırtılarının en iyilerinden bir tanesi olacaktır.

BİR UMUTTUR YAŞAMAK
SEDAT PEKER