Türkiye nereye gidiyor ?

Türkiye nereye gidiyor ?

Haluk Özdalga: "Türkiye, bir çöküşe koşuyor. Bu çöküşün altında hepimiz kalacağız."

Ankara Milletvekili Haluk Özdalga, bugünkü Zaman gazetesinde şunları yazdı:

İki büyük medya kurumunun yöneticileri Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca dahil kitlesel gözaltı şeklinde başlayan 14 Aralık operasyonu, AKP iktidarının denetimi ve gözetimi altında yürütüldü. Geldiğimiz nokta, bir süredir serbest düşüş içinde bulunan rejim açısından yeni bir aşama oluşturuyor. Bu aşamanın bir özelliği, mevcut rejimin demokratik meşruiyetini kaybettiğinin ortaya çıkmış olması. Seçimler, düşünce özgürlüğü ve hukuk devleti demokrasiyi oluşturan üç temel unsurdur. Bunlardan birinin olmadığı rejimin adı demokrasi değildir.

Görmemiz gereken ikinci husus, sorunun bir AKP-Cemaat meselesinden ibaret olmadığı. Evet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı Cemaat’e karşı bastıramadıkları bir hesaplaşma hırsı içinde. Ama hesaplaşma şu veya bu şekilde bitse dahi bitmeyecek bir gidişle karşı karşıyayız. Özgür basına yönelik tehdit, şantaj ve baskılarının, 14 Aralık operasyonu öncesinde başladığını ve Cemaat ötesinde hedefleri olduğunu biliyoruz. Diğer taraftan yargının siyasi iktidara bağlanması için bir “proje” yürütüldü. Bu proje Adli Kolluk Yönetmeliği değiştirilerek tüm soruşturmaların iktidarın denetimi altına alınmasıyla başladı. Daha sonra HSYK’nın ele geçirilmesi, sulh ceza mahkemelerinin kurulması, Danıştay ve Yargıtay’ın kontrol altına alınması gibi adımlarla icra edildi. Evet, Hizmet’le hesaplaşma hırsı bu gelişmelere ivme kazandırdı; ama bağımsız yargının tasfiyesini kapsayan sistematik uygulamanın sadece o hesaplaşma niyetiyle yürütüldüğünü varsaymak saflık olacaktır.

Öyleyse bu gidiş nereye? Nereye olduğunu çok önceden ve açıkça ifade eden AKP İstanbul il başkanı oldu: “Geçmiş 10 yıl içinde özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında yaptıklarımıza paydaşlar vardı. Ancak gelecek inşa dönemidir ve onların arzu ettiği gibi olmayacaktır, o paydaşlar bizimle olmayacaktır.” Bunlar bir il başkanının kendi başına söyleyebileceği sözler değildi ve hiç kuşkusuz ağabeylerle konuşulmuş görüşleri yansıtıyordu. Şimdi, tek adam egemenliğine dayalı ve demokratik laik hukuk devletiyle bağdaşmayan bir “inşa dönemi” içindeyiz. Bir başka ifadeyle, rejimin serbest düşüşü henüz dibe vurmuş değil.

Yaşadığımız krizin derinliğini daha iyi anlayabilmek için, ülkenin başlıca iç sorunlarını ve uluslararası ilişkilerini kapsayan büyük fotoğrafı görmek gerekiyor. Türkiye’nin toprak bütünlüğü bugün, 12 yıl önce AKP iktidara geldiği güne kıyasla daha büyük bir tehdit altında. Kürt sorunu artık kalmadı diyen ve yeni inkârcılık siyaseti izleyen AKP, reform sürecini yıllar önce dondurdu. Ciddi araştırmalar, Kürt vatandaşlarımız arasında bağımsızlık veya özerklik isteyenlerin oranında son iki üç yıl içinde büyük artış olduğunu gösteriyor. Çözüm süreci sonunda AKP,  gücünün zirvesine ulaşmış PKK ve Abdullah Öcalan tarafından rehin alınmış durumda. AB üyeliği Türkiye’nin 50-60 yıllık bir hedefi olmaktan çok, yüzyıllardır süren bir yürüyüşün yönünü ifade eder. Şimdi o istikamete, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ideolojik dünyasında yer olmadığı ortaya çıktı. AKP ve Erdoğan’ın göremediği hususlardan biri, demokratik hukuk devleti ve AB üyeliğinin, Türkiye’nin toprak bütünlüğü için en büyük iki güvence olacağı idi.

Suriye’de askeri müdahaleyle rejim değişikliği politikası izlendi. Bu akıl dışı siyaset, Türkiye’yi bölgedeki hesaplaşmaların önemli hedeflerinden biri haline getirdi. Üst üste yapılan yanlışlar nedeniyle bölgede dost ülke kalmadı. Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’li yandaşlarının el ele yürüttüğü Batı düşmanlığına dayalı söylem, ülkenin taşıdığı risklerin artmasına hizmet ediyor.

Türkiye, bir çöküşe koşuyor. Bu çöküşün altında hepimiz kalacağız. Ağır bedel ödeyenlerden biri, eline geçen tarihi fırsatı fütursuzca heba eden siyasal İslamcılar olacak. Hiç olmazsa Raşid Gannuşi’ye biraz kulak verselerdi. Muhalefetin zayıflığı şu anda AKP’nin tek avantajı gibi görünüyor. Ama korkarım ki yetersiz muhalefet, son tahlilde, hepimizin ödeyeceği bedeli artıran bir unsur olacak.