YÖK Başkanı sinyali verdi

YÖK Başkanı sinyali verdi
Güncelleme:

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, mevcut rektörlük seçim sisteminin akademiye zarar verdiğini söyledi.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, mevcut rektörlük seçim sisteminden kaynaklanan gruplaşmaların, üniversite hocaları arasında emekli oluncaya kadar sürdüğünü belirterek konuyla ilgili bir yasal düzenleme olduğu takdirde, bu düzenlemeyi YÖK’ün desteklemesinin yanı sıra akademi camiasının ekseriyetinin de destekleyeceğini düşündüğünü söyledi. Rektör atamalarında en uygun modelin ne olacağı konusundaki görüşünü dile getiren Saraç, şöyle konuştu:"Devletin, fonladığı üniversitelere yönetici atanmasıyla ilgili yetkisinin büyük ölçüde kısıtlanması tasvip edilecek bir husus değil. Yani fonlayanın, fonladığı kurumun üst yöneticisini de hesap verebilirlik temelinde ataması doğrudur diye düşünüyorum."

YÖK Başkanı Saraç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2016-2017 akademik yıl açılışındaki konuşmasında, "Rektör atamalarındaki mevcut usulden vazgeçilmesinin, üniversitelerin de ülkenin de yararına olacağı" yönündeki açıklamalarıyla ilgili konuştu.     

Saraç, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasında dile getirdiği hususun, yıllardan beri akademi camiasında gittikçe daha fazla tasvip gören bir düşünce olduğunu belirtti.     

YÖK'ün Kurucu Başkanı İhsan Doğramacı'nın o yıllarda, üniversitelerde yapılacak rektörlük seçiminin üniversitelere zarar vereceği düşüncesini savunduğunu, seçim getirildiği için de istifa ettiğini hatırlatan Saraç, "Kendisinden sonra bu düşüncesinde ne denli haklı olduğu ortaya çıktı" dedi.

Saraç, uygulamaya bakıldığında, öncelikle bu konunun ideolojik ve politik bir konu olmadığının tespit edilmesi gerektiğini belirterek sanılanın aksine aynı dünyagörüşünü ve değerleri paylaşan adaylar arasında da bu ayrışmaların sıkça görüldüğünü bu konunun siyaset düzleminden ayrı değerlendirilmesi gerektiğini anlattı.

YÖK Başkanı Saraç, şöyle devam etti: "Mevcut rektörlük seçim sisteminin, üniversitelerde akademinin kendisine zarar veren bir hale geldiği görülüyor. Bu bir ideolojik ayrışma değil, çoğu zaman ideolojik ayrışmanın da ötesinde şahsi, mesleki saikler bu parçalanmalarda rol oynuyor. Bu gruplaşmalar ve hasmane tutumlar ilanihaye üniversite hocaları arasında emekli oluncaya kadar da sürüyor. Üniversitelerin çoğunda bilim aşkını öldürüyor, iftiralar ve ithamlar yıllarca sürüyor. İntikam ve rövanş alma, eski rektörün ekibi iddiası ile idareden uzaklaştırılan ehil insanlar, hizipleşmeler, atanamayan adayın etrafındaki insanlara karşı hasmane tutumlar? Bunu üniversite hocalarımızın hepsi, rektörlerimizin hepsi yaşıyor. Bundan dolayıdır ki, Cumhurbaşkanımızın o sözleri pek çoğu rektör ve senato üyesi olan o salonda büyük bir alkış ve destek buldu."     

"Rektörler ve senato üyeleri de destek verdi"     

YÖK'ün konuyla ilgili bir çalışmasının bulunup bulunmadığıyla ilgili Saraç, mevcut rektörlük seçiminin yasal bir dayanağının bulunduğunu, bu nedenle YÖK’ün konuya dair idari bir düzenleme yapmasının mümkün olmadığını söyledi. Saraç, "Fakat böyle bir yasal düzenleme olduğu takdirde, bu düzenlemeyi YÖK’ün desteklemesinin yanı sıra akademi camiasının ekseriyetinin destekleyeceğini düşünüyoruz" dedi.     

Akademik yıl açılış töreninde, sadece rektörler değil, pek çok üniversitenin senato üyesinin de bulunduğunu anlatan Saraç, "İzlenimim, Cumhurbaşkanımızın rektörlük seçimine ait görüşlerine rektörlerin yanı sıra senato üyeleri de destek verdiği yönünde" diye konuştu. Saraç, aynı üniversitede çok iyi ilişkiler sürdüren eski ve yeni rektör bulmanın zor olduğu, rektör atamalarından sonra üniversitelerde idari soruşturmaların birden arttığının gözlemlendiğini de söyledi.     

Saraç, "Nihayetinde bu meselenin akademiye, mesleki dayanışmaya, bilim üretimine zarar veren ve maalesef belli yerlerde de bir kan davası haline dönüşen bir durum olarak masaya yatırılması icap ediyor" dedi.     

Rektör atamalarında en uygun modelin ne olacağı konusundaki görüşünü dile getiren Saraç, şöyle konuştu:
"Öncelikle şunu kabul edelim; devlet üniversitelerine rektör atamalarından söz ediyoruz. Devlet üniversitelerimizin devasa bütçelerini fonlayan bir yapı var, o da devlet. Devletin, fonladığı üniversitelere yönetici atanmasıyla ilgili yetkisinin büyük ölçüde kısıtlanması tasvip edilecek bir husus değil. Yani fonlayanın, fonladığı kurumun üst yöneticisini de hesap verebilirlik temelinde ataması doğrudur diye düşünüyorum Burada tabii ki öncelikle dikkate alınması gereken husus, rektör adayları için akademinin ve hatta kamuoyunun içine sinecek açık, net ve nesnel kriterlerin sağlıklı bir şekilde belirlenmesi gerektiğidir. Bu da istenirse halledilmesi çok zor bir konu değil. Dönemsel olarak da bu atanan rektörlerin hem kendi akademisine hem de atayana performans temelinde hesap vermesi icap ediyor. Hatta geri çağırma modeli de düşünülebilir. Öncelikle kendimize şu soruyu sormalıyız. Mevcut haliyle rektörlük seçiminin genelde doğru işlediğini söyleyebilir miyiz? Cevabımız bir iki istisna dışında 'hayır' olacaktır. O halde Sayın Cumhurbaşkanımızın sözlerinin rasyonel bir temele dayandığını kabul etmeliyiz."     

"Kalite Kurulu, yükseköğretimin bir ayrışma değil, bir uzlaşı noktası"     

YÖK Başkanı Saraç, Kalite Kurulu'yla ilgili, göreve geldiğinden beri öncelikleri arasında YÖK'ten idari ve mali açıdan bağımsız Kalite Kurulu kurulmasının yer aldığını ve bu konuda çok yoğun mesai harcadıklarını vurguladı.     

Bunun için önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'a konuyu arz ettiklerini ve onun onayından sonra da Başbakana ve reformlardan sorumlu bakanlara sunum yaptıklarını anlatan Saraç, 64’üncü ve 65’inci hükümetlerin programına giren konu hakkında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi de bilgilendirdiklerini belirtti.     

Saraç, sözlerine şöyle devam etti:
"Kalite Kurulu'na hükümetin yanı sıra bu muhalefet partilerinin de olumlu yaklaşması bizleri umutlandırıyor ve yükseköğretimin toplumda bir ayrışma değil bir uzlaşı noktası olması yolundaki çalışmalarımızı teşvik ediyor. Yükseköğretimde kalite deyince iktidarıyla muhalefetiyle ve akademinin bütün kesimleriyle bu konu üzerinde görüş birliği sağlanıyor. Bu da tabii ki bizi mutlu ediyor. Kalite Kurulu konusundaki girişimlerimize bazı çevrelerce önce niyetimiz açısından tereddütle yaklaşıldı fakat bu konudaki samimiyetimiz anlaşıldığında da büyük bir destek gördük. Başka konularda da geniş anlamıyla siyaseti bilgilendirme yöntemini uygulamaya devam edeceğiz."     

Kalite Kurulu'nun akademi ve bilim hayatı için önemini anlatan Saraç, şunları söyledi:
"Bu konuda akademide ve siyasette bir uzlaşı var. Kalite Kurulu, YÖK'ün icraatlarının, eğitimle alakalı aldığı kararların idari ve mali açıdan YÖK'ten bağımsız bir kurul tarafından şeffaf bir şekilde değerlendirildiği bir yapı olması dolayısıyla bilim hayatımızı yükseltici bir fonksiyona sahip.     

Üniversitelerimizin çıktılarının bizim dışımızda bir başka kurul tarafından değerlendirilmesi gerekiyor. Aslında bu, YÖK’ün önemli bir yetkisinin devri anlamına gelir. Yükseköğretim reformu entelektüel fikirlerin gelişigüzel ortaya saçılması ve hevesle alınacak karar veya çıkartılacak kanunlar ile gerçekleşmez. Altyapısının sağlam atılması, öncelikle kalite güvence sisteminin kurulması gerekir. Yasal düzenlemenin vakit alacağı düşüncesiyle biz Kalite Kurulu'nu bünyemizde kurduk ve faaliyetlerine başladı. Fakat umulan fayda ancak bizden tam bağımsız bir yapıya kavuşmasıyla gerçekleşebilir. Yasalaştığı takdirde bu, yükseköğretimde bir dönüm noktası ve yeni YÖK’ün büyük bir başarısı olacak. Konuyla ilgili bilgilendirmeler yaptıktan sonra bunu bir yasa taslağı teklifi haline getirdik ve ilgili makama sunduk. Bu teklifle ilgili, üye yapısı ve görev tanımıyla ilgili elbette Mecliste değişiklikler yapılabilir ama bizim için önemli olan, Sayın Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi akademinin ihtiyacı olan Kalite Kurulu'nun yasal bir zemine bir an önce kavuşması."

AA