Anayasa Mahkemesi'nden tarihi ''soyadı'' kararı

Anayasa Mahkemesi'nin kararına göre, kocasından boşanmış bir kadın, velayeti kendisine verilmiş çocuğuna kendi soyadının verilmesini talep edebilecek.

Anayasa Mahkemesi, 2015 yılında verdiği kararla; 2012 yılında Diyarbakır Adliyesi’nde gerçekleşen bir boşanma davasının ardından çocuğunun velayetini alan annenin ‘soy isim’ mücadelesinde emsallik bir karara  imza atmış ve annenin çocuğuna soyismini verememesini Anayasa’ya aykırı bularak yerel mahkemeye göndermişti.

‘TARİHİ KARARIMIZ’

3 yıllık hukuki sürecin ardından ‘anne soyadı’ ile ilgili Yargıtay da son sözünü söyledi. 9 Nisan 2018 tarihli karar göre; “boşanmış kadın velayeti kendisine verilmiş olan çocuğuna ‘kendi soyadının’ verilmesini velayet hakkına dayanarak Aile Mahmesi’nden isteyebilir” verilmesini velayet hakkına dayanarak Aile Mahkemesinden isteyebilecek.” Tarihi kararı Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan sosyal medya hesabından “Tarihi kararımız” başlığıyla duyurdu.

AVUKAT ALTUN: ÇOK YERİNDE BİR KARAR

Yargıtay’ın kararını değerlendiren avukat Fatih Altun ”Ben bir avukat olarak Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda kesinlikle çok yerinde bir karar verdiğini düşünüyorum. Edirne’de Çocuk Hakları Derneği üyeliği yaptığım için çocuklarla da çok fazla içli dışlıyım ve onların psikolojilerini anlayabiliyorum. Çocuklar anneleriyle özdeşleşiyor. Örneğin; okulda ya da farklı bir kurumda anne ve çocuğun farklı soyadlara sahip olması çocuklarda bir travma yaratabilir. Anne bir veli olarak imzaya geldiğinde ya da okulda es kaza bu durum duyulduğunda çocuk arkadaşlarına bu durumu açıklamak zorunda kalmaktan çekinebilir. Eğer durumu idrak edecek yaşta değilse benim ve annemin soyadı neden farklı diye düşünebilir. Ayrıca velayet gerçekten çok ağır bir sorumluluktur. Çocukların tüm derdini anneleri çekiyor ve eğer durum soy devam ettirme durumuysa bu da kadının hakkıdır. Zaten kişi 18 yaşına geldiğinde eğer dilerse mahkeme kararıyla istediği soy ismini alma hakkına sahip.” dedi.

DAVANIN TARİHÇESİ

Eşinden, Diyarbakır 1. Aile Mahkemesi’nin kararıyla boşanarak çocuğunun velayetini alan Özdemir, Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak, velayeti kendisinde bulunan çocuğuna boşandığı eşinin soyadı yerine kendi soyadı olan “Özdemir”in verilmesini talep etti. Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi önce 16 Nisan 2012’de aldığı kararla Özdemir’in yaptığı 24 Şubat 2012 tarihli başvuruyu kabul edilebilir buldu.

Mahkeme kararına gerekçe olarak 21 Haziran 1934’ten beri yürürlükte olan 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği soyadını alır” ifadesinin AYM’nin 8 Aralık 2011 tarihli kararıyla feshedildiği gösterildi.

Ancak temyize götürülen bu karar Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 6 Haziran 2012 tarihli kararıyla bozuldu. Gerekçeli kararda, bozma gerekçesi olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 321. maddesi gösterildi.

Söz konusu maddede “doğru nesepli çocuğun; babanın (ailenin) soyadını taşıyacağı, boşanma ve ölüm üzerine velayetin annede olmasının soyadında herhangi bir değişikliğe neden olmayacağı, babanın soyadı ve çocuk reşit olduktan sonra kendi soyadı, usulüne uygun olarak açacağı bir dava sonunda verilecek bir kararla değişmedikçe çocuğun soyadının da değişmeyeceği” ifadesi yer alıyor.

BİREYSEL BAŞVURU HAKKINI KULLANDI

Bunun üzerine Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin bozma ilamını gerekçe göstererek, 24 Eylül 2012’de davanın reddine karar verdi. Özdemir, bu kararın Yargıtay 18. Hukuk Dairesince 17 Ocak 2013’te onanması ve kararın düzeltilmesi talebinin yine aynı Dairenin 8 Nisan 2013 tarihli kararıyla reddedilerek, kendisine kararın 3 Mayıs 2013’te tebliğ edilmesinin ardından 20 Mayıs 2013’te AYM’ye bireysel başvuru hakkını kullandı.

2015’TE AYM DOSYAYI YEREL MAHKEMEYE GÖNDERMİŞTİ

AYM’nin 2015 yılında verdiği gerekçeli kararda, 2525 Sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin 2 fıkrasının AYM tarafından feshedilme gerekçesine atıfta bulunularak, kadın ve erkeğin evlilik süresince evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gerektiğine ilişkin uluslararası sözleşme hükümleri bulunduğu hatırlatılmıştı. Gerekçeli kararda söz konusu maddenin, eşlerin, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda oldukları, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayrım yapılması sonucunu doğuracağı, bunun da Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırı bulunduğu gerekçesiyle iptal edildiği vurgulanmıştı.

Sonraki Haber