Bir başörtüsü hikayesi !


Yeni Şafak gazetesi kültür-sanat editörü Fadime Özkanın 17 yıl sonra başörtüsünü çıkarıp başı açık olarak Hürriyete manşet ve ATV Ana Habere konuk edilmesi Kronik Medyadan Kürşat Buminin tepkisine neden oldu.
Yeni Şafak’ta Kürşad Bumin imzasıyla yayınlanan Kronik medya köşesinde, “Hürriyet’te çalışan bir kadın gazeteci bir sabah işe başörtülü olarak gelse benzer bir ‘kayıtsızlık’ ile karşılaşır mıydı acaba? Olumlu ya da olumsuz bir tepkiden söz etmiyoruz; sözünü ettiğimiz davranış türü ‘mutlak kayıtsızlık’ gibi bir şey. Ne dersiniz, Hürriyet’te de durum böyle mi olurdu” diye soruluyor...
BİRİLERİNİ ÇOK HEYECANLANDIRAN BİR ‘BAŞÖRTÜSÜ’ HİKÂYESİ
Arada bir söylediğimiz gibi Türkiye -şöyle böyle değil- gerçekten de “âlem bir ülke”... Bu ülkenin başka diyarlarda karşılaşılması neredeyse imkansız bir takım özellikleri olduğu muhakkak. Tahmin ettiğiniz gibi farklı “bitki örtüsü”nden, farklı nüfus dokusundan, “jeopolitik önemi”nden ya da bir “mozaik” olmasından filan söz etmiyoruz... Burası farklı bir ülke, çünkü herşeyden önce burada “kafalar” başka diyarlardan bayağı farklı çalışıyor...
Şimdi bu “münasebetsiz” görülebilecek “giriş-spot” da nereden mi çıktı? Sizi fazla meraklandırmadan söyleyelim o halde: Bu “giriş”i Yeni Şafak’tan meslektaşımız Fadime Özkan’ın başından geçen bir “macera”yı hatırlayarak yaptık.
Fadime Özkan’ı tabii ki tanıyorsunuz. Uzun zamandır gazetemizde “kültür-sanat” yazıları yayımlıyor. Gazetenin künyesinde kendisinden “Kültür-Sanat Bölüm Şefi” olarak söz edilen bir gazeteci. Mesleğinde “alaylı” birisi de değil; Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirmiş, yüksek lisans yapmış, konusuna hakim bir arkadaşımız...
Fadime Özkan çalışmalarını gazete ile sınırlı tutan birisi de değil. Nitekim bu “gazete dışı” çalışmalarından birisini geçen hafta kitaplaştırmayı da başardı. Kitabın başlığı şöyle: “Yemenimde Hâre Var”. Kitabın altbaşlığı da şu: “Dünden Bugüne Başörtüsü”. Yani Özkan, yirminci yüzyılın son çeyreğinde olduğu gibi ülkemizde bu gidişle yirmibirinci yüzyıla da damgasını vuracak gibi görünen “büyük meselemiz” başörtüsü sorununu kırktan fazla kadınla konuşmuş... Çok da güzel yapmış; ortaya farklı ilgi alanları olan kırk kadının “başörtüsü” meselesine ilişkin değerlendirmelerini bir araya getiren yararlı bir kitap çıkmış...
Ve şimdi de gelelim asıl meselemize:
KİTABI BIRAK, BAŞÖRTÜSÜNE BAK
Özkan’ın kitabı ülkenin bitmez tükenmez bir meselesini konu edindiği için ülke medyasının da ilgisini çekmiş. Çok tabii bir ilgi. Memleketin en büyük gazetesi de herkesten önce davranıp, kitap daha dağıtıma çıkmadan bu ilginç kitabın yazarıyla bir röportaj yapmak istemiş. Bu da çok tabii bir istek kuşkusuz... Ancak memleketin en büyük gazetesini, bu ilginç kitabın yazarının bir zamanlar başörtülü olduğunu duyar duymaz kitaba duyduğu ilginin fersah fersah önüne geçen bambaşka bir heyecan sarmış... Tamamen kafadan atıyoruz ama, gazetenin yazıişlerinde şuna benzer lafların edildiğini tahmin etmek zor olmasa gerek: “Yahu müthiş bir haber bu... Kitabın yazarı bir zamanlar başörtülü bir gazeteciymiş! Hadi gidip hemen onu bulalım ve başörtüsünü nasıl çıkardığının hikayesini dinleyelim!”
İnanın kimseye “iftira” etmiyoruz... İnanmazsanız, gazetenin (Hürriyet, 27 Şubat) Fadime Özkan ile yeni yayınlanan kitabıyla ilgili olarak yaptığı röportaja attığı şu başlığa bir bakın: “17 yıl sonra başını açtı”(!)
Ve bu öyle bir röportaj ki, Fadime Özkan önüne her “zarf” atıldığında konuyu ısrarla “kitap”a getirmek istemesine rağmen, lafı ille de şu “terkedilen başörtüsü”ne getirmeye ne kadar da meraklı...”Uygun” bir açıklama alabilse de okurlarına “müjde”yi verebilse ne kadar mutlu olacak...
‘İSLAMCI GAZETE’DE NASIL KARŞILANDI?
Ama olmuyor bir türlü. Fadime Özkan pek de kararlı. “Benim kararım baskı ya da herhangi bir dışsal sebeple ilgili değil. Tamamen içsel bir sorgulamanın sonucunda varılmış bir karar” diyor da başka bir şey demiyor... Ama olmaz ki, “tamamen içsel bir sorgulamanın sonucunda varılmış bir karar”dan çekici haber başlığı üretilmez ki.... Ne yapmalı acaba? Özkan’ın kararının çalıştığı “İslamcı gazete”de nasıl karşılandığını mı sormalı? İyi sor... Ama görüyorsun bu da olmadı; meğerse gazetede tek bir kişi “farkı” sormamış bile... (İsterseniz burada bir parantez açalım: Hürriyet’te çalışan bir kadın gazeteci bir sabah işe başörtülü olarak gelse benzer bir “kayıtsızlık” ile karşılaşır mıydı acaba? Olumlu ya da olumsuz bir tepkiden söz etmiyoruz; sözünü ettiğimiz davranış türü “mutlak kayıtsızlık” gibi bir şey. Ne dersiniz, Hürriyet’te de durum böyle mi olurdu?)
Hikayenin devamı: Fadime Özkan, Hürriyet’in sürmanşetten duyurduğu röportajından memnun değildir. Memnun değildir çünkü, piyasaya çıkan kitabından röportajın sonuna doğru o da ancak bir iki cümle ile söz edebilmiştir. Mülakat verdiği gazetecinin dikkati ve gayreti kitaptan mitaptan çok önce şu “açılan baş”a yöneliktir...
Durun daha bitmedi: Tamam, memleketin en büyük gazetesi canının istediği gibi bir röportaj “dizayn” etmiştir ama bir ihtiyaç hâlâ karşılanamamıştır: Fadime Özkan’ın “başörtülü fotoğrafı”. Fadime Özkan bu yöndeki isteği “Sizin başka işiniz mi yok!” mealinde bir tepkiyle geri çevirdiği için, haberi haber yapacak bu eksiklik nasıl giderilecektir? Yine tamamen kafadan atıyoruz ama, memleketin en büyük gazetesinin yazıişlerinde bu meseleye ilişkin şöyle laflar edildiğini tahmin etmek zor olmasa gerek: “Olmaz efendim, bu fotoğraf mutlaka bulunacak! Kardeş kanalımızın ekranında alt yazı olarak müjdelediğimiz bu haber gerçek anlamını ancak ‘bu fotoğraf’ ile kazanacağı için o olmadan haber de olmaz!”
Gazetenin, peşine düştüğü bu fotoğrafı sonunda bulduğunu biliyor muydunuz? Kimden, kimleri araya koyarak, nasıl, ne için diyerek? İşin bu faslı hepimiz için hâlâ bir muamma... Memlekete bakın: Sen misin “başörtülü fotoğrafını” vermeyen; bak ben onu nasıl bulur ve sürmanşetime yerleştiririm!
SIRA ‘GÖRÜNTÜLÜ MEDYA’DA...
Sıkıldınız ve “İşte nihayet bitti!” diyorsanız aldanıyorsunuz, çünkü hikayenin bir de “görüntülü medya” ayağı var: Fadime Özkan’ı atv anahaberde Ali Kırca’nın karşısında da izledik. Belli ki, bu yönde gelen teklifi Hürriyet’te yayımlanan röportajda fırsat bularak anlatamadığı görüşlerini açıklayabilmek için kabul etmiş. Doğrusu çok da güzel açıklamış görüşlerini.
Peki Fadime Özkan ile yapılan ve bu sefer atv ekranında karşımıza gelen röportaj nasıl bir şey? Ama unutmayın, Özkan’ın anahabere davet edilmesinin nedeni yine “Yemenimde Hâre Var” başlığıyla yayınladığı kitaptan başkası değil.
atv’deki durumun Hürriyet’e nazaran daha derli toplu olduğu söylenebilir. Açıkça görülüyor ki, Fadime Özkan’ın beş yıl önce başörtüsünü çıkarması Kırca’yı Hürriyet gazetesi kadar allak bullak etmemiş... Ama şunu da unutmadan: Tamam ortada bir fark olduğu aşikâr ama Özkan’ın muhatap olduğu sorular yine benzer telden: “Neden açmaya karar verdiniz?” / “Kritik soru şu: Türban İslami inançların tartışılmaz bir kararı mı?” Fadime Özkan, Hürriyet röportajında olduğu gibi burada da çok kararlı konuşuyor: “Niçin herkes bu sorunun cevabını merak ediyor?” / “Bu bir bireysel tercih, ilan etmedim. Bu konu tamamen kontrol dışı gündeme geldi.” / “Bu bir tercih meselesi, kişilere bağlı. Ben kimseye bir şey önermiyorum.” / “Ben bir örnek-model değilim.” Ayrıca önemli bir başka benzerlik olarak, Fadime Özkan’ın “başörtülü fotoğrafı”nın atv ekranında da sık sık karşımıza çıkarıldığını hatırlatabiliriz.
Ve tahmin ettiğiniz gibi, Hürriyet gazetesinde olduğu gibi atv ekranında da sıra bir türlü “Yemenimde Hâre Var”a gelmiyor!
Ve nihayet o an: Kırca, Özkan’a “kitap”la ilgili sorusunu yöneltiyor.... Özkan, fırsat bu fırsattır diye söze başlıyor ama ne mümkün... Sunucunun vaktin artık dolduğunu hissettiren “Evet, eveet, eveeeet!”lerinin arasına sıkıştırabildiği kadarını açıklayıp programı tamamlıyor...
Sonuç olarak şu tespiti yapabiliriz herhalde: “Türk medyası”nın meraksız bir medya olduğu söylenemez. Hatta tam tersine haddinden fazla “meraklı” olduğu da ileri sürülebilir. Dolayısıyla problem merakın yoğunluk derecesinden kaynaklanmıyor. Problem tam tersine, “Türk medyası”nın üzerine vazife olmayan konular karşısında sergilediği aşırı meraktan kaynaklanıyor. (K.B.)
Yeni Şafak