İşte Süleyman Şah Türbesi'nin tarihi

TSK'nın 50 tankla yaptığı operasyonla Süleyman Şah Türbesi'ndeki kutsal emanetler Türkiye'ye getirildi. Peki o türbe bizim için neden bu kadar önemliydi ?

Son zamanlarda gündemde, Türkiye için oldukça önemli bir konuma sahip olan, ilk inşası Sultan Abdulhamid Han tarafından yaptırılan Süleyman Şah Türbesi ve IŞİD'in Süleyman Şah Türbesi'ne saldıracağı iddiaları yer alıyordu.

KUTSAL EMANETLER NAKLEDİLDİ

TSK bu sabah yapılan operasyonda Süleyman Şah Türbesi'ndeki 3 sandukayı yine Türkiye sınırında ama bir başka Suriye toprağına nakletti. Habertürk yazarı Murat Bardakçı geçtiğimiz haftalarda Süleyman Şah Türbesi'nin Türkiye için taşıdığı önemi köşesine taşımıştı.

İşte o yazı:

İkinci Abdülhamid’in iktidar senelerinde, tarihte yer edinmiş olan önemli şahsiyetlerin imparatorluğun dört bir tarafındaki türbeleri elden geçirilmiş veya yeniden inşa edilmişti. Bu türbeler arasında Ertuğrul Gazi’nin, Şeyh Edebali’nin, Akşemseddin’in ve Bolayır’da vefat eden Süleyman Paşa’nın kabirleri gibi imparatorluk tarihinde önemli yer edinmiş kişilerin mezarları da vardı.

49 BİN 145 KURUŞ HARCANDI

Sultan Abdülhamid’in inşa ettirdiği türbelerden biri de, Osmanlı Hanedanı’nın büyük atası olduğuna inanılan Süleyman Şah’ın Suriye’deki Caber Kalesi’nin eteklerinde bulunan kabri idi... 19. asırda tamamen harabe halinde olan mezarın elden geçirilmesi 1882’de gündeme geldi vaziyet hükümdara arzedildi. 1884’te türbenin inşası için bir keşif yaptırıldı, bu işin 49 bin 145 kuruşa mâlolacağı belirlendi ve Sultan Abdülhamid gerekli plânların hazırlanmasını emretti. Türbe kare biçiminde olacak, mekâna kuyu, anbarlar, odalar ve türbenin korunması için askerlerin kalacağı bir koğuş yaptırılacaktı. İnşaatın tamamlanmasının ardından, türbeye muhafız olarak bir onbaşının kumandasında bir takım ve 100 kuruş maaşla bir de türbedar tayin edildi. Türk Mezarı için1882’de Sultan Abdülhamid’in çizdirdiği ve şimdi Osmanlı Arşivleri’nde muhafaza edilen ilk plân. Bu plânı, Prof.Erhan Afyoncu buldu.

CABER KALESİ'NDEKİ MEZARIN TÜRK TOPRAĞI OLDUĞU KABUL EDİLDİ

Ancak binalar pek sağlam inşa edilmediği için türbe kısa zamanda yeniden harabe hâlini almaya başladı ve 1910’da, Sultan Mehmed Reşad zamanında yeni bir keşif yaptırıldı. Keşifte türbenin Süleyman Şah’ın şan ve şerefine uygun olmadığı tespit edilince tekrar tamiri kararlaştırıldı ama araya dünya harbi girdi ve onarım mümkün olamadı. Derken aradan yine seneler geçti ve Kurtuluş Savaşı yılları geldi... Suriye, Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren Fransız işgalindeydi. Lozan öncesinde masaya oturan Türkiye ile Fransa arasında Ankara’da 1921’in 20 Kasım’ında bir “ön barış andlaşması” imzalandı ve Fransa andlaşmanın 9. maddesiyle Caber Kalesi’ndeki “Türk Mezarı”nın Türk toprağı olduğunu kabul etti.

REFİK HALİD KARAY GÜNDEME GETİRDİ

Türkiye’nin yeni sınırları 24 Temmuz 1923’te Lozan’da son şeklini alırken Fransız temsilci General Pelle, Türk delegasyonunun başkanı İsmet Paşa’ya aynı gün resmi bir mektup gönderdi ve Ankara Andlaşması’nın hükümlerinin aynen geçerli olduğunu, Lozan ile çakışmadığını duyurdu. Ama, Türk Mezarı daha da harabeleşmişti ve türbenin vaziyetini 150’likler listesine alınarak Türkiye’ye girmesi yasaklanınca 1938’e kadar Suriye’de sürgünde yaşamak zorunda kalan bir kişi, edebiyatımızın çok önemli isimlerinden olan Refik Halid Karay gündeme getirdi...

TÜRBENİN ÖNÜNE AKAN SUYA HİTABEN YAZDI

Refik Halid önce makale olarak kaleme aldığı ve ilk baskısı 1930’larda Halep’te yapılan "Bir İçim Su" isimli kitabına da koyduğu "Türk Mezarı" başlıklı yazısında Süleyman Şah’ın ağzından türbenin önünde akan Fırat’a hitaben "Bana yol vermedin, fakat kabilem senden daha büyük sular üzerinden aştı, Tuna’yı atladı, Nil’den geçti. Onun Akdeniz’e hükmettiği ve Karadeniz’i kucakladığı devirler bile oldu... Bütün o haşmetli günler artık tarihtir, biraz serap, biraz hayaldir. Bunlarla övünmüyorum, avunuyorum ve sana hiç küskün değilim, bilâkis minnettarım, zira ey sevgili Murat Çayı, sen bugün benim küçülmüş fakat kuvvetleşmiş vatanımdan fışkıran ve bana neslinin selâmlarını, hürmetlerini getiren bir mübarek vasıtasın. Bırak, ırkımın hasretine susamış yanık bağrıma suların serinlik ve teselli versin!” diye yazacak, bu cümlelerin ardından da “Süleyman Şah’ın heybetli gölgesini, ay ışığı altında Fırat’a eğilip bir avuç su alarak iştiyakla içerken görüyorum" diyecekti...

YAZI ÜZERİNE SÜLEYMAN ŞAH'A TAMİR YAPTIRILDI

Yazı üzerine Ankara harekete geçti ve yetersiz kalsa da bir tamir yaptırıldı. Devrim yasalarından olan ve tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasını emreden yasanın çıkmasının ardından kaldırılan Süleyman Şah Türbesi’nin imamlık kadrosu da yeniden ihdas edildi ve gönderilecek imamın aylığının 1931 Haziranı’ndan itibaren Evkaf Umum Müdürlüğü bütçesinden ödenmesi kararlaştırıldı. Türbeyi 1949’da bir astsubay, bir onbaşı ve sekiz er korumaktaydı...

SÜLEYMAN ŞAH İÇİN YENİ BİR TÜRBE İNŞA EDİLDİ

1951’de Caber Kalesi’ni, Süleyman Şah’ın mezarını ve Halep ile Şam’daki şehitliklerin durumunu inceleyen Konya Miletvekili Saffet Gürol’un hazırladığı raporda bu mekânlarda büyük aksaklıklar bulunduğuna dikkat çekilmesi üzerine Türk Mezarı tekrar gündeme geldi ama o senelerde Suriye ile münasebetlerimizin iyi gitmemesinden dolayı hiçbirşey yapılamadı... Süleyman Şah, ölümünden dokuz asır sonra, 1973’te yerinden oldu. Suriye, Caber Kalesi’nin bulunduğu bölgeyi sular altında bırakacak olan bir barajın inşaasına başlayınca Türk Mezarı eski mekânına benzeyen bir başka yere taşındı. Süleyman Şah için orada yeni bir türbe inşa edildi ve bir müfreze asker bulundurup bayrak çekme âdeti bu yeni türbede de devam etti.

SÜLEYMAN ŞAH, CABER KALESİ'NİN ETEKLERİNE DEFNEDİLDİ

Süleyman Şah, Anadolu’yu fetheden Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın yüksek rütbeli kumandanlarındandı. Malazgirt savaşından sonra Anadolu’nun fethini tamamlamakla görevlendirilenlerin arasında o da vardı ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucularından oldu. Sonra eski silâh arkadaşlarıyla güç kavgasına girdi, 1086’nın 5 Haziran’ında Artuk ve Tutuş ismindeki diğer Selçuklu beyleri ile Halep yakınlarında savaşa tutuştu, yenildi ve savaş meydanında öldü. Eski silâh arkadaşları, Süleyman Şah için büyük bir cenaze merasimi yaptılar. Cenaze namazını Süleyman Şah’ı mağlûp eden Tutuş kıldırdı ve Süleyman Şah, Fırat vadisinin sol sahilinde yeralan, bugün Rakka ile Meskene arasında kalan Caber Kalesi’nin eteklerine defnedildi.

SÜLEYMAN ŞAH, OSMANLI HANEDANININ ATASI OLMUŞTU

Osmanlı tarihçileri, asırlar sonra Selçuklu kumandanı Süleyman Şah’ı birdenbire Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin dedesi yaptılar. Bu arada bir de efsane doğdu: İran üzerinden gelen Türkmenler, Anadolu’ya yerleşmelerinden önce Suriye’ye ve Irak’a gitmişlerdi. Tarihî rivayetlerde Osmanlı hanedanının mensup olduğu aşiretin Türkiye’ye Suriye üzerinden geldiği anlatılıyordu. Âşıkpaşazâde, Neşrî ve Oruç Bey gibi ilk Osmanlı tarihçileri Osmanlı hanedanının atası Süleyman Şah’ın Fırat Nehri’ni geçerken Caber Kalesi civarında boğulduğu ve cesedinin nehirden çıkarılarak kalenin eteğine gömüldüğü iddiasını ortaya attılar. Selçuklu kumandanı Süleyman Şah, artık "Osmanlı hanedanının atası” olmuştu. Süleyman Şah’ın gerçek kimliği artık önemli değildir, önemli olan meçhul bir kişiye de ait olsa türbenin bulunduğu mekândaki bayrağımızın orada yükselmeye devam etmesidir.

ABDÜLMECİD EFENDİ ANKARA YÖNETİMİNİ TEBRİK ETMİŞTİ

Son Halife Abdülmecid Efendi, 18 Ekim 1921’de Ankara’ya, Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na, yani Mustafa Kemal Paşa’ya gönderiği mektupta, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları dışındaki tek toprak parçası olan Suriye’deki Caber Kalesi’nin Türk toprağı olarak kalmasını Fransa’ya kabul ettiren Ankara yönetimini tebrik etmişti. Büyük Millet Meclisi ile Fransa arasındaki görüşmelerin tamamlanıp anlaşmanın törenle imzalanmasının beklendiği günlerde, elyazısı ile kaleme aldığı mektubunda Osmanoğulları’nın atası olan Süleyman Şah’ın mezarına karşı Meclis’in gösterdiği alâkaya teşekkür ediyor, "Osmanlı sülâlesinin kurucusu Sultan Osman’ın büyük pederi Süleyman Şah’ın Caber Kalesi’nde bulunan ve ‘Türk mezarı’ diye bilinen kabrinin müştemilâtı ile beraber Türkiye’nin malı olarak kalması, Türkiye tarafından korunması ve buraya Türk Bayrağı çekilmesi hükmü, Türkler’in hakimiyet tarihinin tek vücut ve tek bir emel şeklinde olduğunu dosta ve düşmana göstermiştir" deyip şükranlarını sunuyordu.

Sonraki Haber