Tarihi yarımada bu köyde!
Huzrun adresi; Gölyazı köyü...
Gölyazı, Uluabat Gölü kıyısına kurulmuş bir balıkçı köyü. Tarihin sayfaları geçmişle beraber çevriliyor köyde. Güzün içinde olduğumuz vakitlerde, Bursa’nın bu şirin köyü görülmeye değer. Eflatun Cem Güney, Bursa’nın ne sadece Uludağ’ın eteklerinde bir al ipek; ne de Uludağ’ı kucaklayan bir yaprak denizi olduğunu söyler ve şöyle devam eder: “Burası, üstünden, yüzyılların bir su gibi akıp geçtiği ‘bir tarih şehri’ ve dil, duygu cevherleri dolu bir ‘folklor hazinesi’dir ve mutlaka insan ruhunun yeşile hayranlığından doğmuştur.” Şehrin tarihî yüzü, muhiplerinin malumu… Ancak bir de tabiat letafetinin efsunlu bir havada seyretmesi var ki insana, başka gökler altında olduğunu hissettiriyor.
Eskiden Bursa’nın uzak bir köyü olan, şimdilerde merkez ilçelerinden Nilüfer Belediyesi sınırlarında yer alan Gölyazı, böyle yerlerin başında geliyor kuşkusuz. Bulunduğu toprak parçasının yarımada oluşu, daha ilk başta bir fevkaladelik sunuyor, ziyaretine gelenlere… Bursa-İzmir karayolu üzerinde Uluabat Gölü’nün kıyısında kurulmuş Gölyazı. Mazinin nefesini günümüze taşıyan köyün tarihteki ismi Apolyont. Köylülerin isim tercihi de bu yönde zaten. Kökeni Roma dönemlerine kadar gidiyor. Bazı evlerin temel taşlarında bunu görmek mümkün... Apollon Krallığı’nın merkezi olarak da bilinen Gölyazı, tarihinden ötürü başta belgeselciler olmak üzere, sinema endüstrisinin de doğal platosu gibi. Bir Rum köyü olan Gölyazı’nın Ceneviz, Roma ve Bizans’tan sonra Türklerle ilk münasebeti 1302 yılına dayanıyor, yani Osmangazi zamanına.
1924’teki anlaşma gereğince Türkiye-Yunanistan mübadelesinde halkların değişimi söz konusu olmuş. Köyün bugünkü yerlilerinin çoğu Selanik göçmeni… Köyün hemen girişinde restorasyondan yeni çıkan ve kapılarını yeniden açan Aya Konstantin Kilisesi yer alıyor. Köylülerin verdiği bilgiye göre; Rumların torunları altı ayda bir köye gelip, mezkûr kilisede ayin yapıyorlarmış. Köyde, antik dönemlerden kalma kent kalesinin son surları görünüyor. Yerlilerin ‘Taş Kapı’ dedikleri dış kale de görülmesi gereken tarihî eserlerden. Böylesine bir kültürel mirasın daha dikkatli korunamamasından dolayı insan hayıflanmadan edemiyor. Ve keşke temizliğe biraz daha özen gösterilse…
Nahoş bir diğer durum ise Mustafakemalpaşa ilçesindeki fabrikaların atıklarından dolayı gölün gün geçtikçe kirlenmesi. Dedelerinin yüzdükleri sulara, torunları mahzun bir şekilde bakmadan önlemlerin alınması lazım. Bir de köye apartman yapmak fikri de bizlere has bir estetik anlayışı olsa gerek… Gölyazı halkının geçim kaynağı balıkçılık, tarım ve son yıllardaki popülaritesinden dolayı turizm. Ama köyün maişeti, balıkçılık üzerine kurulmuş. Her evin önünde bulunan sandallardan bunu anlamak zor değil. Yaşları 70’i bulan teyzeler dahi kendilerini Apolyont Gölü’ne bırakıp, balık avına çıkıyorlar. Gölde en çok avlanan balık türleri ise turna, sazan ve köylülerin ‘feki’ adını verdikleri bir çeşit küçük balık.