Ünlülerin bahçeleri
ÇÖL DEĞİL ORMAN KUŞU OLDUMAyşe Arman yazılarında hep bahsettiği orman evinin bahçesini Maison rancaise dergisine açtı. Arman, bahçenin bugünkü halini almasında büyük payı olan Babil Peyzaj’ın sahipleri, Sanem-Mert Özparpucu ve küçük dev tavşanı Hımm’la birlikte bu kez “röportaj veren” konumundaydı.
DUBAI'DEN BURAYA GELDİĞİNİZDEN BERİ HAYATINIZDA NELER DEĞİŞTİ?Ooooooo! Melda, damardan girdin! Her şey değişti, her şey! Önce hayatımın hızı. Manyak bir hız geldi hayatıma. 30 bin şeyi aynı anda yapıyorum. Her yere yetişiyorum. Hep öyle bir tiptim ama şimdi tavan yaptı. Daha fazla hayatın içindeyim. Hücrelerime kadar ülkeyi, gündemi hissediyorum. Ve anında dahil olabiliyorum. Ve buna bayılıyorum. Başka? Dubai’ye göre daha çok söyleniyorum! Bayıldığım şey, aynı zamanda en çok şikâyet ettiğim şey! Çünkü daha çok yoruluyorum. Daha çok çalışıyorum. Başka? Bu evi çok seviyorum. Her bir köşesiyle uğraştım çünkü. Bebeğim gibi. Ormanın içinde yaşamaya ölüyorum. Çöl değil, orman kuşu oldum! Boğaz’a bile tercih ederim. Hem İstanbul’dasın, hem değilsin. Başka? İklimleri hissediyorum. Dubai’de hep tek mevsimdi. Böyle binlerce şey sayabilirim... Değişmeyen tek şey, Ömer’e ve Alya’ya olan aşkım, bağlılığım. Bir de Hımm var tabii, onu da unutmayalım. O da manyak oldu, doğayla tanıştı tavşanımız. Gündüzleri ormanda, tabii tel içindeki kafes bahçesinde, akşamları evde...
İSTANBUL'A YENİDEN ADAPTE OLMAKTA ZORLUK ÇEKTİN Mİ?Ben sana bir şey söyleyeyim mi, en kolay Alya adapte oldu! Çok sevdiği bir okula gidiyor ve ormanda yaşamak bir çocuğun başına gelebilecek en güzel şey. Eve girmeden daha yolda çantasını atıyor, trambolinde zıplamaya başlıyor. Bir sürü arkadaşı var. Yüzmeye gidiyor, ağaca çıkıyor, bitkileri keşfediyor, bisiklete biniyor. Apartman çocuğu değil, burada tam “özgür kız” oldu. Dubai de bile bu kadar özgür değildi. Bana gelince, bu şehirdeki mesafeler, trafik başta beni perişan etti. Araba kullanmayı bıraktım, Süleyman var hayatımda, her yere onunla gidip geliyorum, bütün yolları biliyor. Ama trafik hâlâ bütün İstanbul’da yaşayan insanlar gibi benim de enerjimi yiyor. Yapacak bir şey yok. Herkes için İstanbul böyle.
ŞEHRİN GÖBEĞİNDE YAŞAMAK İSTEMEDİMORMANDAKİ BU EVİ SEÇMENİZDEKİ EN BÜYÜK ETKİ NEDİR? Gonca Karakaş diye bir arkadaşım sayesinde. O boynuma çöktü, “Bu evleri gör, çok seveceksin!” diye. Gerçekten de bayıldım. Nişantaşı’nda, şehrin göbeğinde, o karmaşada yaşamak istemedim. O ev dursun, işleri orada yapayım, ama sonra daha huzurlu, sakin bir yere döneyim. Burası öyle. Göl var, şahane bir orman yolu var, muhteşem ağaçlar var. Kimseyi görmeden yaşayabilirim burada. Çok sosyal bir tip de değilim zaten. Ev bakımsızdı, ama uğraştım, Zeki Usta (Evin) yardım etti, Emel yardım etti, resmen evi baştan yarattık. Ev dediğin rahat ve huzurlu olmalı, fonksiyonel olmalı. Ve insanın kişiliğini yansıtmalı. Burası bizi yansıtıyor. Renkli, hafif çocuksu, eklektik ama rahat, her bir objenin de hikayesi var.