Afet bölgesinde doğum yapması beklenen kadın sayısı açıklandı

Afet bölgesinde doğum yapması beklenen kadın sayısı açıklandı
Güncelleme:

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye verilerine göre deprem bölgesinde 214 bin 325 gebe bulunuyor ve bunların 23 binin 814’ünün bir ay içerisinde doğurması bekleniyor.

Türk Tabipleri Birliği (TTB), TTB Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri (ODSH) Kolu ve sağlık emek-meslek örgütlerinin oluşturduğu Deprem Kriz Masası bugün de bölgeden son haberleri verdi.

TTB geçtiğimiz günlerde de deprem bölgesindeki kötü koşullar ve travmalar nedeniyle erken doğumlar, düşükler, düşük doğum tartılı bebekler ve anne-bebek ölümleri olabileceğini uyarısı yapmıştı. 

‘10 günde 4 bin 627 bebek doğdu’

Anadolu Ajansı’nın Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nden edindiği bilgiye göre depremlerin etkilediği illerde 10 günde 4 bin 627 bebek dünyaya geldi. Müdürlük doğan bu bebeklerin anneleri ve doğuma hazırlanan anne adaylarına birçok alanda destek sağlandığını söylüyor.

Ancak sahadan gelen haberlere göre birinci basamağın büyük zarar gördüğü deprem bölgesinde anne ve bebek sağlığına yönelik tarama, aşılama ve sağlık kontrollerinde sorunlar çıkıyor.

Karakoç doğuracak kadınlar için yeterli temiz doğum kiti ve aşıların bir an önce sağlanmasını istedi: “Bu dönemde düşük tehditleri arttığı için düzenli gebelik takipleri bir an önce ve yeterince hızla yapılmaya başlanmalı.”

‘Tuvaletler içeriden kilitlenebilmeli’

Bölgede tuvalet ve hijyen konusunda ciddi sıkıntılar sürüyor. Yeterli sayıda tuvalet ve hijyen tesislerinin kadın ve erkekler için ayrılarak acilen kurulması gerektiğini söyleyen Karakoç, şunları dedi: “Sayılarının artırılması gerekli. Ayrıca tuvaletlerin içeriden kilitlenebiliyor olması güvenlik açısından kadınlar ve kız çocukları için elzem. Yardımların dağıtımında kadınların ve kız çocuklarının özel ihtiyaçları (ped, iç çamaşırı gibi) dikkate alınmalı.”

‘Kırılgan grupları koruyacak önlemler alınmalı’

Afetlerde en hassas gruplar genç kadınlar, tek ebeveynli haneler, kız çocukları, engelliler, farklı cinsel yönelimi olanlar, yaşlılar, göçmenler ve farklı etnik gruplar.

Karakoç kadın ve kız çocuklarının başta olmak üzere kırılgan ve savunmasız gruplar yaş, engellilik hali, cinsel yönelim, etnik köken ya da din gibi faktörlerden dolayı yardıma erişimde sıkıntı çektiğini söyledi: “Toplumsal cinsiyet dinamikleri ve kırılgan grupların ihtiyaçları göz önünde bulundurularak; yardımların, ihtiyaçların doğru şekilde karşılanabilmesi sağlanmalı. Yardım dağıtım noktalarının karanlık veya kuytuda değil, herkes tarafından erişilebilir ve güvenli kabul edilen yerlerde olması gerekir. Yardımların dağıtımında fiziksel, duygusal, cinsel şiddete yol açılmasına engel olunmalı.”

Mültecilerin cinsel şiddet görme riski daha da yüksek

Yaşanan stres ve şok sonrası aile içi şiddet olayları artabilir. Yaşanan doğal afet ayrıca yoğun stres, depresyon, anksiyete ve travma sonrası stres bozukluğuna sebep olabilir. Karakoç, “Mülteci kadınlar ve kız çocuklarının cinsel şiddete uğrama ihtimalinin iki kat arttığı biliniyor. Buna yönelik önlemler alınmalı, duyarlılık ve farkındalık arttırılmalı” dedi.

Karakoç şöyle uyardı:

Psikolojik ve psikososyal desteğin hem kadın hem erkek personel tarafından sağlanması bu dönemde oldukça önemli. Bölgedeki etnik dinamikler göz önünde bulundurularak tüm grupların kendi ana dillerinde konuşan personelin, gönüllülerin veya çevirmenlerin bölgede bulunması gerekir.    

Kadınların deprem sonrası hayatın yeniden yoluna girmesi ve genel hane ihtiyaçlarının karşılanmasında sorumlulukları artıyor. Aile üyelerinin duygusal ihtiyaçlarını karşılama rolü de ekleniyor. Bakım ihtiyaç karşılanması yine kadınlara düşüyor. Kendilerinin iyileşme sürecine daha az zaman kalıyor. Hatta bunun için fırsat bulamıyorlar. Psikososyal destekler verilirken bunlar göz önünde bulundurulmalı.

Bölgeden bildirilen başka sorunlar özetle şöyle:

Toplu yaşam alanlarında karbonmonoksit zehirlenmeleri yaşanıyor.

Temel ihtiyaçların karşılanmaması bulaşıcı hastalıkların yayılmasına neden oluyor.

Koruyucu sağlık hizmetleri hala yeterli düzeyde değil.

Çadır kentlerde yaşanan sorunlara dair önlem alınmıyor.

Göçmenlere yönelik ırkçı söylem ve eylemlerin sürmesi endişe verici.