''AK Parti ortak canlı yayını isteme nedeni budur''

''AK Parti ortak canlı yayını isteme nedeni budur''
Güncelleme:

SODEV Başkanı ve Araştırmacı Ertan Aksoy AK Parti'nin yarın akşam yapılacak tarihi canlı yayını istemesinin arkasındaki nedenin seçmeninde şok etkisi yaratmak olduğunu belirtti.

SODEV Başkanı ve Araştırmacı Ertan Aksoy, 23 Haziran seçimlerine kısa bir süre kala yaptığı değerlendirmede Erdoğan’ın eskisine göre zayıf, bir lider partisi olan AK Parti’nin de siyaseten ömrü tükenen bir parti olduğuna dikkat çekti. Aksoy AK Parti'nin ortak yayın istemesinin arkasındaki nedenin seçmeninde şok etkisi yaratmak olduğunu belirtti. 

YSK eliyle iptal edilen ve 23 Haziran’da yeniden yapılacak seçimlere sekiz gün gibi kısa bir süre kaldı. AK Parti adayı Binali Yıldırım ile CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun seçim kampanyası bütün hızıyla devam ediyor. Adayların bu süreçte stratejileri, sandığa gitmeyen seçmenleri sandığa götürmek üzerine kurulu. Özellikle AK Parti, muhafazakar Kürt seçmeni ikna etme çabasında.

31 Mart seçimlerinden önce yaptıkları araştırmayla seçime ilişkin öngörü ve tespitlerde bulunan SODEV’in Başkanı ve aynı zamanda Araştırmacı Ertan Aksoy, 23 Haziran seçimlerinde CHP’li seçmenin sandığa gitme konusunda daha motive olduğunu belirtirken, AK Parti’nin seçmenini ekonomik kriz ve işsizlik nedeniyle sandığa götürme konusunda sorun yaşayacağına dikkat çekti. Muhafazakar Kürt ve HDP’li seçmenin AK Parti’ye bir dizi nedenle oy vermeyeceğini belirten Aksoy, 31 Mart seçimlerinde İmamoğlu’na oy vermeyi tercih etmeyen Karadenizli seçmenin, bu kez tercihini değiştireceğini söyledi. Aksoy ayrıca MHP’li seçmenin Yıldırım yerine İmamoğlu’nu tercih edeceğini kaydetti. 

Aksoy, büyük merakla beklenen Yıldırım-İmamoğlu tv programının AK Parti tarafından bu kadar çok istenmesinin altında kendi kitlesinde bir şok etkisi yaratılması ve sandığa götürme eğiliminin artırılmasının yattığını belirtirken, muhalif seçmenin izlediği bir isim olan gazeteci İsmail Küçükkaya moderatörlüğünün ise Yıldırım’ın lehine olacağını öne sürdü. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geri çekilip, Yıldırım’ın öne çıkmasını da değerlendiren Aksoy, ekonomik kriz, işsizlik sorunu, dış politika ve eğitim açısından yaşanan sıkışma nedeniyle Erdoğan’ın eskisine göre daha zayıf olduğunu ve AK Parti’nin siyaseten ömrünün tükenmeye doğru gittiğini söyledi.  

KATILIMDA BİR SORUN OLMAZSA İMAMOĞLU SEÇİMİ ALACAK

İşte Aksoy’un Artı Gerçek’ten Rıfat Doğan'a verdiği yanıtlar:

23 Haziran seçimlerine sekiz gün kaldı. Adayların çalışmaları devam ediyor. 31 Mart’tan farklı bir sonuç ortaya çıkacak mı? 

Ertan Aksoy: 31 Mart’tan farklı bir durum çıkacağına dair en ufak bir emare yok. Görmüş olduğunuz kamuoyu yoklamaları da bunu gösteriyor ama şöyle bir durum daha var. Tablo pembe ama tozpembe değil. Sekiz gün Türkiye siyaseti için halen uzun bir süre. Bununla birlikte uzun bir süre sonra önemli bir televizyon program tartışması yapılacak. Onun dışında tv programları bütün süreçleri tersine çevirmese de olasılık olarak karşımızda böyle bir durum da var. Diğer aday için de bu geçerli. Ama tüm bu temkinli şeylerin yanında eğer seçmeni sandığa taşımak sürecinde herhangi bir sıkıntı, katılımda bir sorun yaşamazsak çok rahatlıkla 23 Haziran’da seçimi alacağız. 

OY ORANLARI HALEN BİRBİRİNE ÇOK YAKIN

Bu söylediklerinizden İmamoğlu’nun halen önde olduğunu anlıyoruz değil mi?

Evet önde. Yalnız aradaki fark araştırmaların hata paylarına yakın. Dolayısıyla burada bu sorunun yanıtı: Kim seçmeni daha fazla sandığa götürebilirse, kazanacak olan odur. Çünkü oylar birbirine çok yakın. 

CHP SEÇMENİ YAŞADIĞI HAK GASBI NEDENİYLE SANDIĞA GİTME KONUSUNDA DAHA MOTİVE

31 Mart seçimlerinde yapılan araştırmalara göre 1 milyon 700 bin seçmen sandığa gitmedi. Özellikle AK Parti seçmeni daha fazla gitmedi ancak CHP tabanında böyle bir durum söz konusu. Bu oranda bir değişim olur mu? Partilerin taktikleri işe yarayacak mı? 

Sonucu doğru yorumlamak için sebebi doğru anlamak gerekiyor. Bu iki taban neden gitmedi? Öncelikle CHP tabanı neden gitmedi? Birincisi CHP tabanının adayının kazanacağına ilişkin inancının düşük olması, ikincisi ise 24 Haziran seçim travmasıdır. Travma kelimesini özellikle seçiyorum çünkü 24 Haziran’da yaşanan seçmen açısından tam bir travmadır. Bu iki neden bir araya geldiğinde böyle bir tablo ile karşılaştık. Onun öncesinde yapılan ölçümlerde yüzde 50’lilere varan oranlarda, yüzde 45 üzerinde “CHP’nin adayına oy vereceğini” belirten seçmen varken, aynı seçmen grubuna “kazanılır mı” diye sorduğumuzda yüzde 37’si “İmamoğlu kazanır” diyordu. O sırada bir inanma sorunu vardı. Ama 31 Mart gecesi sabah karşı insanlar gördü ki kazanılıyormuş. Dolaysıyla bu bir motivasyon. Gördük ki bu tabanın böyle bir motivasyonu var. O 24 Haziran travmasını üzerinden attı çünkü kazanabileceğini gördü. Diğer tarafta kazanmışken bu süreci kazandığı halde net olarak bir hak gasbına uğradı çünkü bu süreci en iyi anlatan şey ne hukuki tartışma çünkü ortada hukuki bir karar süreci yok. Ne de başka bir isim koyabiliriz. Bunu en iyi anlatan hak gasbıdır. Bu toplumun, bu seçmenin kazandığı hak elinden alındı dolaysıyla o haksızlığa karşı sandığa gitme eğilimi daha yüksek olacak. 

AK PARTİ , SEÇMENİNİ SONUCU ETKİLEYECEK ORANDA SANDIĞA GÖTÜREMEYECEK

AK Parti seçmeni…

Diğer tarafa bakacak olursak AK Parti seçmeninde sandığa gitmenin önünde neredeyse bir nedene indirgeyeceğimiz bir durum söz konusu, o da yakıcı bir ekonomik kriz ve bu ekonomik krizin  yarattığı alt nedenler yüksek enflasyon, tarihi işsizlik oranları vs. Şimdi bu nedeni önümüze aldığımızda “23 Haziran’da bu seçmen sandığa “gider mi” sorusuna cevabı yine bunun nedeninde gizli. Bu koşullar ortadan kalkmış olsaydı giderdi ama gördüğümüz üzere işsizlik giderek daha da büyüyor, enflasyon devam ettiği gibi bazı kalemlerde çok çok daha yüksek. AK Parti’nin kızgın seçmeninin kızmasına neden olan unsurlar büyüyerek devam ediyor. Her ne kadar AK Parti kurmayları, tabi bütün devlet imkanlarını kullanıyorlar ve onlara kayıtlı olup sandığa gitmemiş seçmene ulaşma imkanları söz konusu. Birebir çalışıyor olsalar dahi bir miktar katılım olasılığı görüyorum onlarda, birebir çalışmalarından dolayı ama sonucu etkileyecek bir büyüklük beklemiyorum açıkçası. 

MUHAFAZAKAR KÜRT VE HDP SEÇMENİNDE AK Parti’YE KARŞI YÜKSEK BİR BLOKLAŞMA OLACAK

Muhafazakar Kürt seçmeni de AK Parti’ye tepki amacıyla sandığa gitmemişti. O seçmen grubunun tercihi değişir mi? 

Daha muhafazakar yanı ağır basan Kürt seçmen ve daha sol, sosyal demokrasiye yakın olduğunu bildiğimiz HDP’li seçmen, iki Kürt seçmen açısından bakacak olursak iki grupta da ben AK Parti’ye karşı daha yüksek bir bloklaşma olacağını görüyorum. Bunun nedeni şu: Bir kere HDP tarafında çok net bir şekilde birçok yerde HDP’nin adaylarının kazanmasına rağmen onlar da bir hak gasbına uğrayarak ikinci sıradaki adaylara mazbataları verildi. Dolaysıyla HDP’li seçmen bunu görüyor. Özellikle sadece AK Parti tercihinin dışında HDP’li seçmen, bir AK Parti-MHP tercihinin bu olduğunu görüyor. Dolaysıyla HDP’li seçmenin yine demokrasi adına en etkili sonucu alacağı adayda tercihte bulunacağı aşikar. 

Muhafazakar Kürt seçmen açısından bakacak olursak, hatırlayacaksınız bizim 31 Mart seçimleri öncesindeki araştırmamızda ekonomik krizden en çok etkilenen seçmenin HDP’li seçmen olduğunu görmüştük, daha doğrusu özet olarak Kürt seçmen ekonomik krizden yoksulluğu nedeniyle çok daha fazla etkileniyor. Tabi bunun yarattığı etki halen devam ediyor. Yoksul muhafazakar Kürt seçmen halen bu ekonomik krizin ve yüksek işsizliğin altında can çekişmeye devam ediyor ve üzerine bir de muhafazakarlık ortak paydası olsa da milliyetçilik tarafında MHP’yi görüyor karşısında. Dolaysıyla MHP’yi gördüğü takdirde elbette ki eli biraz daha Cumhur İttifakı’na oy atmaya gitmekte zorlanacaktır. 

KARADENİZLİ SEÇMEN İMAMOĞLU’NA DÖNÜK TARTIŞMAYI İNFİAL OLARAK TANIMLIYOR

Karadenizli seçmenden devam edelim. 31 Mart ile ilgili AK Parti araştırmasında Karadenizlilerin de AK Parti’ye oy vermediği tespit edilmişti. Ekrem İmamoğlu’na dönük başlatılan “Pontusçu” tartışmasını da düşündüğümüzde 23 Haziran’da bu seçmen grubu İmamoğlu’na hak veriyor mu ve nasıl bir tavır sergileyecek? 

Çok abartı ve iyimser senaryolara gerek yok. Karadeniz’in bütün oyları İmamoğlu’na akacak diye bir durum yok. Ama şu var, bir önceki süreçte 31 Mart öncesi süreçte beklenenin aksine, ki bu sosyolojik açıdan normal, İmamoğlu’na desteğin en az geldiği yerlerden biri Karadeniz seçmeniydi. Çünkü bir kere hemşericilik bizim büyüttüğümüz kadar önemli bir şey değil. Büyük kentlerede bu bağ o kadar güçlü olmayabiliyor. Ölçümlerimize göre yüzde 30’luk bir önem düzeyine sahip. Diğer motivasyonlar, yerel yönetimlerde deneyimli olması, eğitimli olması yüzde 90’ları buluyor, araştırmalarda önemli düzey. Dolaysıyla hemşericilik Türkiye siyasetinin önemsediği gibi o kadar güçlü bir bağ değil siyasi tercihlerde. 

İkincisi 2002 yılından itibaren özellikle, öncesi de var gerçekçi olmak gerekirse Karadeniz’i temsil eden bir lideri vardı zaten. O da Erdoğan’dı. Manevi açıdan ve başka birçok motivasyon açıdan da böyle. Bunu bugünden yarına kırmak çok kolay değildi açıkçası, o yüzden son derece anlaşılır nedenlerle sosyolojik açıdan da kabul edilebilir nedenlerle İmamoğlu’na mesafeli olanlar vardı. Şimdi ise İmamoğlu’na destek büyük oranda artacak. Ben Karadeniz’de ziyaretine eşlik ettim. Trabzon’da mesela esnafla yaptığım görüşmede özellikle araştırma kökenli olduğum için kelimelere dikkat ederim bu tür görüşmelerde, neyle tanımlıyorlar o süreci diye baktığımızda infial olarak tarif ediyorlar etkisini. Bu görüşmeleri ortada ve AK Parti’ye yakın olan esnaflarla yaptmıştım. Buna rağmen böyle bir tabloyla karşılaşıyoruz. 

PONTUSÇU TARTIŞMASININ AK Parti İÇİN OLUMSUZ SONUÇLARI OLACAK 

İnfial kelimesine nasıl anlam yüklüyorlar? AK Parti’ye bir tepki olarak mı? 

Elbette bir olumsuzluk yaratacak AK Parti tarafında. Bunun İstanbul’daki Karadenizlilere uzamama durumu yok. Biz orada şununla da karşılaştık alanda. Kimlerden oluşuyor diye baktığımızda İstanbul’dan bayram için memleketine giden çok sayıda insan vardı ve o insanlar Ekrem beye karşı o kadar ilgililerdi ki Karadeniz’de biiyorsunuz ulaşım çok kolay değil, köylerden gelmek özellikle kolay değil. Köylerinden çıkarak bayramın üçüncü günü Ekrem bey için gelmişlerdi ve otobüsün etrafını doldurmuşlardı. Mesela biz 45 dakika boyunca alandan çıkamadık. Trabzon’dan Giresun’a, oradan da Ordu’ya giderken, ortalama iki kırmızı ışıktan birinde miting yapmak durumunda kaldı. Çünkü güzergah belli ve kitle bu bilgiyi önden aldığı için sürekli olarak yollara dökülmüşler ve bazen 500 bazen 600 kişilik gruplara kırmızı ışık mitingleri düzenledi. Özetle bizim insanımız duygularını uç noktada yaşar. Sevdi mi tam seviyor. 

MHP SEÇMENİ YILDIRIM YERİNE İMAMOĞLU’NU TERCİH EDECEK

Seçmen meselesi demişken, yine 31 Mart’tan önce yaptığınız araştırmada MHP seçmenin Cumhur ittifakının diğer partisi olan AK Parti’den çok CHP’ye yöneleceğini belirtmiştiniz. Böyle bir sonuç ortaya çıktı mı, 23 Haziran seçimlerine dönük böyle bir değerlendirmeniz var mı? 

MHP seçmenine dair SODEV’in öngörüsünün seçimde çalıştığını çok rahatlıkla söyleyebilirim çünkü seçim öncesi kalem kağıt önünüze aldığınızda CHP artı İYİ Parti artı HDP’li seçmenin büyük bir çoğunluğunun geleceği varsayımıyla hareket ettiğinizde CHP’ye oy verse dahi yetmiyordu ama gördüğünüz üzere yetti. Bunun yetmesinin bir nedeni MHP seçmenin AK Parti adayından daha çok bizim adayımıza teveccüh göstermesi, bir diğer nedeni de bu grupların dışında da AK Parti’den bir miktar oyun gelmesi. Bu önümüzdeki dönemde ne olura baktığımızda ben yine MHP’li seçmenin AK Parti’li adaya dönmesi için çok neden görmüyorum. Çok ciddi bir şey beklemiyorum. Bu arada daha fazla yakınlaştılar mı? Evet. Çünkü artık o iptal olunması sürecinde Bahçeli’nin de çok büyük etkisi var. Bu bir motivasyon noktası olabilir mi? Bunu kabul etmek gerekiyor. Ama diğer taraftan da MHP’li seçmeni hatırlayacak olursanız ekonominin gidişatına ülkenin gidişatına, bu sorunlara verdiği yanıtlar CHP’li seçmenle aynıydı. Örneğin o araştırmamızda bin 67 kişi arasından sadece bir kişi “beka” ifadesini kullanıyordu. Güvenlik sorunu diyor ama kalanlar da aynı değil. Güvenlik sorunuyla beka sorunu birbirisinin aynı değil. Dolaysıyla o ifadeyi bir kişi kullanmıştı. O araştırmada anlamlı bir MHP seçmeni vardı. Nitekim gördüğünüz üzere hükümet de hemen beka meselesini terk etti. Sizin aracılığınızla tekrar sormak isterim: 31 Mart’ta Türkiye’nin en önemli sorunu bekayken iki ayda ne değişti de siz beka sorunun olmadığını tam da ispatı olan askerlik düzenlemelerini yaptınız? 

S-400 TARTIŞMASI TEKNİK BİR TARTIŞMA, SEÇİME ETKİSİ OLMAYACAK

Tespitleriniz arasında ekonomik kriz, işsizlik sorunu yine sizin en önemli sorunlardı. Buna son günlerdeki S-400 krizini de ekleyebilir miyiz? Bu tartışmanın diğer iki sorun kadar seçimlere etkisi olur mu? 

Bu S-400 tartışması bir kere çok teknik bir tartışma. Toplumun anlamakla yükümlü olmadığı bir tartışma aynı zamanda. Dolaysıyla hangisinin doğru olduğu sorusuna bir cevap üretmek zor. Şahsi cevabım her ikisi de yanlış. Çünkü silaha, savunmaya yapılan her yatırım karşıtını da doğruyor ve dünya silah endüstrisi de bu sayede belki büyüyebiliyor. Seçmen tarafında o kadar etkili olacağını düşünmüyorum açıkçası. 

“BU KEZ BATIK BİR PATRON ERDOĞAN VAR, AK PARTİ SİYASİ ÖMRÜNÜ TÜKETİYOR

Beka meselesini sordunuz ve neden yok dediniz. Bu seçimlerde beka meselesi gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan da ortalıkta yok. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Erdoğan’ın bir planı mı var? 

Sağ seçmen açısından baktığımızda sosyolojik bir şeyden bahsediyorum. Sağ seçmen baktığında patron kim sorusuna “Erdoğan” yanıtını verir. Ama bu kez farklı bir Erdoğan, batık bir patron Erdoğan var. Ekonomiden dolayı. Dolaysıyla Erdoğan’ın söylemleri, Erdoğan’ın toplumu ikna etme yeteneği eskiye göre çok daha fazla karşılık bulan bir düzeyde değil. Birçok yerde ülke sıkışmış durumda, ekonomik açıdan, dış politika açıdan. Eğitim patlamış durumda. MHP kökenli birini getirsek başka birini mi getirsek? Başka bir gelenekten birini mi getirsek halde milli eğitim balanı arar haldeler. Sağlığın durumu ortada. Son derece piyasalaşmış. İnsanlar, yüzlerindeki sivilceden dolayı sağlık sektörü tarafından ameliyata alınmaya çalışılıyor. Dolaysıyla eskisine göre Erdoğan çok daha zayıf. AK Parti bir lider partisidir. Liderin gücü azaldığı takdirde partinin de gücü azalır. Tıpkı ANAP’ta olduğu gibi. Bugün ANAP diye bir şey yok. Demokrat Parti’de ve DYP’de olduğu gibi. DSP’de olduğu gibi. Bunu unutmamak gerekiyor. Lider partileri sonsuz bir ömre sahip değildir ve AK Parti’nin siyaseten ömrü giderek tükeniyor. Bu koşullar içinde de Erdoğan’ı geri çekmeleri kendileri açısından son derece anlaşılır bir şey. 

Bir diğer taraftan da bir aday var ve onu hamisi var. O zaman aday mı yarışıyor, hamisi mi yarışıyor? Bu kendi adaylarına da zarar veren bir süreçti aslında. Bir kontrollü görüntüsü vermekteydi. Bence kendileri açısından Erdoğan’ı geri çekip Binali’yi öne atarak doğru bir stratejiyi izlemişler.  

İSMAİL KÜÇÜKKAYA MODERATÖRLÜĞÜ YILDIRIM LEHİNE OLACAK

Binali Yıldırım-Ekrem İmamoğlu’nun tv programı, seçimlere bir hafta kala nasıl bir etkisi olur?  

Programın bir anda bütün gündemi değiştirip, herhangi bir adayı daha fazla öne çıkarması düşük bir ihtimal. Çünkü her iki aday da sonuna kadar konularına hakim. Bugüne kadar kamuoyu önünde kendi konularını tartışmış durumdalar. Ama bununla birlikte olur da birisi programda psikolojik üstünlüğü elde ederse ve diğerinin yanıtlamakta zorlanacağı çekeceği bir yerden sıkıştırırsa bu olasılık da her zaman karşımızda duruyor. Ama programa giderken en baştan şu şeyin altını çizmek gerektiğinin ihtiyacını hissediyorum. İsmail Küçükkaya’nın moderatörlüğü. Elbette ki çok önemli bir medyada çok önemli bir görevi var.

Toplumun bir çok kesiminin de saygı duyduğu bir gazeteci ve ben onu her izlediğimde gazeteciliğe dair heyacanını izlemeye doyamıyorum çünkü haber anlatışı yeni bir şey geldiğinde onu paylaşması mesleğine dair heyacanı beni yakalıyor bir seyirci olarak. Meslek birikimine de mesleki heyacanına da saygı duyan biriyim. Ama bununla birlikte bir şeyi daha yanına eklemek gerekiyor. İsmail Küçükkaya ağırlıklı olarak AK Parti muhalefeti bloğunun takip ettiği bir gazeteci. Daha fazla onların izlediği gazeteci ve bir programcı. Bu nedenle ben bu durumu AK Parti adayı Binali Yıldırım lehine bir durum olduğunu düşünüyorum çünkü siz karşıtınızın size karşı olan birinin karşısında bir iddia ortaya koyduğunuz zaman iddialarınız kendi kitlenizde daha da güçleniyor ve kendi kitleniz sizi o an daha çok izlemek istiyor. Şimdi iki örnek vereceğim: Bir tanesi, örneğin Ekrem İmamoğlu Nagehan Alçı karşısında ne söylese kendi kitlesindeki etkisi çok daha yüksek olacak. Aynı şey Binali bey içinde geçerli. Diğer taraftan Ekrem İmamoğlu Halk TV’ye çıktığında mı daha çok izleniyor? Yoksa AK Parti’ye yakın gazetecilerin karşısına çıktığında mı izleniyor? sorusuna cevap aradığımızda, ikincisini daha çok izliyor. Binali Yıldırım’ın kendi kitlesindeki izlenme oranı da artıracaktır. 

AK PARTİ SEÇMENİNDE BİR ŞOK ETKİSİ YARATARAK SANDIĞA GÖTÜRMEK İSTİYOR

Peki niye bunu tercih ediyor AK Parti? Çünkü temel sorunu şu: kendi kitlesini tam olarak sandığa taşıyabilse kazanmaya yakın. Ama götüremiyor. Götürmesi için de bu tür şok etkilerine ihtiyacı var. O nedenle dikkat ederseniz önce yine bir sayın gazeteci olan Uğur Dündar’ı önerdiler, o geri çekilince anlıyoruz ki Fatih Portakal’ı önermişler, o da kabul etmeyince İsmail Küçükkaya’yı tercih etmişler. Bu ısrar neden? İşte tam da az önce anlattıklarımdan dolayı.

Seçiniz...

Etiketler ak parti ertan aksoy