Anayasa Mahkemesi’nden kritik FETÖ kararı

Anayasa Mahkemesi’nden kritik FETÖ kararı
Güncelleme:

Anayasa Mahkemesi, Üsteğmen M.G.'nin tutuklanmasının hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edildiğine ilişkin başvurusunu karara bağladı. Üsteğmen'e 40 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verildi.

Sözleşmeli Üsteğmen M.G., Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından,FETÖ/ PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında,  tanık ifadesi üzerine silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 13 Aralık 2017 günü gözaltına alındı.

BERAAT ETTİ

Mahkeme 11 Mayıs 2018 günü tahliye, 22 Aralık 2020’de yapılan duruşmada da beraat kararı verdi. Savcılık beraate istinaf mahkemesinde itiraz etti ancak sonuç çıkmadı.

SÖZLEŞMESİ YENİLENMEDİ

Üsteğmen tahliye ve beraat kararlarına rağmen, 14 Mayıs 2018 günü soruşturma nedeniyle açığa alındı. Sözleşmesinin yenilenmesi talebi ise 8 Eylül 2020’de reddedildi.

OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ

Üsteğmen’in 25 Nisan 2018’de Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuru 11 Şubat 2021 günü karara bağlandı. Bugünkü Resmi Gazete’de yayımlanan kararda hüküm şöyle açıklandı:

Tutuklanmanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna oybirliğiyle, 
Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkın ihlal edildiğine Kadir Özkaya ve Basri Bağcı’nın karşıoyu ve oyçokluğuyla,
Başvurucuya 40 bin TL manevi tazminat ödenmesine, tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine,
Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığı’na ve bilgi için Trabzon 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verildi.

TANIK ANLATIMLARINA İLİŞKİN YENİ TUTUM

Yüksek Mahkeme karar metninde şu değerlendirmeye de vurgu yaptı:

“Anayasa Mahkemesi yakın zamanda verdiği bazı kararlarında, tanık anlatımlarının kişinin örgütsel bağlantısına veya hangi örgütsel eylemlerde bulunduğuna ya da başvurucunun örgütsel konumuna ilişkin herhangi bir vaka veya olguya dayanmaması dolayısıyla kişisel kanaatin açıklanması niteliğinde olduğu, bu anlamda yargı makamlarının denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulamasına ya da çürütmesine imkan vermediği gerekçesiyle kuvvetli suç belirtisi olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır.”