Emekli Bordo Bereli açıkladı !

Emekli Bordo Bereli açıkladı !

Emekli bordo bereli güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, Türkiye’nin IŞİD’le mücadelesine ilişkin açıklama yaptı.

Emekli bordo bereli güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, Türkiye’nin IŞİD’le mücadeleye girmek zorunda olduğunun kaçamayacağı bir gerçek olduğunu belirterek, bu mücadeleyi felsefe ve kavramlarındaki doğruluk ve isabetle yapmak zorunda olduğunu söyledi. Ağar, mücadelenin felsefesinde ve kavramlarda yapılacak hataların sadece IŞİD’in ekmeğine yağ sürmeyeceğini, aynı zamanda pek çok başkentte şampanyaların patlatılmasına da neden olacağını kaydetti.

18 Ocak’tan bugüne kadar Kilis’i hedef alan Katyuşa ve havan saldırıları nedeniyle aralarında çocukların ve kadınların da olduğu 17 kişi hayatını kaybederken, 88 kişi yaralandı. 24 Nisan 2016 tarihinde ikisi sabah, üçü akşam saatlerinde olmak üzere Kilis’e atılan 5 Katyuşa roketi nedeniyle bir kişi hayatını kaybetti, aralarında Suriyeli sığınmacılarından da bulunduğu 26 kişi ise yaralandı. Böylece 18 Ocak’tan bugüne Kilis’e atılan Katyuşa ve havan mermisi sayısı 50’ye ulaştı. 
 
82, 132 ve 310 mm çapındaki çok namlulu roketatar olan ve "Stalin'in Islığı" diye de anılan Katyuşa roketinin başta IŞİD olmak üzere Irak ve Suriye'de faaliyet gösteren terör örgütleri tarafından da kullanıldığını belirten emekli bordo bereli güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, bu örgütlerin elinde genellikle araçlara monteli 82 mm'lik olanların bulunduğunu, roketlerin sadece çok namlulu rampalar üzerinden değil, el yapımı lançerler üzerinden de atıldığını söyledi.
 
“IŞİD ARTIK TÜRKİYE’YE KARŞI SİSTEMATİK BİR SALDIRI ANLAYIŞI İÇİNDE”
 
Yaşanan saldırılarda son 15 günlük dilimde ciddi bir artışın söz konusu olduğunun altını çizen ve konuyu çok önemli hale getiren bir diğer önemli boyutun da bu olayların 19 Nisan’da Başika’da TSK unsurlarına karşı IŞİD’in gerçekleştirdiği güdümlü tanksavar füzesi saldırısıyla eş zamanlı yaşanıyor olması olduğunu kaydeden Ağar, “2014 Haziran’ında Musul’u ele geçirmesiyle vahşet ve dehşette sınır tanımayan IŞİD’in Türkiye’yi hedef alan saldırılarında aylarla ölçülen zaman aralıkları söz konusuydu. En azından yakın zamana kadar. Son 15 gündür bu periyot bozuldu. IŞİD’in neredeyse günbegün Kilis’e gerçekleştirdiği Katyuşa saldırıları ve 19 Nisan’da Musul-Başika’daki ileri harekat üssümüze bağlı zırhlı unsurlara karşı kornet tipi antitank füzesi ile gerçekleştirdiği saldırı farklı bir sürece işaret etmeye başladı. IŞİD sahada ürettiği bu saldırılarla artık Türkiye’ye karşı sistematik bir saldırı anlayışı içinde olduğunu gösteriyor” dedi.
 
IŞİD’in Kilis ve Başika saldırılarına bakarak Türkiye’ye yönelik teröründe bir çeşitlilik, hatta bir değişim ürettiğini belirten Abdullah Ağar, geçmişte başta canlı bombalar olmak üzere Türkiye’de uyguladığı eylem, saldırı ya da suikastlarda daha çok Irak ve Suriye’de mücadele ettiği güç ve ülkelerin bağlısı, uzantısı, destekçisi ya da işbirlikçisi gibi neden ve gerekçelerle dozaj, tepki, hedef belirleyen ve buna bağlı terör üreten IŞİD’in artık sahadan ve doğrudan Türk ordusunu ve Türk halkını hedef alan saldırılar yaptığını söyledi. Geçmiş dönemde ürettiği küresel ve bölgesel terör, hoyrat sınır geçişleri ve asimetrik seçicilikle Türkiye’nin teröre ve IŞİD’e destek verdiği algısına katkı sağlayan ve bu şekilde Türkiye’yi IŞİD’le mücadele koalisyonuna dahil olmaya resmen zorlayan IŞİD’in bir yandan Türkiye’de gerçekleştirdiği canlı bomba eylemlerini ısrarla üstlenmeyerek gri alanların oluşmasına neden olurken, bir yandan da bu eylemlerin merkezi irade ve aklının bir kararı olmadığı ve olmayabileceği algısını da üremeye çalıştığının altını çizen Ağar, “Ancak son 15 gündür IŞİD, yaptıklarıyla su götürmez bir tercihin ve gerçeğin içinde olduğunu gösterdi. Artık sahada IŞİD’in Türkiye ile taktik alanlarda da mücadeleye başladığına dair ispatlar söz konusu. Bununla birlikte bu noktada bu tahrikin kapsam ve şümulünün genişleyebileceğini de ayrıca öngörmek gerekiyor. Saldırı metotlarında ve yoğunluğunda yaşanacak artışlar, Türkiye’yi astarı yüzünden pahalıya gelecek yeni bir oldubittiye zorlarken, ilgi ve etki alanlarına erişmede yaşadığı kısıtlamalar nedeniyle inisiyatif üretmekte zorlanacağı bir çaresizliğin de amaçlanması söz konusu. Bir yandan Türkiye, IŞİD ve YPG üzerinden 'gel gel' eden, göz eden, naz eden ağlarını örmüş bir örümcek kumpanyasıyla karşı karşıyayken, bir yandan da bir şey yapmasa, yapamasa bekasını zehirleyecek bütün akreplerin yaşamasına ve gün gelip ülkesini sokmasına izin vermiş olacak. Ve bu örümcekler sadece IŞİD ve PKK’dan ibaret değil. Ve tabii sorun sadece bundan ibaret değil. Maymuncukları üreten aparatlar ve bu aparatları kullanan iradeler asıl sorun” diye konuştu.
 
Cari durum açısından IŞİD’in Türkiye’ye karşı gerçekleştirdiği eş zamanlı bu saldırıları anlamak için Suriye’de Kilis’in hemen doğusundaki Çobanbey’de yakın zamanda yaşanan ve bir şekilde devam eden çatışmaları, bu çatışmaların neden ve nasıllarını sebep göstermenin mümkün olduğunu kaydeden Ağar, “Ancak taktik alanda ve zamanda yaşanan bu çatışmalardan stratejik bir kırılma çıkarsamak ya da oldukça iddialı cümleler kurmak, oldukça sığ bir analize işaret ediyor. IŞİD, en başından beri tekfir ve mücadele ettiği muhaliflerle Çobanbey’de maça çıktığı için Türkiye’ye saldırır mı, hem de attığı bir sopa ve kazandığı bir maç üzerinden? Önce Suriye Çobanbey’de ne olduğuna kısaca bakalım; Ahrar’u Şam, Feylak’u Şam, Sultan Murat ve Muhtasam Tugayları adındaki muhalifler koalisyon uçaklarının hava desteğiyle 7 Nisan’da Çobanbey’i IŞİD’in elinden aldı. Bunun üzerine IŞİD karşı saldırı başlattı. Zamanda ve alanda kademelenmiş bomba yüklü araçlar ve intihar bombacıları eşliğinde başlattığı bir dizi saldırı sonucunda çok değil 4 gün sonra yani 11 Nisan’da Çobanbey’i tekrar ele geçirdi. Saldırılara IŞİD’in güçlü operatif aklı ve planlaması ile sahada uyguladığı başarılı manevralar damga vurdu. IŞİD hedef aldığı muhalifleri önce ikiye böldü. Çobanbey içinde kalan muhalifleri büyük ölçüde imha ederken, dışarıda kalanlara da ciddi zayiat verdirdi. Sadece Çobanbey’i değil Kasacık, Humus, Sefir, Karagöz, Ahmar köyleri ile Şahin Çiftlikleri bölgesini de ele geçirdi. Günce içinde Batal ve Şair tepelerinde çatışmaların sürdüğü ifade edildi” şeklinde konuştu.
 
“KOALİSYONUN ETKİNLİĞİNDE TÜRKİYE’NİN ÜRETTİĞİ BU ÖNEMLİ ROLÜ BIRAKIN BİLMEYİ, EN DERİNDEN YAŞAYAN IŞİD’İN TÜRKİYE’Yİ HEDEF TUTMASI DEĞİL, TUTMAMASI ANORMAL OLURDU”
 
  11 Nisan’dan 25 Nisan’a kadar aradan iki hafta geçtiği halde IŞİD'in can kaybı, gelecek kaygısı, korku, dehşet, kamuya karşı güvensizlik, memnuniyetsizlik ve provoke edilebilecek bir ortama neden olan Kilis saldırılarına 24 Nisan itibari ile devam ettiğini söyleyen Ağar, “Başika’daki zırhlı unsurlarımıza karşı gerçekleştirdiği güdümlü tanksavar saldırısı da bunlara eklenince durumu sadece Çobanbey’de gelişen süreç ile açıklamaya çalışmak imkansız hale geldi. Bir, orta, güney ve batı Suriye’deki mevzilerinin önemli bir kısmını Rusya-İran-Hizbullah-ithal Şii milis destekli Suriye ordusuna kaptıran IŞİD’in operatif ve taktik alanlarda nefes almakta zorlandığı görülüyor. Özellikle Humus kırsalındaki Quryeteyn ile Palmira hattını Suriye ordusuna kaptıran IŞİD için Suriye’de Rakka ve Deyrezzur’un stratejik kuşatma tehlikesi baş gösterdi. Diğer yandan Irak’ta Hit’i kaybetmesi, Mahmur’dan Geyyare’ye yapılan Fetih harekatı, Felluce kuşatması ve nihayet daralan alanlarıyla Musul ablukası IŞİD’i geriyor. Öte yandan Şam, Halep, Dera gibi batı-orta Suriye’de varlık üreten güçleriyle yaptığı karşılıklı geçiş ve irtibatlar çok zorlaştı. Bu alanlarda ürettiği inisiyatif ve denge, muhaliflerin Çobanbey saldırıları ile bozuldu. IŞİD buna çok kuvvetli bir saldırıyla karşılık vererek geri alsa da Çobanbey’e saldıranların Türkiye’ye yakınlığıyla bilinen Ahrar’u Şam, Feylak’u Şam, Sultan Murat ve Muhtasam Tugayları olduğunu çok iyi biliyordu. İki; bir diğer önemli konu ise IŞİD’in varlık, moral ve refah üretmesine neden olan alanların zaman içinde Türkiye tarafından daraltılmasıdır. IŞİD varlığıyla ilgili zirve noktayı aştığından ve aşağıya doğru inişe geçtiğinden beri Türkiye’ye diş gıcırdattığı, hatta tırmalamak için zaman zaman hırslandığı görülmelidir. IŞID’in varlığıyla ilgili en önemli can damarlarından biri de çatışma alanlarına dışarıdan sağladığı akıştır. Yakın zamana kadar aylık ortalama bin-bin 100 elemanını kaybeden IŞİD, bu kayıpların büyük bir kısmını Irak ve Suriye dışından gelenlerle dengelemeyi başarmıştır. Böyle olunca Türkiye sınırını, geçişleri sıktıkça IŞİD de doğal olarak misilleme ile karşılık ve mesaj vermektedir. Verilen bu mesajın sadece Başika ve Kilis ile sınırlı kalmayabileceğini öngörmek, stratejik akıl ve tedbirler açısından önem ve anlam taşır. Sınır geçişlerinde IŞİD, Türkiye’ye sürekli adam kaptırmasına rağmen Türkiye sınırını bir şekilde kullanmak zorundadır. Gerilimin ana noktalarından biri budur. Ayrıca IŞİD aracılar üzerinden elde ettiği kazanımlarını kaybetmemek için Türkiye’ye yakın Suriye alanlarındaki kontrolünü kaybetmemek zorundadır. Varlığını ve mücadelesini doğrudan ilgilendiren ve etkileyen demografik, ekonomik, coğrafi, askeri kayıp ve kazanımlar Türkiye’nin sınırı sıkmasıyla doğrudan ilgilidir. Üç; Türkiye’nin IŞİD’le mücadele koalisyonuna verdiği destek ve üslerini açması. Koalisyonun etkinliğinde Türkiye’nin ürettiği bu önemli rolü bırakın bilmeyi, en derinden yaşayan IŞİD’in Türkiye’yi hedef tutması değil, tutmaması anormal olurdu” ifadelerini kullandı.
 
“TÜRKİYE IŞİD’LE MÜCADELEYİ TÜRKİYE DIŞINDA YAPMAZSA, MÜCADELEYİ KENDİ TOPRAKLARINDA KABULLENMEK GİBİ BİR RİSKLE KARŞI KARŞIYA KALACAK”
 
Zaman hassasiyetli hava akınlarının (Time Sensetive Air Attack) müdahale süresinin İncirlik öncesinde ortalama 3 saat olduğunu hatırlatan ve İncirlik’in koalisyona açılmasının bu süreyi ortalama 15 dakikaya düşürdüğünü kaydeden Ağar, “Diyarbakır için ise bu süre daha aşağılarda. Son derece esnek, hareketli bir konsept üretmiş ve mobilize terör üreterek başarı kazanmış ve hayatta kalmış IŞİD için tespit edilen sızma, sıyrılma ve eylemleri sırasında 3 saat ortalıkta gözükmeyen av/bombardıman uçaklarının 15 dakikada tepesinde bitmesi IŞİD’i fena halde sinirlendiriyor olmalı. Sorun, IŞİD’in daha ortadan kaybolmadan gömülmesine imkan sağlayan İncirlik’in Patagonya’da olmadığını bilmesidir” açıklamasında bulundu.
 
IŞİD’le mücadele eden güçlere özellikle IŞİD’in ‘Peşşeytan’ dediği Peşmergelere ile ‘Sahavat’ dediği Sünni milislere, Haşdiş Vatani’ye verilen eğitim ve destekleri hatırlatan Ağar, “Irak ve Suriye’de sopa üstüne sopa yiyen, terkisine nişadır sürülmüş beygir gibi can havliyle bir o yana bir bu yana koşturan IŞİD’i yerli yersiz tahrik etmek sanırım yapılacak en büyük hatalardan biri” dedi. Ağar, en büyük sıkıntıların IŞİD’i okuyamamak, IŞİD’in ektiği düşmanlık tohumlarını görememek, IŞİD’in felsefesini ve kavramlarını boşa çıkartamamada olduğunu söyledi.
 
IŞİD’in Türkiye’nin kendisiyle çok daha etkin mücadele ve müdahale etmesi, operasyonel davranması, sıcak takip, meşru müdafaa, angajman kuralları gibi gerekçelerle Suriye ve Irak’taki istikrarsızlığa dahil olmasına yol açacak bir saldırı sistematiği benimsediğinin altını çizen Ağar, “Böylece Türkiye çözümün değil sorunun bir parçası olacak. IŞİD’in Yemen’de tetiklediğine benzer bir şekilde devletler arası bir savaşın peşinde olduğunu öngörmek de mümkün, mezhebi kırılma üzerinden Suriye Irak ve İran’la Türkiye arasında bir başka maç çıkarmak istemesi de. Modellemede elbette güç ve meşruiyetlerini kaybeden Türkiye’ye baskı ve müdahaleler de var. Ve neden IŞİD, Türkiye’ye karşı gerçekleştirdiği terör saldırı ve eylemlerinde seçici davranıyor? Bir başka acı gerçek de şu; Türkiye IŞİD’le mücadeleyi Türkiye dışında yapmazsa, mücadeleyi kendi topraklarında kabullenmek gibi bir riskle karşı karşıya kalacak. Türkiye’nin IŞİD’le mücadeleye girmek zorunda olduğu, kaçamayacağı bir gerçek. Hem de bu mücadeleyi felsefe ve kavramlarındaki doğruluk ve isabetle yapmak zorunda. Mücadelenin felsefesinde ve kavramlarda yapılan hatalar sadece IŞİD’in ekmeğine yağ sürmeyecek, aynı zamanda pek çok başkentte şampanyaların patlatılmasına da neden olacak. IŞİD’in bugün ektiği düşmanlık tohumları
gelecekte IŞİD’ten çok daha tehlikeli biçimlerde yeşerecek ve her yeri saracak. Aynı PKK’nın seksenli yılların sonu ve doksanlı yılların başında köy ve mezra katliamları üzerinden ektiği düşmanlık tohumları gibi. Kasabının bıçağını yalayan kurbanlar, yarın bugünden çok daha fazla olacak” dedi.
 
Ağar, Türkiye açısından bir başka riski de şu ifadelerle açıkladı: 
 
“Türkiye gerek Musul’un kurtarılmasında, gerekse Suriye’de IŞİD ile fiili mücadeleye dahil olduğunda 'terörist’ ilan ettiği KCK-PKK uzantısı YPG (Suriye) ve HPG-YPŞ (Irak) ile beraber hareket etmeye, hatta müttefik olmaya zorlanacak. Bunu yapmasa inisiyatif kaybedecek. Bugün Musul Harekatı için Irak’ta faaliyet gösteren KCK-PKK uzantılarının legal bir güç görüntüsü verdiği, Irak merkezi hükümetinden dönem dönem maaş aldığı, silah almak ve meşruiyet kazanmak için görüşmeler yaptığı ve Musul harekatına katılmak için altyapı oluşturduğu ve desteklendiği bir gerçek.”
 
IŞİD’in ya da IŞİD’i güdüleyen iradelerin istedikleri yer, zaman ve biçimde oyuna dahil olmamak gerektiğini belirten güvenlik uzmanı Ağar, “Türkiye ‘sabır, doğru yer, zaman ve biçimde kullanıldığında en ölümcül silahtır’ aklını taşıyan bir ülke. Akıldan, cesaretten, haklılıktan ve eylemden oluşan kararlı bir yol bulacaktır” diye konuştu.