En iyi 10 tecavüz sahnesi

En iyi 10 tecavüz sahnesi

Sinema tarihinin en iyi 10 tecavüz sahnesi seçildi.

Daha çok bir filmin sansürle mücadelesinde öne çıksa da ‘tecavüz’ meselesi aynı zamanda o eserin anlamı ve cesareti açısından kilit bir konuma yerleşir çoğu zaman. Bu sebeple de konunun makus talihini yenmesi kolay olmamıştır. Öyle ki sürekli ‘istismar öğesi’ adı altında anılır. İşte sanat dalında bu kadar anahtar bir rolü olan bu kavramın ışığında sinema tarihinin en iyi 10 tecavüz sahnesini seçmek istedim

Sinema tarihinde sansür meselesinin ana kaynağı seks ve şiddettir. Bunların içinde en birincil rol ise ‘tecavüz’ meselesine aittir aslında. Ancak sinema kaynaklarına baktığımızda, aslında tecavüz sahnelerinin son derece anlamlı kullanıldığını da görürüz. Kavramın bazı zamanlarda başka bir şeyi temsil eden sembolik değerleri olduğunu, bazı zamanlarda ise istismar malzemesine dönüştürüldüğü görülebilir.

Elbette ‘şiddet uygulama’yı eleştirmek için kullanıldıklarına da çokça rastlamak mümkündür ‘tecavüz sahneleri’nin. İşte bu onluk seçki de sadece o kavram ışığında değil de farklı alanlarda dikkat çeken anlardan oluşuyor. Elbette ayıklanması zor olsa da 10’a indirebildiğim ‘tecavüz sahneleri’nin listesine aşağıdan ulaşabilirsiniz:

1-Dönüş Yok (Irréversible) (2001)

Belki de sinema tarihinin en alegorik (farklı anlamlar ifade eden) tecavüz sahnelerinden biri. Fransa’nın üst sınıfına mensup Monica Bellucci’nin karakterinin, alt kültürden bir adamın tacizine uğraması, kırmızı ışıkları öne çıkaran karanlık bir tünelin içindeki haliyle sınıfsal çatışmanın sembolik bir temsilini oluşturuyor. En önemlisi de Bellucci gibi seksiliğiyle ve güzelliğiyle tavan yapmış bir ismin bu cesur hareketi... Gaspar Noé ismi de böylesi şeylerle ‘yenilikçi’ ve ‘çığır açıcı’ oluyor zaten! Fransız sinemasının 2000’lerdeki en iyi filmlerinden biri karşımızdaki onu da ekleyelim.

2- Köpekler (Straw Dogs) (1971)

Aile kavramı hiç böylesine ‘şiddetli’ce eleştirilmemişti! Sam Peckinpah’ın (ki kendisi şiddete yaklaşımıyla çığır açan bir yönetmendir) filmi klasikleşen ‘Amerika’nın Güneyi’nde saldırıya uğrayan aile’ gerilimlerinin ilklerinden. Bu sahne de Dustin Hoffman’ın Susan George’un canlandırdığı eşinin tecavüze uğradığı anın üzerine gidiyor. Kadının yalnız kalması da, özellikle önem arz ediyor bu noktada. Peckinpah, bu anı paralel kurgu ile verip Hoffman’ın atış talimini de göstererek durumun ‘şiddet’ini, ‘başıboş’luğunu ve ‘vahim’liğini daha iyi ortaya koyuyor. Onun ustalıklı yönetmenliği zaten sahnenin gücünü yükselten esas faktör...

3-Karabasan (Entity) (1981)

Sidney J. Furie’nin bu korku başyapıtı, paranormal bir olayla ilgili olunca, tecavüz eden de ister istemez o görünmeyen varlık... Lafın özü Barbara Hershey’in canlandırdığı ana karakter, sürekli görünmeyen bir ‘şey’in, paranormal bir gücün tecavüzüne uğruyor burada. En önemlisi de bunlardan psikolojik baskıyı ilk yaratanı elbette. Hershey’nin evinin rahatlığında yatarken ‘dışarıdan bir güç’ün saldırısına uğradığı o korkutucu an...

4-Kurtuluş (Deliverance) (1972)

Tipik bir 70’ler Amerika’sı filmi daha. Teksas Katliamı (“Texas Chain Saw Massacre”, 1974) ile de yakından akraba... Amerika’nın güneyindeki bir bölgeye avlanmaya gelen bir grup arkadaşın, beklenmedik birkaç yerliyle çatışmasını ele alıyor. Çatışmanın sebebi de onlardan birinin bilinçaltında ‘Yöremize gelirken bize sordunuz mu?’ sorusuyla şehirli adama tecavüz etmesi... Hem de erkek erkeğe... Yine ‘Güneyli ya da ilkel adam, gelişmiş adamı tehdit ediyor’ meselesi yani... John Boorman imzalı yapıt, üç dalda Oscar adayı olmuştu.

5-The Beast (La Bete) (1975)

Aristokrat bir Fransız ailesinin yaşadığı sarayın yanındaki ormanda ikamet eden ve tam olarak ne olduğu belli olmayan bir ‘hayvan’ın Freudyen (psikolojik) bir dışavurumu temsil ettiği, kültleşmiş bir yapıt. Sahnemiz de o ailenin kızına saldıran ve cinsel organı siyah ve büyük olan bu yaratıkla ilgili daha çok. Zira bu saldırma anında kıza tecavüz edemeyen yaratık, ona rüyasında yapıyor yapacağını! Hem de fazlasıyla istismar edici bir sahneyle… Kült filmlerin Polonyalı yönetmeni olan, ünlü Walerian Borowcyzk’in en çok bilinen eseri...

6-Kika (1993)

İspanya’nın Tecavüzcü Coşkun’u olarak niteleyebileceğimiz bir adam, hapisten çıkınca ülkenin şöhretlerinden birinin yanında alır soluğu. Ünlü yönetmen Pedro Almodovar’ın fetiş oyuncularından Victoria Abril’in canlandırdığı bu karakterin evine girmesi de gündelikçi sevgilisi aracılığıyla olur. Tabii bu sahne Almodovar’ın absürd vizyonuyla ‘Bilmem kaç kere orgazm olma rekorum var’ mantığının ışığında tutkudan çok ‘yarışma olgusu’yla zirve yapmaya çalışır. Bu da eğlenceli anlar getirir elbette karşımıza. Zaten yönetmenin yine Abril’in canlandırdığı “Bağla Beni”sinde (“Atamé”, 1990) de tecavüze benzeyen bir sahne daha vardır. Ancak oyuncu orada hem Antonio Banderas ile ciddi anlamda cinsel tutku ile sarılır, hem de yönetmenin absürd veya alaycı vizyonuna katkı yapmaz. Bu sebeple de tercihim “Kika”daki sahne oldu.

7-The Doom Generation (1995)

Gregg Araki’nin ‘Tanrı’nın insana tecavüzü’ anlayışı ışığında kurduğu son sahne, bir hayli çarpıcıdır burada. Öyle ki kırmızı filtreyle bu anı resmeden bağımsız yönetmen, aslında üçlü bir seks sahnesi de dokur. Anı çok fazla göstermemek için de sürekli kararma açılma tekniğini benimsemiştir. Yola çıkan ve orada yanlarındaki kadına mı yoksa erkeğe mi aşık olacağına bir türlü karar veremeyen bir grup biseksüelin hikayesidir bu. Allah da cezalarını verir bir tecavüzle! Lafın özü bağımsız ruhlu eşcinsel yönetmen Araki’nin din ve sistemle ilgili dertlerini sert bir şekilde ortaya koyduğu filmlerdendir “The Doom Generation”.

8-Otomatik Portakal (A Clockwork Orange) (1971)

Aslında içerdiği şiddetle yıllar boyu sansürlenen bir yapıt karşımızdaki. Stanley Kubrick’in eserinde Malcolm McDowell’ın canlandırdığı Alex karakterinin sistemleşme sebebiyle işlediği şiddet, bir hayli dikkat çekmiştir. Bu sahne de onun ve ekibinin bir eve girip, orta yaşlardaki bir kadının elbiselerini yırttıktan sonra tecavüz edildiği anı resmeder. Sahnenin özellikle filmin sonraki bölümünde bir ‘intikam’a yol açması, üstüne dramatik bir işlev de yüklenmesini sağlar. Ancak şimdiden bakınca biraz az ‘cesur’ durur bu an. Buna karşın altındaki ‘sistem burjuvaziye tecavüz ediyor’ cümlesiyle gelen zekasını halen korumaktadır. Zaten şu sıralar düşünsel mantık halen devam ediyor. “Dönüş Yok” örneğinde görüldüğü gibi...

9-Ectasy (The Great Ecstasy of Robert Carmichael) (2006)

İngiltere’de yaşayan Robert, hayattan yabancılaşmış bir gençtir. Bunu da filmin geniş açıyla çekilmiş bembeyaz planları vasıtasıyla anlarız. Robert, bir süre sonra arkadaşlarıyla birlikte uyuşturucuyu fazla kaçırmaya başlar. Bunun sonucunda da son sahnede mutlu bir ailenin evine zorla girip, 30 yaşlarındaki anne karakterine defalarca kez tecavüz ederler. Ancak sıranın Robert’a geldiği an ve popo deliğine şişesi sokulan durum fazlasıyla ürkütücüdür. Muhafazakar aile yapısının yıkıldığı kesinleşmiştir artık! Bu zamana kadar filmin dingin temposunun sebebi de bu son sahnenin şiddet içeriğidir aslında...

10-Twentynine Palms (2003)

Fransız sinemasının son 15 yılının dikkat çeken yönetmenlerinden Bruno Dumont’un çok sevdiği minimalist kara film atmosferini ABD’nin güneyinde bir kasabaya uyarlıyor. Bir taraftan da yönetmenin olmazsa olmazı olan o bol seksli ilişkiler olgusunun da üzerine gidiyor. Tabii burada olay, çiftin kadın bireyinin orada haince tecavüze uğramasıyla birlikte kopuyor. O da bu ikilinin ilişkilerini olumsuz yönde değiştiriyor. Tabii güneyin ‘Derin Amerika’ mantığını açığa çıkartması da önemli... Öyle ki bu sayede 70’lerin “Kurtuluş” ve “Köpekler” gibi Amerikan filmlerine de selamlarını çakıyor Dumont.

Habertürk