Ertürk Akşun'dan Agafya

Ertürk Akşun'dan Agafya

Ertürk Akşun bu kitabında, Agafya ile Anton’un bu müthiş aşkını yalın ve şiirsel bir dille anlatıyor...

Rusya’da devrim yapan Bolşeviklerin karşısında tutunamayan Vrangel’in 70.000 mevcutlu ordusu gemilerle Boğaz’ı geçerek soluğu ta Gelibolu’da almıştır. Aynı zamanda, aynı nedenle ve aynı yolla on binlerce Beyaz Rus da İstanbul’a gelerek özellikle Pera’ya yerleşmiştir. Zaten kozmopolit bir şehir olan İstanbul, işgal kuvvetleri de göz önüne alındığında, artık tam bir hengâmenin içindedir.

Yıl 1920’dir. Anadolu’da, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde bir kurtuluş mücadelesi sürmektedir. Elbet İstanbul’da da kendini bu ölüm kalım mücadelesine adamış Topkapılı Cambaz Mehmet ve Fahri gibi yurtseverler de boş durmamaktadır. Ancak bu arada işbirlikçiler de üstlerine düşen ihanet görevini yerine getirmekte, casuslar dört bir yanda cirit atmaktadır. Yani İstanbul İstanbul olalı böyle bir curcuna yaşamamıştır.

Peki, İstanbul’a gelen Beyaz Ruslar umduklarını bulabilmişler midir? Daha doğrusu, yola çıkarken bir şey ummuşlar mıdır? Asla. Onların tek amacı Bolşeviklerin hışmından uzak durmaktır. Zaten İstanbul’dan ne umabilirlerdi ki, şehir kendi halkını zor besleyebilmektedir. Sefalet diz boyudur.

İşte bu koşullar altında, İstanbul’a gelen Beyaz Ruslar da yoksulluğa mahkûm olmuş, soylular varlıklarını kısa sürede tüketince, kontlar garsonluk, kontesler konsomatrislik gibi işleri yapmak zorunda kalmıştır.

Aşk her yerde, her zaman, her koşulda vardır. Bu on binlerin göçü de elbet beraberinde sayısız aşkı taşımıştır. Ancak bu aşklardan Odesa’da başlayıp İstanbul’da süren biri vardır ki onu anlatabilmek, böyle bir aşkı yüreğinde duyumsamış olmayı gerektirir.

Bu aşkın bir tarafı, Ruslara özgü gizemli güzelliğiyle Agafya, diğer tarafı kıvrak zekâsıyla İngiliz savaş muhabiri Anton’dur.

İşte Ertürk Akşun bu kitabında, Agafya ile Anton’un karmaşık ilişkiler ağı içinde göverip gelişen bu müthiş aşkını, ustaca kurgulayıp, yalın ve şiirsel bir dille bize anlatmıştır.