Kalbe giden yol mideden geçer

Kalbe giden yol mideden geçer

Uzmanlar kalp ve mide ağrısın karıştırılmaması konusunda uyarıyor.

Uzmanlar kalp ve mide ağrısının sıklıkla birbirine karıştırıldığını, kişinin ağrıyı hafife almayıp hemen acil servise başvurması gerektiğini belirtti.

AstraZeneca’nın katkılarıyla ilk toplantısı Eskişehir’de gerçekleştirilen Kalbe Giden Yol Mideden Geçer adlı toplantı serisinde her toplantıda biri Kardiyoloji, biri de Gastroenteroloji alanında uzman iki konuşmacı yer alıyor. 

Toplantılar, kardiyoloji alanında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Sadi Güleç ve Hacettepe Üniversitesi Nefroloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mustafa Arıcı, ile Gastroenteroloji alanında; Florence Nightingale Hastanesinden Prof. Dr. Cem Kalaycı ve Amerikan Hastanesinden Prof. Dr. Zeynel Mungan’ın katılımıyla gerçekleştiriliyor.

Gerçekleştirilecek 16 toplantı ile 15 ilde 1.500 aile hekimine benzer belirtiler gösterebilen kalp krizi ve mide rahatsızlıklarını ayırt etmenin yolları, tanı süresinin önemi ve güncel kılavuzlara göre önerilen kombine tedavi seçenekleri hakkında bilgiler aktarılıyor. 

“İlk akla gelen kalp olmalı”

İstanbul’da gerçekleştirilen Kalbe Giden Yol Mideden Geçer toplantısındaki sunumunda göğüs ağrısının toplumumuzda sıklıkla üşütme, gaz sancısı vb. sıkıntılar ile bağdaştırılarak hastaneye gitmenin geciktirildiğine vurgu yapan Prof. Dr. Sadi Güleç, “Kalp krizinde hastaneye ulaşma süresi hayati önem taşımaktadır. İlk bir saat içerisinde hastaneye ulaşan kalp krizi hastası en az zararla tedavi edilebiliyor. Oysa kalp hastalarının %25’i belirtileri dikkate almadığı için kaybediliyor. Krizden sonraki 6 saatte maalesef kalp kasının %80’i kaybedilebiliyor. Bu nedenle göğüs ağrısı hiçbir zaman hafife alınmamalı, mutlaka hekime başvurulmalıdır” dedi.

Hekimin ilk olarak söz konusu göğüs ağrısının kalp ile ilgili olup olmadığını belirlemesinin gerekliliğine değinen Prof. Dr. Güleç, hayati önem taşıyan acil önlem ve aksiyonlar hayata geçirildikten sonra orta ve uzun vadedeki riskleri azaltmak amacıyla öncelikle, kalp ve damar sistemini etkileyerek çoğu kalp rahatsızlığının gelişmesi için uygun koşulların oluşmasına neden olan en önemli faktörlerden hipertansiyonun kontrol altına alınması ve kan basıncı değerlerinin 140-90’ın altına düşürülmesi gerektiğini belirtti. Kalp krizi ve kalp yetersizliğinde kullanıldığında %35-40 azalma sağlayan Beta Bloker sınıfı ilaçların bu hastalıklarda uygun koşul sağlanır sağlanmaz başlanmasının faydalarını anlatan Prof. Dr. Güleç, bu ilaçların tansiyon hastalarında da önemli fayda sağladığını özellikle dirençli hipertansiyon ile stres ve anksiyetenin eşlik ettiği yüksek tansiyon durumlarında öncelikle tercih edilmesi gereken antihipertansif grubu olduklarını söyledi. Prof. Dr. Güleç, böbrek ve karaciğer fonksiyon takibi gerektirmeyen Beta Blokerler aynı zamanda KOAH ve diyabet hastalarında da güvenle kullanılabildiği için aile hekimlerinin de ilk tercihi olabilir” dedi.

Endoskopi ilk seçenek değil!

Mide kaynaklı ağrıların kalp ağrısı ile çok benzer ağrılar olduğunu söyleyerek sunumuna başlayan Prof. Dr. Cem Kalaycı, “Her iki ağrı da dil altı kullanımı ile geçer bu nedenle teşhis için ileri tetkikler gerekir” dedi. Hastaneye kalp krizi endişesi ile başvuran 28 hastadan %36’sının reflü tanısı aldığını belirten Prof. Dr. Kalaycı, reflü ağrılarının yutkunma ve duruş değişikliği ile arttığının, anti-asit tedavilerle azaldığının ve kalp rahatsızlıklarında olduğu gibi egzersiz ile artmadığının da altını çizdi. Gece ağrı ile uyanma, stresle birlikte artma ve yemeklerden sonra sık görülme özelliklerinin de kalp bozukluğu belirtileri ile çok benzer olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kalaycı, “Bu nedenle öncelikle gerekli tetkikler ile kalp hastalığı ihtimali elenmeli, ardından Proton Pompa İnhibitörleri (yeni nesil asit baskılayıcı mide ilaçları) ile ağrının geçip geçmediğine bakılmalıdır. Proton Pompa İnhibitörü tedavisi ağrıyı geçiriyorsa hastamız çok yüksek ihtimalle reflüdür” dedi.

Gece uyandıran şiddetteki reflü ağrıları için ilaç tedavisinin yanı sıra yatak başını 15 cm. yükseltme -ama yastıkla değil, yatak başını kaldırarak- ve kilo vermenin de etkili olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kalaycı, yanma vb şikayet kontrolünü ortalama beş (5) günde sağlayan Proton Pompa İnhibitörlerinin 6 aylık tedavi süresinde %90 başarı sağladığını ve ilacın fayda etmediği durumlarda cerrahi müdahalenin de önerilmediğini çünkü cerrahi geçiren hastaların %60’ının yeniden ilaç kullanmak zorunda kaldığını da sözlerine ekledi. Endoskopinin ilk tanı seçeneği olarak algılanmasının da yanlış olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kalaycı, “Endoskopinin tanı başarı yüzdesi %50’dir. Reflü vakalarının %50’sinde ise kesin tanı için endoskopi işe yaramamaktadır” dedi.

Prof. Dr. Kalaycı, “Güncel tedavi kılavuzları reflü hastalarına rutin bir diyet veya yasaklı gıda listeleri önermiyor. Yeni reflü kılavuzuna göre gazlı içecekler reflüye yol açmadığı gibi sadece reflü kotrolü için tütün ve alkol tüketimini kesmek şart değildir” diyerek sözlerini tamamladı.