Akşener, Erdoğan'a böyle seslendi: ''Sen bostan korkuluğu musun?''

Akşener, Erdoğan'a böyle seslendi: ''Sen bostan korkuluğu musun?''
Güncelleme:

Partisinin Meclis Grup Toplantısı'nda konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Ankara'da uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş için Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Sen bostan korkuluğu musun" diyerek seslendi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında yaptığı açıklamada Sinan Ateş suikastı, ekonomik kriz ile birlikte artan enflasyon, ormanların talan edilmesi ve İsveç'te Kur'an-ı Kerim yakılması başta olmak üzere gündeme dair açıklamalarda bulundu. 

Meral Akşener'in açıklamalarının satır başları şöyle oldu:

Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’i yakmaya çalışarak değerlerimize saldıran bu vandallık, bu barbarlık, bu düşmanlık dünyanın hiçbir yerinde, fikir hürriyeti olarak, pazarlanamaz. Bu düpedüz bir nefret suçudur! Meselenin önemli bir yanı daha var: Türkiye’de hemen her kesim siyasetin her renk ve düşüncesi benzer bir şekilde bu eylemi reddediyor. Bu konuda, ülkemizdeki tüm toplumsal kesimler yekvücut olarak tepki gösteriyor.

Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten bir iktidar böyle ciddi bir konuda sadece eleştiriyle göstermelik tepkilerle yetinemez.  Siyaset üstü gördüğümüz bu tip konularda iktidarın, yapması gereken “dostlar alışverişte görsün” anlayışının ötesine geçmektir. Devleti yönetenler, bu sorumlulukla ve yetki sahibi olmanın, ciddiyetiyle hareket etmek, zorundadır Yani, esas hedef bu tip eylemlerin tekrarlanmasını, önlemek olmalıdır.

Ama maalesef Sayın Erdoğan ve arkadaşları, bu tarz konularda genellikle “Oh ne güzel! Seçim için malzeme çıktı…” diye, sevinmeyi tercih ediyorlar. İç politika için, siyasi rant devşirmeyi tercih ediyorlar. Bol bol gürültü çıkartmayı, ama iş icraata gelince, arazi olmayı tercih ediyorlar.

İsveç'te İYİ Parti gönüllülerimizle harekete geçtik. Cumartesi günü suç duyurusunda bulunacağız. Bu nefret suçuna yol verdiği için İsveç hükümetini yargıya şikayet edeceğiz. Bu haklı hukuk mücadelemizin nereye varacağını önümüzdeki süreçte göreceğiz. Tüm iç hukuk yolları tüketildikten sonra AİHM'e gideceğiz. İşte örnek yol budur.

30 Aralık cuma günü başkent Ankara'nın göbeğinde Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş'e aşağılık bir suikast gerçekleşti. Bu elim olaya Ateş ailesinin de isteğiyle siyaseti karıştırmak istemedim. Devletin devletliğini yargının da sorumluluğunu yapmasını bekledim.

Ancak 26 günün ardından görüyorum ki bu olay artık aileyi aşmış. Devlet nezdinde ciddiyetin kaybolduğunu bir kez daha gördük. Adım atan tek bir makam bile yok. Yazıklar olsun. Başkent'in göbeğinde aşağılık bir suikastla bir vatan evladına kıydılar. Ve şimdi de örtbas edilmeye çalışılıyor. Her zaman olduğu gibi bir katil dışarı da geziyor.

Sinan Ateş'in dayısı diyor ki yıllardır Cumhur İttifakı'nı destekleriz. Yeğenimin katilini bulun diyor Sayın Erdoğan. Katili bulmak devlet başkanı olarak görevin sayın Erdoğan görevin. Bizim bu rezalete susacağımızı çevrilmek istenen dümenleri görmeyeceğimizi düşünüyorsan çok yanılıyorsun. Bekledik ama şu andan itibaren susmayacağız unutturmayacağız. Gerçekler ortaya çıkana kadar bu olayın takipçisi olacağız.

Hani Dicle'nin kenarında, kurdun kaptığı koyun bile senin mesuliyetin altındaydı?... Madem öyle mesuliyet senin Sayın Erdoğan! Dicle’nin kenarında değil, başkentin göbeğinde, aşağılık bir suikastla, bir vatan evladına kıydılar! Üstelik bunu, herkesin gözü önünde yaptılar! Ve şimdi de devletin gücünü kullanarak gerçek failleri, örtbas etmeye çalışıyorlar! Sen bostan korkuluğu musun? Görevini yerine getir Erdoğan! 

Sayın Erdoğan! O hâlde, ben de sana soruyorum: Senin yönettiğini iddia ettiğin ama belli ki yönetemediğin bu devletin içinde, neler dönüyor? Söyler misin bu nasıl bir ciddiyetsizliktir? Bu nasıl bir yönetim boşluğudur? Bu nasıl bir lakaytlıktır?

Artık yolun sonu geldi. Sandık artık ufukta göründü. Şimdiden valizinizi toplamaya başlarsanız iyi edersiniz. Nebati Bakan, çıkıp 'Kasım’da enflasyonun, boynunu kırdık. Aralık'ta, belini kırdık. Şimdi devamı gelecek. Bundan sonra, enflasyonla mücadelede, en rahat alandayız' diyor. Palavranın bini bir para. Hem, enflasyonla mücadeleden söz ediyor hem de 'Türk Lirası'nı, değerli hale getirirseniz sanayi yavaşlar, işsizlik olur. Türk Lirası'nı değersiz hale getirirseniz ise, bunun tam tersi olur' diyor. Böyle bir saçmalık olabilir mi?

Muhteremler hem enflasyonla mücadeleyi hem de, Türk Lirası'nı, değersiz hale getirmeyi aynı anda hedefleyemezsiniz. Birinden birini, öncelemeniz gerekir. Eğer ki, Türk Lirası'nın, değersiz olmasını savunuyorsanız 'Yaşasın enflasyon' demeniz gerekir. Ki zaten siz, düpedüz bunu savunuyorsunuz."