Ekrem İmamoğlu: ''İstanbul'da ben kazandım, TBMM Başkanı Yıldırım kaybetti'

Ekrem İmamoğlu: ''İstanbul'da ben kazandım, TBMM Başkanı Yıldırım kaybetti'
Güncelleme:

İBB adayı Ekrem İmamoğlu, "Rakibim kendini TBMM Başkanı olarak adlandırdıktan sonra benim için seçim süreci bitmiştir. Artık kazandım diye bakıyorum." dedi.

Birgün gazetesinden Yaşar Aydın CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu ile adaylık sürecini ve hedeflerini konuştu.

Aydın söyleşiyi "İmamoğlu, zor bir işin altına girdiğinin farkında. Buna rağmen sakin ve kendinden emin bir görüntü veriyor. İlk etapta merak uyandırmayı başardığı bir gerçek. Ama karşısında 1994’ten bu yana şehri yöneten bir anlayış, Erdoğan ve devletin tüm imkânlarını arkasına almış olan Binali Yıldırım var." sözleri ile sundu.

İmamoğlu ile yapılan söyleşinin tamamı şöyle;

2009’da Beylikdüzü CHP ilçe başkanlığı, 2014’te belediye başkanlığı, şimdi de büyükşehir adaylığı. Siyasete adım atarken ne kadarı hedefinizdi?

Siyasette kariyer planı yapamazsınız. Kendinizden öte, sizinle aynı yolda yürüyen, hizmet ettiğinizi insanların size bir şeyleri layık görmesi ya da sizi yönlendirmesi lazım. Benimki zorlama ile, planla değil, organik bir kariyer süreci oldu. İlçe başkanlığına da davet edildim, sonrasında belediye başkanı olma noktasında halk ve örgütümüz bizi yönlendirdi. Büyükşehir belediye başkanlığı için de aynı şey yaşandı. Siyaseti bir gün içinde bırakılabilecekmiş gibi yapılması gereken bir görev olarak tanımlarım. Toplum size bir görev veriyor, insanlar süreç tayin ediyor, gerektiğinde bir günde de o görevi sizden alabiliyor. Bu bir meslek değil, görev olarak kabul ediyorum.

Büyükşehir adaylığı önerilince tereddüt yaşadınız mı?

Tereddüttüm olmadığı gibi, biraz da fazla sakinim. Tereddüt duymuyorum, çünkü yaptığınız işin ne olduğunu biliyorsanız, bilgiden faydalanmayı biliyorsanız, insanı sürecin işine katmayı biliyorsanız ve herkesi de kapsayıcı bir ruh haliniz varsa tereddüt duymanıza gerek yok. İstanbul insan kaynağı zengin bir il. Bilim, iş insanı, farklı meslek gruplarına kadar zengin bir insan kaynağı var. Siz yeter ki o insanları sürece katmayı bilin. Her konuda işin uzmanlarıyla süreci yürüttüğünüzde İstanbul’un çok güzel bir kent olacağının farkındayım.

İsminiz açıklanır açıklanmaz hemen harekete geçtiniz. Aralarında Erdoğan’ın da bulunduğu eski belediye başkanlarına ziyaret çok tartışıldı. Hamleler planlı mıydı?

Bu konuda da idmanımız var. Küçük bir kent gibi gözükse de Beylikdüzü’nü bir laboratuvar olarak düşünün. Orada kabul gören bir uygulamayı daha genelleştirebilirsiniz. Hem siyasal zeminde hem de belediye başkanlığında beş yıl müthiş bir deneyim. İnsanların beklentilerini biliyorum. Elbette ki bizim çantamızda bir İstanbul süreci vardı. Zihnim açık, araştırmalar yapan, ne olması gerektiği konusunda fikir üreten bir kişiyim. Sürecin hızla ilerlemesi de hem şahsım, hem de ekip arkadaşlarımın hazır olmasıyla ilgili.

 Ziyaretlere gelirsek, tepki de aldınız. Sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Diyalogdan kim zarar görmüş ki? İrtibat kurmaktan, yanlışı veya doğruyu görmekten, eksiğiyle fazlasıyla süreci anlamaktan kim zarar görmüş? Biz değil miyiz kutuplaşmadan şikâyet eden? En çok da biz sosyal demokrasiye inanan insanlar konuşmak zorunda olduğumuzu sıklıkla dile getiren kesim değil miyiz? Burada neyi aykırı buluyorlar anlamış değilim. Rakibimiz olan TBMM Başkanı’nın da aynı tarzı benimsemesi gerekirdi. Toplum birbirinden çok uzaklaştığı için bu davranışlar yadırganıyor ama ben bunu bu saate kadar yaptım ve hiçbir zaman da zararını görmedim, tam aksine faydasını gördüm.

Beylikdüzü bu ve benzeri çabalarla İstanbul’un en huzurlu ilçesi haline geldi. Bunu tüm İstanbul’da yapmamızın önünde hiçbir engel yok. Bir belediye başkanının çalamayacağı hiçbir kapı olamaz. Benim felsefem budur ve ziyaretlerin alt yapısı da burada yatıyor.

Kampanya sürecinde gerginliğin azalmasında faydası olacak mı?

Ben gideyim, kampanyanın ‘tansiyonu düşsün gibi’ bir amacım yok. Aslında tansiyonun düşeceği konusunda da çok umutlu değilim. Çünkü karşımızda her seçimde tansiyonu yüksek tutmayı alışkanlık haline getiren bir siyasi parti ve anlayış var. Onun için bu beklentiyle gitmedim. Ben doğru olan şeyi yaptım sadece. Ama tansiyonu yüksek de olsa alçak da olsa hepsine hazırım. İster tansiyon yüksek olsun ister alçak olsun biz işimize bakacağız. Bizim sesimizi dinleme çabasında olan 16 milyona yakın insan var İstanbul’da. Ben İstanbullu hemşerilerime seslenmeye devam edeceğim.

Karşınızda 1994 yılından bu yana şehri yöneten bir anlayış var. Nasıl bir kampanya ile süreci tersine çevirmeyi planlıyorsunuz?

Öncelikle şehri bu hale getiren anlayışı eleştireceğiz. Eleştiriler kişiler üzerine değil, olgular ve olaylar üzerine olacak. Zaten bir konuyu anlattığınızda kimin yaptığı belli. Milletimiz ne dediğinizi anlar, yeter ki anlatmayı bilin. Eleştiri ile sınırlı kalmayacağız. Kendimizi, projelerimizi anlatacağız. Amacımız bu kente ve insanına umut olmak. Şu an İstanbul’un tek ihtiyacı ümitli olmak. Ümidini kaybetmiş bir toplum var. Şehirde yaşayanların yüzde 60’ı ‘fırsatını bulsam kenti terk ederim’ diyor. Biz araştırmalar yapıyoruz 1.5 senedir. Bu araştırmalarda çok net bir şekilde mutsuz bir İstanbullu var. Ziyaretler yapıyorum. Güngören’e gittim. Güngören ilçesinde kişi başı yeşil alan 0.60 metre kare. Yani bir insanın ayakta dik duracağı kadar yeşil alanı yok. Bu insan mutlu olabilir mi? Bunun dünya standartlarındaki ölçeği en az 10 metre olmalı. Beylikdüzü’nde 9.5 metrekareye ulaştırdık. 25 yıldır yönetilen bir şehrin bugün 0.6 metrekarelik yeşil alan bandına sahip olması o kentin yöneticilerinin büyük bir yanlışı. O yüzden çok net altını çiziyorum bu kentin büyük bir değişime ve dönüşüme ihtiyacı var.

Birkaç seçimdir İstanbul’da oy oranları çok değişmiyor. Bu sefer seçmen tercihini neden değiştirecek? 

Tepkili bir genç grup var. Hiç oy kullanmamış, oy kullanmayı düşünmeyen bir gençlik. Biz onlara umut olacağız. 18-25 arasında okumayan mesleği olmayan ve çalışmayan genç sayısı İstanbul’da 350 bin oldu. Bu istatistiği duyup, tüyleri diken diken olmayan ve ‘buna çare bulacağım’ demeyen yönetici, bu kente yöneticilik yapmamalı. İşte bunlar bizim asıl konumuz olacak. O insanlar meslek edinmeli, edindiği meslek sayesinde iş bulmalı. Yerel yönetimler buna köprü olmalıdır.

Bir başka örnek; İstanbul’da 1 milyon 200 bine yakın 0-4 yaş arası çocuk var. İstatistikler üzerinden ihtiyaçları matematik üzerinden belirlemediğiniz zaman büyük projeler kavramı da değişiyor. Şimdi büyük proje ne? Bu çocuklarla mı ilgilenmek ya da kanal mı yapmak? Şimdi benim için en büyük proje bu 1 milyon 200 bin çocukla ilgilenmek.

 Öncelikleri değişecek o zaman…

Gayet tabii. Burada 1 milyon 200 bin çocukla nasıl ilgilenirsiniz? Düşündük mesela anne çocuğuyla hastaneye rahat gidebiliyor mu? Ya da anne çocuğunu kucağına alıp İstanbul’da rahat seyahat edebiliyor mu? Anne sosyalleşebiliyor mu? Dedik ki o zaman anneye çocuğu doğar doğmaz bir kart verelim. Hayatının dört yılında ücretsiz gezsin İstanbul’u. Bunun bir de kreş boyutu var. O sorunu çözmeliyiz. Özel ilgi gösterdiğimiz alanlar bunlar. Taşa toprağa değil, insana yatırım… Eğer siz insanla ilgilenmiyorsanız, İstanbul’u bu hale getirir, kaos yaşatırsınız.

 Beylikdüzü Belediyesi de AKP’nin elindeydi. Bu deneyimin faydası olacağını düşünüyor musunuz?

Siyasi refleksiyle, nüfus yapısıyla çok küçük farklarla Beylikdüzü kesinlikle İstanbul’un prototipi. Bizden önce AKP burayı on yıl yönetti. Biz insanları kucakladık, bir arada olmanın keyfini yaşadık. Her anı coşkulu bir şehir hayatı yarattık. İstanbul’un en büyük belediye kültür merkezinden tutun, kent içi parka kadar hayatı kaliteli yaşayacağınız unsurlar oluşturduk. Ama yönetime gelmeden bir şey yapmıştık. Değişebileceğine dair umudu güçlendirmiştik ve öyle kazandık. Bugün İstanbul için de yaşanan budur.

Ayrıca çok iyi çalışan il başkanlığımızın da varlığı işimizi kolaylaştırıyor. İl başkanı ile senkronize ve bilimsel tabanlı bir çalışma yürütüyoruz. Aklı ve bilimi kullanıyoruz. Bu bir kişisel seçim kazanma parodisi değil. Bu tarihi fırsatı partimizin değerlendirme ve umut olma süreci. Bu süreç içerisinde inşaların siyasi tercihleri değişiyor daha da değişecektir.

 Kampanya takvimi belli oldu mu?

Kısım kısım İstanbul halkına ne vaat ettiğimizi duyuruyor olacağız. Bununla birlikte kent için ne vaat ettiğimizi medya önünde, tüm İstanbulluya anlatacağımız bir tarih olacak. Bu Şubat ayının ilk haftasını geçmeyecek diye umut ediyorum. İlçe adaylarının belli olmasıyla adaylarımızla bütünleşen bir İstanbul tasarımını tartışacağız. Son 15 güre kadar İstanbulluya ne anlatacağımızı tasarlayan işlerle meşgul olacağız. Son 15 gün ise yoğunluklu biçimde insanların oy kullanmasını sağlamak ve tereddütsüz sandık gününde sıkıntı yaşanmayacağını insanlara hissettirmek için uğraş vereceğiz. Özellikle ilk defa oy kullanacak 700-800 bin gencin şimdiden bizi çok dikkatle izlediklerini düşünüyorum. İstanbul’un ihtiyacı olan heyecan ve umut da onlarda var. O duyguları beslendiğinizde sandığa gelip ‘ben de bu heyecana ortak olayım ben de bu sürecin kahramanı olayım’ diyecek milyonların olduğunu biliyorum.

 Mitingler mi, yüz yüze temas mı ağırlıklı olacak?

Yüz yüze temastan daha mutlu oluyorum. Böyle devam etmesini istiyorum. Benim gibi düşünmeyen insanlarla diyalog içinde olmayı buluşmayı daha çok isterim. Bu temasları mitinglerde yapamazsınız. Oralarda sadece taraftarlarınızla buluşursunuz. Mitinglerde farklı heyecan ortaya çıkar. Bu heyecan da sizi diğer kesimlerden uzaklaşır. Ben bunu sahada yaşadım. Bir esnafa gidip 5 saniyede çıkmanın ayıp olduğunu düşünenlerdenim. Toplum sizin dinlediğinizi, taleplerine kulak verdiğinizi hissetmeli. Şu anda kampanya da böyle ilerliyor.

 İsminizin açıklanmasından bu yana kamuoyu yoklamalarında bir değişim var mı?

Araştırmalar önümüze gelmeye başladı. Sahaya dönük en olgun süreç şimdi başlıyor. Ayın 20’sinden sonra daha net görmeye başlayacağız. Ama ben havadan gelişmeyi hissediyorum. Yoğun bir biçimde ilgi gösteriyorlar. İlgiden öte inanılmaz bir saygı var. Hem oy anlamında bize doğru bir dönüş var hem de yıllardır farklı adaylara ve partilere oy vermiş kitlelerin derin bir saygı duyduğunu görüyorum. Bu benim için müthiş bir şey. Yaptığım görevi ya da siyasi mücadeleyi kalp kazanmak olarak görürüm. Bin söz bin laf edersiniz bir insanın kalbini kazanamazsınız ama bir sözle bütün insanların kalbini kırarsınız. Oy alma hedeftir. Ama oyunu alamazsanız da gönlünü saygısını kazanırsınız yarında oyunu alırsınız.

 Meclis Başkanı ile yarışacaksınız? Bu durum artı bir zorluk yaratır mı?

Rakibim kendini TBMM Başkanı olarak adlandırdıktan sonra benim için seçim süreci bitmiştir. Artık kazandım diye bakıyorum. Çünkü, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı denilmesi çok değerlidir. Önemli bir kimliktir. Binali Bey Meclis Başkanı olarak yarışmayı uygun görmüş. Partimiz yasal, anayasal açıdan inceledi ve uygun olmadığını söyledi. Birçok hukukçu da aynı fikirde. Ama ben sadece şunu demekle yetineceğim 1 Nisan itibari ile çok sevdiği ve bırakmak istemediği koltukla baş başa kalacak. Bizim inancımız bu yönde.
 

Birgün