Erdoğan sitem etti: "Bu ne menem iştir"

Erdoğan sitem etti: "Bu ne menem iştir"

Erdoğan Türk-Arap Yükseköğretim Kongresi kapanış oturumda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam coğrafyasındaki sorunlarda dış etkilerin varlığına dikkati çekerek, " 'Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir' diyen sömürgecilerin neden olduğu tahribatı görmezden gelemeyiz. Tek kutsalı menfaat olanları, çizdikleri yapan sınırlarla yapay sorunlar üretenleri elbette eleştireceğiz. Kendi vatandaşları için hak gördükleri demokrasiyi bölge halkları için lüks görenlerin ikiyüzlülüklerini de ifşa edeceğiz." dedi.

Türk-Arap Yükseköğretim Kongresi Kapanış Oturumu ve Gala Yemeği'nde konuşan Erdoğan, misafirleri İstanbul'da ağırlamaktan memnuniyet duyduklarını, kongrenin, Türkiye'ye, millete, ve İslam dünyasına hayırlı olması temennisinde bulundu.

"Gala yemeği münasebetiyle böylesine mümtaz bir toplulukla bir arada olmaktan büyük bir memnuniyet duyduğumu özellikle ifade etmek istiyorum. Bu akşam bizleri bir araya getiren, tanışmamıza, muhabbet sofrasında bir araya gelmemizi sağlayan İstanbul Medeniyet Üniversitesine ve Arap Üniversiteler Birliğine teşekkür ediyorum" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, kongrenin düzenlenmesinde emeği, katkısı ve desteği olan tüm kurum, kuruluş ve şahısları kutladı.

İslam İşbirliği Teşkilatının (İİT) Dönem Başkanlığının Türkiye'ye geçtiğini hatırlatan Erdoğan, "Bundan sonra sizlerle çok daha farklı bu 2 yıl içerisinde müşterek bazı çalışmaları yapmamızın da mümkün olduğuna inanıyorum. Bu zirvenin akabinde gerçekleşen bu kongrenin bilhassa eğitim öğretim alanında iş birliğimizin gelişmesine katkıda bulunmasını diliyorum." dedi.

Erdoğan, bu yıl ikincisi düzenlenen kongrenin gelenekselleşmesini, daha geniş kitlelere ulaşmasını ve yeni katılımlarla güçlenerek önümüzdeki yıllarda da devam etmesini dileyerek, ortak coğrafya kadar ortak bir medeniyeti, ortak bir tarihi, ortak bir kültürü paylaştıklarını anlattı.

Recep Tayyip Erdoğan, şunları kaydetti:

"Ortak tarihimizde derin izler bırakmış Endülüs var, Bağdat var, Afrika'nın, Ortadoğu ve Asya'nın muhteşem medeniyetleri var. Ortak medeniyetlerimizde Kurtuba, Timbuktu, Fes, Şam, İstanbul, Sana, Kahire, İskenderiye, Buhara gibi merkez şehirler var. Bu şehirler sadece sınırları içinde yer aldıkları ülkelerin, milletlerin değil, aynı zamanda hepimizin, tüm ümmetin ortak şehirleridir. Bu şehirlerin her biri asırlar boyu İslam medeniyetinin cazibe merkezleri olmuş, kütüphaneler ve medreseler şehri olarak dünyanın her tarafından ilim yolcularını misafir etmiştir. 11. yüzyılda, yani Avrupa'nın Ortaçağ karanlığını yaşadığı bir dönemde, Kahire'de 75, Şam'da 51 ve Halep'te 44 medrese bulunuyordu. Nizamiye Medreseleri uzun dönem İslam medeniyetinin kalbi, zihni olmuş, Haçlı ve Moğol saldırıları karşısında Müslümanların ayakta kalmasını sağlamıştır. Döneminin en kaliteli yüksek öğretim kurumları olan bu medreselerde, dünyanın çok farklı bölgelerinden öğrenciler ve alimler eğitim alıyordu. Bu medreseler ilim hayatını yenileyip diri tutarken, medeniyet birikimimizin tüm insanlığa ulaştırılmasını da sağlamışlardır. 'İlim Çin'de de olsa alınız' Hadisi Şerifini kendilerine düstur edinen Müslümanlar sürekli olarak ilim ve hikmetin peşinden koşmuşlardır, sürekli araştırıcı ve arayıcı olmuşlardır. Bizim tarihimizde kalem hep kılıcın önündedir. Bugün tarihe ve insanlığa karşı sorumluluğunun gereğini yerine getiren her tarihçi, her bilim adamı şu gerçeği kabul etmektedir; İslam medeniyeti 8. yüzyıldan itibaren çok değerli bilimsel ve kültürel çalışmalar gerçekleştirmiş, bu çalışmalar 12. yüzyıldan itibaren Avrupa medeniyetini de önemli ölçüde beslemiştir. İslam medeniyetinin altın çağında sadece fetih, toprak kazanımı yoktur. Aynı zamanda bu çağ bilgiye yön verenlerin de Müslümanlar olduğu, İslam beldelerinin ilmin merkezi olduğu bir dönemdir.​"

Erdoğan, İslam medeniyetinin altın çağında sadece fetih ve toprak kazanımı olmadığını aktararak, bu çağın aynı zamanda bilgiye yön verenlerin de Müslümanlar olduğu, İslam beldelerinin ilmin merkezi olduğu bir dönem olduğunu söyledi.

"Malumunuz İbn-i Haldun Mukaddime adlı eserinde devletleri yaşayan birer organizmaya benzetir. Her birinin bir ömrü olduğunu söyler. Yani devlet de canlı varlıklar gibi doğar, gelişir, büyür, yaşlanır ve nihayet varlığını kaybeder. İslam ülkelerinin parlak dönemleri maalesef 19. yüzyıldan itibaren yerini gerilmeye bırakmış ve çözülme başlamıştır." diyen Erdoğan, istisnalar dışında son 200 yılık tarihin yeni fetihlerin ve insanlığa yön veren buluşların, kalıcı eserlerin değil daha çok ayrışmanın ve içe kapanmanın tarihi olduğunu aktardı.

Dünyanın dört bir tarafından kendine öğrenci çeken İslam beldelerinin ne yazık ki bugün fakirlik, cehalet ve kısır çekişmelerle gündeme geldiğini dile getiren Erdoğan, "Hemen yanı başımızdaki Halep varil bombalarıyla harabeye dönmüş durumda. Mahzenlerinde Antik Yunan'dan el yazmaları bulunan Musul Kütüphanesi'nden neredeyse hiçbir iz kalmadı. İşgalin ardından Bağdat Kütüphanesi yağmalandı. Her biri hazine olan binlerce kitap ve el yazması eser ya yok edildi ya da ülke dışına kaçırıldı." diye konuştu.

Sana'nın tarifsiz güzelliğinin darbe aldığını, Kudüs'ün tarihine ve Müslüman kimliğine yönelik girişimlere karşı ayakta kalma mücadelesi verdiğini belirten Erdoğan, bu karamsar tablonun ortaya çıkmasında bölgeye yapılan dışarıdan müdahalelerin etkisi olduğuna vurgu yaptı.

Erdoğan, "Şunu unutmayalım. Şüphesiz 'bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir' diyen sömürgecilerin neden olduğu tahribatı görmezden gelemeyiz. Tek kutsalı menfaat olanları, çizdikleri yapay sınırlarla yapay sorunlar üretenleri elbette eleştireceğiz. Kendi vatandaşları için hak gördükleri demokrasiyi bölge halkları için lüks görenlerin ikiyüzlülüklerini de ifşa edeceğiz. Ancak bunları yaparken çok daha önemli bir noktayı gözden kaçırmamalıyız. Peki nedir bu nokta? Öz eleştiridir. Kendimizi şöyle bir eleştiriye çekeceğiz, nefis muhasebesi yapacağız, kendimizi sigaya çekeceğiz. Onları tenkit ettiğimiz kadar kendi öz eleştirimizi yapmazsak içinde bulunduğumuz karamsar tabloyu da değiştiremeyiz. Sorunun menşeini sadece dışarıda ararsak, böyle bir kolaycılığa düşersek inanın hiçbir yere varamayız. Doğru teşhis, doğru tedavinin de ilk adımıdır." diye konuştu.