Ümit Özdağ: ''Bu millet koyun değil''

Ümit Özdağ: ''Bu millet koyun değil''

Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ, gündemdeki Başkanlık sistemi tartışmaları ile ilgili çok sert eleştiriler yaptı.

Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ, MHP Kayseri Milletvekili Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, MHP Balıkesir Milletvekili İsmail Ok, MHP Isparta Milletvekili Nuri Okutan'ın birlikte düzenledikleri basın toplantısına Özdağ'ın açıklamaları damgasını vurdu.

İşte Özdağ'ın o açıklamaları:

Türkiye’de parlamenter sistemi tasfiye ederek başkanlık sistemini tesis etmeyi hedefleyen anayasa taslağı hükümet tarafından Milliyetçi Hareket Partisi’ne sunulmuştur. Bu taslakta, Başkanlık sistemi gizlenmek istercesine başkana cumhurbaşkanı denmiştir. Bir sistemin başkanlık sistemi olup olmadığını anlamak için, tasarıda başbakanın olup olmadığına bakmak gerekir. Başbakanın olmadığı bir anayasada devlet başkanına ister başkan, isterseniz cumhurbaşkanı da deseniz fark etmeyecek ve üstü örtülü olarak başkanlık sistemi uygulanacaktır. Dolayısıyla Başkanlık sistemini “Cumhurbaşkanı” kelimesi altında halkın önüne getirmek, Türk Milletinin aklı ile alay etmektir. Türk Milleti bu basit takiyyeciliğe taviz vermeyecektir. Bazıları kendilerini çoban zannetse de Türk Milleti koyun olmadığını gösterecektir.

Türkiye’yi başkanlık sistemi ile demokratikleşeceğini ilan edenler olağanüstü hal rejimi ve kanun hükmünde kararnameler ile yönetilen bir Türkiye’ye başkanlık sistemini dayatarak mı demokratikleştireceklerdir? Anti demokratik süreçlerden demokrasi çıkmayacağı malumdur. Almanya’da olağanüstü hal rejiminden Führer çıkmıştı; Türkiye’de de “astığı astık kestiği kestik” Reis’in çıkması hedeflenmektedir. Biz Türk Milliyetçileri ve Ülkücüler olarak Türkiye’nin baskıcı, anti demokratik başkancı bir Reis rejimine sürüklenmesine asla izin vermeme kararındayız.

Ülkemiz ağır bir krizden geçerken ve savaş halinde iken politik sistem değişikliği macerasına sürükleyenleri tarih affetmeyecektir. Türkiye, başkanlık sistemi denemesi ile bir maceraya sürüklenmektedir. Başkanlık sistemini Türkiye’nin federasyona  dönüştürülmesi projesi izleyecektir. Esasen bugün herkesin sakıncalarını gördüğü büyük şehir yasası ile idari federasyonun alt yapısı büyük ölçüde oluşturulmuştur. Yarın valilerin seçimle atanması sürecinin gerçekleşmesi ile Türkiye federasyona bir adım daha atacaktır. Türk milliyetçiliğini ayakları altına aldığını açıklayan bir kişinin başkanlığının önünü açmanın Türkiye’ye ağır bedelleri olacaktır. Biz Türk Milliyetçileri ve Ülkücüler olarak Türkiye’nin federalleştirilmesine ve bölünmeye sürüklenmesine izin vermeyeceğiz.

Nasıl başkanlık sistemine karşı isek partili cumhurbaşkanlığı sistemine de aynı şekilde karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum. Aldığımız duyumlar önceden yapılan bir anlaşma ile partili cumhurbaşkanlığı konusunda bir mutabakat sağlandığı doğrultusundadır. Partili cumhurbaşkanlığı tek parti anayasası ve devleti yaklaşımıdır. Bütün dünyada partili cumhurbaşkanlıkları tek parti yönetimleri zemininde görev yapmışlardır. 1950’de Türkiye çok partili rejime geçerken anayasasında değişiklik yapmamış ve partili cumhurbaşkanlığını muhafaza etmiştir. Tek parti sistemi  için tasarlanmış olan partili cumhurbaşkanlığı çok partili demokratik sistemde büyük rahatsızlıklara neden olmuştur. Rahmetli Aydın Menderes de 1960 askeri darbesinin nedenlerinden birisinin partili cumhurbaşkanlığı olduğunu açıklamıştır. Partili cumhurbaşkanlığı BAAS rejimi gibi parti devletinin kurulmasına neden olacaktır. Özetle, biz Türk Milliyetçisi milletvekilleri olarak, en az başkanlık sistemi kadar, partili cumhurbaşkanlığını da Türkiye için zararlı görüyoruz ve partili cumhurbaşkanlığı tarzına da izin vermeyeceğiz.

Başkanlığa veya partili cumhurbaşkanlığına neden gerek duyulmaktadır? Parlamenter sistemde her türlü kanunu çıkaran hükümet, yasa çıkaramamaktan mı yoksa uygulamadan mı şikayet etmektedir? Görünen odur ki, hemen her zaman aldatıldığını söyleyen hükümet yetkilileri, bu defa da Türk milletini aldatmayı hedeflemiştir. Bugün yasaları hiçe sayan, hatta anayasayı sürekli ihlal edenlerin yarın neler yapacağını herkesin düşünmesi gerekir. Aslında gerçek problem, devlet tecrübesine sahip liyakat sahiplerinin ülkeyi yönetip yönetmemesinde yatmaktadır.

Türk ekonomisi büyük bir çöküş yaşamaktadır. Dolar Cumhuriyet tarihinin en yüksek noktasına ulaşmıştır. Borçlar Cumhuriyet tarihinin en yüksek noktasına ulaşmıştır. İflaslar birbirini izlemektedir. Şirketler birbiri ardına kepenk indirerek kapanmaktadır. İşsizlik tırmanmaktadır. Hükümetin faizleri indirin baskıları altında inleyen bankaların yurtdışında hisse senetlerinin değeri düşmektedir. Turizm çökmüştür. Tarım çökmüştür. Esnaf kredi kooperatifleri esnafa kredi vermeyi reddetmektedir. Yurtdışından gelen kara para bile azalmıştır. Hükümet gizli genelge ile bütün yatırımları % 50 oranında durdurmuştur. Piyasada para yoktur. Başbakan Yıldırım 2017 için pembe hayaller satsa da 2017 ekonomisi de çökmüş durumdadır. Aslında çöken AKP’nin dış borç ve iç tüketime dayalı ekonomik modelidir. 

Çöken sadece ekonomi değildir. Türkiye, Cumhurbaşkanı ve başbakanın ifade ettiği gibi bir beka sorunu ile karşı karşıyadır. Türkiye içerden PKK, FETÖ, İŞİD ve DHKP-C, dışarından iç savaş kuşağı ile sarılmış durumdadır. FETÖ’cü darbe neticesinde Türk Milleti ağır bir psikolojik darbe almıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik bürokrasisi ağır bir krizden geçmektedir. Karşı karşıya olunan hayati tehditleri aşabilmek için üç cephenin tahkim edilmesi, birlik ve beraberliğin güçlendirilmesi gerekmektedir. Oysa ilkenin bir başkanlık referandumuna götürülmesi, iç cepheyi darmadağın etmekle kalmayıp, toplumu kutuplaştıracaktır. Üniversitelerde rektör seçimlerini üniversiteyi kutuplaştırdığı gerekçesi ile iptal eden bir hükümetin, toplumu köklü bir ayrışmaya ve çatışmaya götürecek referandumu göze alması hayret ötesi bir durumdur. Ülkemizin geleceğini tehdit eden ve sistem değişimi ile bir belirsizliğe götüren bu girişim karşısında, milletvekilleri olarak aziz Türk Milleti’nin önünde, Türk siyasetini uyarmayı bir görev biliyoruz.