Türk doktorun koronavirüs günlüğü: Hepimiz tetikte bekliyoruz

Türk doktorun koronavirüs günlüğü: Hepimiz tetikte bekliyoruz
Güncelleme:

Koronavirüs salgınıyla mücadelenin kahramanları sağlık çalışanlarının yaşadıklarını Doktor Özge Vural anlattı.

Türkiye'de koronavirüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 356'ya yükseldi. Toplam vaka sayısı ise 18 bin 135'e çıktı. Sağlık Bakanı Koca önceki gün yaptığı açıklamada, 651 sağlık çalışanının koronavirüse yakalandığını duyurmuştu. Toplumun her kesimi ‘evde kalıp’ kendisini izole etmeye çalışırken, koronavirüsle mücadelede en ön safta yer alan sağlık çalışanlarının yaşadıklarını beyin ve sinir cerrahisi araştırma görevlisi doktor Özge Vural paylaştı.

Hürriyet'ten Mert Civeleker'in haberine göre Vural şöyle konuştu:

ONLARCA KİŞİDEN BİRİYİM

"601... Altıyüzbir... ‘Bir’i ben olabilirim. Ama ben sadece biri değilim. Her şeyden önce bir bireyim. Anne babasının yıllarca emek verip okuttuğu, ömrünü adadığı, belki dünyaya gözlerini yeni açmış bir bebeğin annesi, belki yıllarca emek verip okutacağım bir çocuğun babasıyım. Ama aslında ben en çok çocukluğundan beri Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu gibi hocaların verdiği ilhamla doktor olabilmek için hayatındaki pek çok şeyi feda etmiş onlarca kişiden sadece biriyim.

1-0 GERİDEN BAŞLIYORUZ

Her sabah 6.30’da gözlerimi açtığımda ilk aklıma gelen şey nöbetçi olup olmadığımdır, çünkü nöbetçiysem sabah 7’de başlayan mesaim ile 36 saat çalışıp, şanslıysam hastanenin kuruluşundan beri bütün tarihine şahit olmuş koltuğun üzerinde 1-2 saat gözlerimi dinlendirebilirim. Ertesi akşam eve dönerken son kalan enerjim ile merdivenlerden çıkar, bazen duş alamayacak kadar yorgun bir şekilde kendimi yatağa bırakırım; çünkü ertesi sabah yine 7’de mesaim başlayacaktır ve büyük ihtimalle tekrar 36 saat koşturacağımdır. Hani şu bağışıklık sisteminin temel silahlarından ‘uyku’ bizim cephanemizde yok, 1-0 geriden başlıyoruz savaşa.

KENDİMİZİ ‘TAŞIYICI’ GÖRÜYORUZ

Hastalarımız genelde bizim eve gidip gitmediğimizi ya da uyuyup uyumadığımızı merak ederler hatta bazen halimize acıdıkları bile olur, artık bazılarımız evlerimize gerçekten gidemiyoruz gerçi. Çünkü artık hepimiz kendimizi taşıyıcı olarak görüyoruz. Çoğumuzda virüsü evlerimize taşıma endişesi var. Bugün çok başka nedenlerle muayene ettiğim hasta, iki gün sonra COVID-19 şüphesi ile izole servise alınabiliyor. Hemen düşünüyorum, acaba herhangi bir sıvıya bulaştık mı, maskeyi kaç kat takmıştım, bonem var mıydı, tüh üzerimde formam vardı ve ben o formayı 36 saat boyunca üzerimde taşıdım...

EVDE BİLE MASKEYLE

Hastanın tetkik sonuçlarının çıkması ölümcül bekleyiş; hemen karantina planları yapılıyor, evin bir odasını eşime düzenlettiriyorum, izole oda yapacağım, giriş kapısının tam karşısı... Artık maskesiz evde bile dolaşmam yasak ama çalışmaya devam etmek zorundayım. Ancak 5’inci günde sonra test yaptırabiliyorum, beklemek zorundayım...

KORONA BİZİ DE İKİYE BÖLDÜ

Biz onunla savaşabilmek için ondan korkmamalıyız ama küçümsememeliyiz de. Hatta aslına bakarsanız bizi ikiye böldü diyebilirim bu korona: Hafife alanlarımız ve obsesif olanlarımız. Herkesin stres durumuyla başa çıkma şekli farklı tabii ama bu o kadar ince bir çizgi ki, hafife alırsak bu çok ciddi bulaşma oranı olan virüsü gözden kaçırabiliriz ve şant enfeksiyonuna bağlayabileceğimiz ateşli hastayı normal servislerde takip ederken bulaşı daha da artırabiliriz. Ya da obsesif olursak beden sağlığını koruyalım derken ruh sağlığından olabiliriz.

DÜŞMANA KARŞI EKSİLEMEYİZ

Koronadan sonra artık kendi sağlığımı yok sayamam çünkü ben de tedavinin bir parçasıyım. Bu düşmanın karşısında eksilemeyiz. Ama eminim sağlık ordumuzdaki her birey kendisinde semptomlar ne zaman başlayacak diye tetikte bekliyoruz, biliyorum ve tüm bunlar olurken 40 yılda bir kez gelen alkıştan besleniyoruz."

Hürriyet