11 Eylül 2001

Güncelleme:

Monroe Doktirini :


1823’de Başkan Monroe’nun formule ettiği ‘ Kuzey, Orta ve Latin Amerika’dan ABD sorumludur ‘ doktrini 180 sene sonra hala canlı. Aynı doktrinin kişisel yorumunu 1. Dünya Savaşında Avrupa kıtasına uygulayan Başkan Roosevelt’den günümüze, Amerikan dış politikasında Monroe doktrinden fazla bir sapma yok. Dünyanın değişik yerlerinde meydana gelen çatışmalardan Amerikan’nın kendisini sorumlu hissetme duygusunun altında bu felsefe yatmakta. Amerikanın savaştığı düşman değişse bile Amerikanın kendi inandığı prensipler doğrultusunda, “ başöğretmen “ rolü değişmiyor. Karşı taraf bazen 1.Dünya Savaşında doğal kaynakların peşinde koşan Alman İmparatorluğu olabiliyor. Veya 2.Düya Şavaşında olduğu gibi ideolojik rakip Hitler’nin Nasyonel Sosyalizm’i olabiliyor. Soğuk Savaş döneminde ise başka bir ideolojik düşman Sovyetler Amerika’nın rakibi oluyor.


Yüksek teknoloji, üstün üretim, sınırsız kişisel hürriyetler sonunda bir şekilde bütün bu mücadelelerden ABD’yi galip çıkardı. Ancak bu sefer Amerika’nın karşısında değişik bir düşman var. ABD tarihi boyunca böyle bir düşmanla hiç tanışmadı : Terörizm . Son 40 yılda ortaya çıkan terör örgütlerinin eylemlerine bakarsak, bütün terör örgütlerinin genelde etnik bir kişilik ve bu etnik iradeye dayanan toprak egemenliği peşinde koştuklarını görmekteyiz.Belkide tüm dünya ilk defa bu tür bir terörizm olgusu ile karşı karşıya


Medeniyetler Çatışması mı ?


1993 senesinde profesör Huntington’nun yazdığı kilometretaşı niteliğindeki ‘ Medeniyetler Çatışması ‘ adlı eser, zamanında çok yankı uyandırmıştı. Ne ki o zaman ön görülen çatışma şeklinin 11 Eylül saldırısı şeklinde ortaya çıkacağını hiç kimsenin aklına gelmemişti. Bugün Medeniyetler Çatışması konsept olarak ayrı bir anlam taşımakta. Önümüzde duran bu sorun ve çözümü, 21. yüzyılın ne şekil savaşlara ve çatışmalara sahne olacağının bir yerde krokisini oluşturmakta.


Osama Bin Laden ve taraftarları akıllara durgunluk verecek bir kurnazlıkla Amerikan topraklarında bir saldırı düzenlemişlerdir. Sivil kullanımdaki uçakları silah haline dönüştürüp, içinde bulunan yolcularla beraber bomba haline getirip binlerce masum insanı öldürmüşlerdir. Dünya Ticaret Merkezi sağlam bir yapıydı. Saatte 280 kilometre hızla kuleye çarpan Boeing 737 uçağını, bina 60 metrelik mesafede durdurdu. Aslında bina içinde bulunan kırtasiye malzemelerin tutuşması sonucu çıkan yangından çöktü. Binlerce can kaybı oldu. Sadece New York şehrinin zararı 93 milyar dolardır. Amerika’nın Başkenti Washinton’un en büyük geçim kaynağı olan turizm geliri milyonlarca dolar azaldı. Amerikan havayolu şirketleri iflasın eşiğine geldi. Sonuçta saldırıların insani ve mali boyutu çok yüksek oldu.


Gölge Maliyetler :


Büyük sosyal olaylarIn genelde ölçülemiyecek maliyetleri vardır. 11 Eylül’ü birde bu perspektiften tahlil etmekte yarar var. Son yüzyılda dünya çapında sayısız savaşa katılan ve 100 binlerce zaiyat veren Amerikanın bugüne kadar toprağında tek bir kurşun atılmamıştır. Havayi’ye yapılan Japon hava saldırısı hariç, Amerika havadan bir saldırıya maruz kalmamıştır. İki Okyanus arasına yerleşmiş olmanın verdiği rahatlıkla, hiç bir işgale ve saldırıya uğramamış Amerikan toprakları ilk defa saldırıya hemde havadan bir saldırıya hedef olmuştur. Üstüne üstelik Amerikan bandıralı, Amerikalı yolcuları taşıyan uçaklarla. Amerikan sosyal psikolojisi derin yara almıştır. Bu çapta bir facianın toplumsal hafizada kollektif anısı olmadığı için, Amerika ne tür bir reaksiyon vermesi konusunda şaşkındır. İlk ve doğal tepkiler ani, derinliğine düşünülmemiş tepkiler olmuştur. Bayrak satışları patlamış. Afganistan’a askeri operasyonlar düzenlenmiş. Bürokrasiye sıcak bakmıyan Cumhuriyet’çi yönetim bile yeni bir Bakanlık oluşturmuştur. Yurt Güvenliği Bakanlığı’nın ( Department of Home Security ) son 40 yıl içinde kurulan ilk bakanlık olduğu düşünülürse verilen reaksiyonların içgüdüsel boyutu daha iyi anlaşılır.


Buradan Nereye ?


Saldırının üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen Terörizm konusunda Amerikan politikasının ne olması gerektiği henüz bir netlik kazanmış değil. Değişik fikirler havada uçusmakta ancak henüz bir konsesüs oluşmadı. Geleceğe yönelik olası üç sonuç üzerinde durabiliriz :


Statükoya Devam : Amerika dünyanın tek süper gücü olarak yoluna devam edecek. Amerikan politik karar verme mekanizması çok yönlü bir mozaik olduğu için radikal kararlar alınmayacak.


1) El Etek Çekmek : Amerikan halkından gelen tepkilerle Amerika dünyada liderlik rolünü oynamaktan vaz geçip kendi içine kapanacak. İçine kapanma sürecinde değişen nüfus profili nedeni ile Meksika ve Latin Amerika ile daha yakınlaşarak dünyanın diğer bölgeleri ile arasına mesafe koyacak.


2) Marlboro Man : Amerika bu saldırılardan sonra prestij kaybına uğramıştır. Dünya liderliğini yeniden ispat etmek zorundadadır. Amerika’dan çağı geri çevirmek isteyen gruplara bir ders vermesi beklemektedir. Amerikan politikasında genelde etkin olan lobiler arasında bulunan şahin lobiler ( tutucu Musevi, kökten dinci Hıristiyan, silah üreticileri ve enerji lobileri gibi ), Amerika’nın sigara reklamında vurgulanan maço kovboy imajına uygun hareket etmesini arzulamaktadırlar.


Günlük Yaşam :


Dünya ve global konularda ahkam kesmek hem kolay hemde zevkli bir uğraş. Ancak tahminlerin sonu yok. Bu makro trendlerin açılımını beklerken 11 Eylül’nün günlük yaşamı nasıl etkilediğini analiz etmekte fayda var. Acaba Amerika’da yaşayan veya yerleşmek isteyen Türkler açısından ne tür sonuçlar yaratılmıştır ?


Amerika’yı ister beğenin ister beğenmeyin averaj Amerikalı’nın başka ülkelerde pek görülmeyen bir özelliği vardır. Sokaktaki insan iyimserdir. Mutlu görünür ve gülümser. Optimistik çehreli ve naif dünya görüşlü Amerikalı karşılaştığı ve tanıştığı yabancılara positif yaklaşır. Dünyanın başka diyarlarından gelen insanlara karşı Amerikalı önyargısızdır. Yabancının dinine , inancına, diline, kültürüne karşı hem saygılı hemde meraklıdır. Genelde Amerikalıların yabancılara karşı bir sempatisi vardır, çünkü her Amerikalının bilinç altında kendi soyunun bir göçmen aileden geldiği yatar. Amerika’da nihayette bir ‘göçmenler ülkesidir’.


11 Eylül 2001 saldırısı sonrası korkarım Amerikan inançları temelden silkelendi. Amerikan halkı yabancılara nasıl reaksiyon vermesi konusunda karışık duygular içinde. Yapılan anketlerin çoğu 11 Eylül’ü unutulmaz bir ‘perma’ anı olarak simgelemekte. Şimdilerde yolda karşılaştığınız Amerikalı biraz daha temkinli, biraz daha şüpheci . Gazeteler özellikle Ortadoğu kökenli göçmenlere yapılan saldırı ve taciz haberleri ile dolup taşmakta. Yetkililer yabancılara karşı daha az toleranslı . Amerika’ya ziyarete gelen turistler ve Amerika’ya göç edenler, özellikle Orta Doğu ve Müslüman kökenli kişiler bundan böyle biraz daha zorlanacak gibi.


Umarız Amerikalılarda zamanla sapla samanı ayırıp normal yaşamlarına dönerler.


Diğer Yazıları
31 Mart Vakası & 31 Mart Yerel Seçimleri
Bir Türk Kedisinin Amerika Macerası
Yüzde 0,0055