Almanya’da kapsamlı modernleşme – Türkiye’de yanlış yönde gidiş

Güncelleme:

Avrupa Birliği’nin motoru Almanya siyasetinde bu yıl yaşanan büyük değişim herhalde uzun süre hafızalarda kalacak.

2005’ten beri Başbakanlığı elinde tutan Angela Merkel liderliğindeki Hristiyan Demokratlar (muhafazakar birlik partileri veya CDU/CSU), yıl başına %38 destekle en öndeydi ve en yakın rakipleri Yeşillerin iki katı oy topluyordu. Kendileri dahil hemen herkes, Eylül sonundaki seçimlerde Hristiyan Demokratların ipi en önde göğüsleyeceğini düşünüyordu.

Ama öyle olmadı. Üçüncü sıradan gelip yarışı birinci bitiren Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Hür Demokratlarla koalisyon kurdu. Dahası, seçimlerde ummadıkları bir yenilgi alan Hristiyan Demokratların başına, Merkel’in hiç hoşlanmadığı rakibi Friedrich Merz geldi.

Almanya köklü bir değişimin eşiğinde. Değişim, muhalefetteki Hristiyan Demokratları da kapsıyor. Almanya’daki seçimlerin Türkiye’yi ilgilendiren siyasi yönlerini önceki yazılarımızda inceledik. Şimdi, yeni koalisyon hükümetinin Almanya için tasarladığı büyük modernleşme programına değinebiliriz.

Başbakan Olaf Scholz’a göre söz konusu olan, “ Almanya’nın yüz yılı aşkın süredir yaşadığı en büyük modernleşme projesi.” Bunun başlıca iki ayağı var: İklim değişikliği gereklerine uygun dönüşüm ve sayısallaşma.

Halen toplam enerjinin %45’i yenilenebilir kaynaklardan sağlanıyor. Sadece sekiz yıl sonra 2030’da bu oran %80’e çıkacak. Daha önce hedef %65’di. Aynı yıl kömür santralleri kapatılmış olacak. Rüzgar ve güneş enerjisine, elektrik iletim ve dağıtımına büyük yatırımlar yapılacak.

Değişimin ikinci büyük bileşeni dijitalleşme için de öyle.

Mesela Türkiye’yi yakından ilgilendiren karayolu taşımacılığı, önümüzdeki yıllarda köklü dönüşüm geçirecek. Gelişmeler, elektrikli ve sürücüsüz araçlar yönünde. Dizel TIR’lar yerini, sürücü kabini olmayan, 5G ile diğer araçlarla ve ilgili herkesle sürekli iletişimdeki kapsüllere bırakacak. Karayolu taşımacılığı TIR kamyonları yönetiminden, ileri teknolojiye dayalı platform yönetimine dönüşecek.

Alman Sanayiciler Birliği’nin (BDI) öngörüsüne göre, modernleşme için 2030’a kadar gereken finansman 860 milyar avro. Yaklaşık aynı nüfusa sahip Türkiye’nin 2022 bütçesinin maaşlar ve cari harcamalar dahil 138 milyar avro olduğuna, TL değerinin düşmesine paralel yıl içinde bu meblağın daha da azalacağına işaret edelim.

Berlin hükümetinin programına göre, modernleşme yatırımları için halka yük binmeyecek. Vergiler artmayacak, emeklilik yaşı yükselmeyecek. Aksine, asgari ücret saat başı 12 avroya çıkacak, çocuk yardımı artacak, vs.

Öyleyse bu muazzam değişim nasıl finanse edilecek?

Alman uzmanlara göre finansman sorun değil. Asıl kritik konu planlamanın doğru yapılması. Çünkü sermaye piyasalarında para bol ve Alman hükümeti çok uygun koşullarda borç bulabiliyor. Negatif faizle 25 yıl vadeli borç alabiliyor. Yani geri ödediği miktar, borcun kendisinden daha az.

*     *     *

Türkiye tam ters yönde gidiyor. Ekonominin pek çok temel göstergesi bozuk ve giderek kötüleşiyor. TL neredeyse dünyanın tüm paralarına karşı devamlı değer kaybediyor. Son dokuz yıldır kişi başı gelir kesintisiz düştü, ülke fakirleşti. Ekonomi yönetimi liyakatsiz ellerde ve yargı siyasi vesayet altına olduğu için, yabancı sermaye Türkiye’ye ilgi göstermiyor.

En olumsuz göstergelerden biri enflasyon. Resmi verilere göre %21’le dünyadaki en yüksek oranlardan biri Türkiye’de. Ama asgari ücrete yapılan %50 zam, iktidarın kendisinin bile bu oranı ciddiye almadığını gösteriyor.

İhtirası yeteneğinin önünde giden iktidar, kendi yarattığı krizden çıkmak için son aylarda, enflasyon düşmeden faizleri düşürme macerasına kapıldı. Büyük buluş diye pazarlanan, aslında iyi bilinen eski bir yöntem: Hazine sübvansiyonu.

Şimdi mevduat ve dolayısıyla kredi faizlerinin bir kısmını hazine karşılayacak, faizler düşmüş olacak!

Enerji dahil başka pek çok mevcut sübvansiyon kalemine yeni ve büyük yükler gelecek. İstikrarsız ve öngörülmez ekonomide 2022’de neler yaşanacağı büyük ölçüde belli. Kamu borçları artacak, banknot matbaası yoğun mesai yapacak, faize karşıyım diye nutuk çeken iktidar büyük olasılıkla rekor faiz miktarları ödeyecek.

En kötüsü, ekonomi müzmin (kronik) yüksek enflasyona girecek (Hiper enflasyon değil). Türk parasının aşırı değer kaybı, kişi başına milli gelirin düşmesi ve halkın fakirleşesi devam edecek. Gelir eşitsizliği artacak.

AKP’nin kuralsız ve keyfi ekonomi yönetimi Türkiye’nin büyük fırsatlar kaçırmasına neden oluyor. Kovid salgını nedeniyle dünya sermaye piyasalarında para olağanüstü bol.

ABD Merkez Bankası FED bilançosu, Ağustos 2019’da 3,8 trilyon dolar olan varlıkların Aralık 2021’de 8,7 trilyon dolara çıktığını gösteriyor. Artış neredeyse 5 trilyon dolar ve iki mislinden fazla. Avrupa Merkez Bankası bilançosunda bezer artışlar görülüyor.

Almanya’nın eksi faizle borç bulabilmesinin önemli bir nedeni bu para bolluğu. Düşünün ki, komşumuz Bulgaristan bile %1’in altında, hatta kısa vadede eksi faizle borçlanabiliyor.

Ekonomi iyi yönetilseydi, şimdi Türkiye de çok düşük faiz oranlarıyla borçlanabilir, modernleşmesi için gereken yatırımları yapabilirdi. AKP’nin ekonomiyi Dingonun ahırına çevirmesi nedeniyle, iflas etmiş olanlar hariç dünyada en yüksek borç sigorta primi ödeyen ülke Türkiye: % 6. Bu koşullarda Türkiye’nin uygun kredi bulabilmesi olanaksız.

2013’ten bu yana Türkiye; Almanya, Avrupa Birliği veya Dünya ortalamasına kıyasla fakirleşiyor. 2022 dahil, yanlış gidiş devam ettiği sürece fakirleşme son bulmayacak.

Üstelik aradaki uçurum, AKP öncesi döneme kıyasla büyüyor. Dünya Bankası verilerine göre AB’de ortalama kişi başı gelir 2000’de Türkiye’nin 3,9 katı idi. Başarılı ekonomi yönetimi nedeniyle fark 2013’te 2,7 kata indi. Ama 2020’de tekrar 4,0 kata çıktı, AB’yle aramızdaki fark 2000’e kıyasla büyüdü.

Türkiye yanlış yönde gidiyor.

Kaynak: HalukOzdalga.com

Diğer Yazıları