Amerika’nın küresel liderliği bitti, yeni bir dünya doğuyor

Güncelleme:

Donald Trump’un ikinci kez Başkanlık görevine gelişinin belki de en çarpıcı yönü, ABD’nin 2. Dünya Savaşı sonundan bu yana yaklaşık 80 yıldır sürdürdüğü küresel liderliğinin bitişinin tescili oldu.

İspanya, Britanya, Osmanlı, Rus İmparatorlukları dağıldı ama İspanya, İngiltere, Türkiye, Rusya normal ülkeler olarak yollarına devam ediyor. Şimdi aynı tecrübeyi Amerika İmparatorluğu yaşayacak.

Yeni bir dünya doğuyor. Hindistan, Brezilya, Meksika gibi ülkelerin daha çok söz sahibi olacağı çok merkezli, çok kutuplu bir dünya. Yeni dünyada oyunun kuralları üzerine mutabakat oluşana ve taşlar yerine oturana kadar, kaçınılmaz bir çalkantılı geçiş dönemi yaşayacağız.

Ancak çalkantılı geçiş sırasında Beyaz Saray’da Trump gibi dengesiz ve sapkın ideolojilere kolayca teslim olabilecek bir Başkan’ın bulunması riskleri artırıyor.

*     *     *

Joe Biden dört yıl önce Başkan seçilirken defalarca vurguladığı en büyük iddiası “Amerika’nın dünyaya liderlik edeceğini göstermek” idi.

Küresel demografik ve ekonomik verilerine ilaveten, Biden’ın sergilediği eşine zor rastlanır vizyonsuz ve egoist Başkanlık dönemi, o iddiayı tarihin çöplüğüne gönderdi.

Seçmen, görevi biten Biden için bütün zamanların en kötü puanlarından birini veriyor. AP ajansına göre Amerikalı partisiz seçmenin sadece %10’u Biden’ın performansını ‘iyi’ veya ‘çok iyi’ buluyor. Aynı oran dört yıl önce, hiç başarılı bir dönem geçirmeyen ve seçimi kaybeden Trump için dahi %28, yani neredeyse üç katı idi.

Biden, ABD tarihinin dış politikada en deneyimli siyasetçilerinden biri olarak Başkan seçildi. Ama en büyük hezimetler o alanda yaşandı.

Başkan seçildikten hemen sonra, Amerika’nın 20 yıldır bombalayarak mahvettiği Afganistan’dan çekilme kararı verdi. Bir komutan için en kritik sınavlarından biri, kuvvetlerini geri çekmesi gerektiğinde bunu düzenli şekilde başarabilmektir.

Biden’ın çekilmesi yüz kızartıcı oldu. Başta Afgan ordusu olmak üzere müttefiklerinin hemen hepsini hazırlıksız ve yüz üstü bıraktı. Taliban kuvvetlerinin saldırısı altında ABD Büyükelçiliğini ve karargahları apar topar boşaltarak, milyarlarca dolarlık askeri ekipmanı Taliban’a bırakarak ve lafzi anlamda kaçarak ülkeyi terk ettiler. Eleştiriler karşısında Biden, komutanların önerilerine uyduğunu söyleyerek kendini savundu. Ama Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve CENTCOM komutanı Kongre’de verdikleri ifadelerde Biden’ı yalanladı. Biden konuyu kapattı.

Yenilginin büyüğü Ukrayna savaşı oldu. Bir devlet adamının en öncelikli görevi barışı sağlamaktır. Rusya’nın ısrarlı taleplerine rağmen, müzakereye dahi yanaşmadı.

Rusya’nın işgaliyle savaş başladıktan haftalar sonra Ukrayna ve Rusya, Türkiye’deki görüşmelerde yazılı barış mutabakatı sağladı. Biden, zamanın İngiliz Başbakanı Johnson’u apar topar Kiev’e gönderdi, barışı dinamitledi. Yaptığının ne kadar densiz ve yakışıksız bir iş olduğunu biliyordu, eylemlerinin sorumluluğunu mertçe yüklenmek yerine başkalarının gölgesinde saklandı.

Üç yıldır süren savaşı Ukrayna kaybetti, ülke mahvoldu, topraklarının %20’sini yitirdi. Öngörülebilir gelecekte geri alabilmesi çok zor. Ukraynalı ve Rus, asker ve sivil en az 500 bin insan öldü!

Bu faciaya rağmen Biden’ın kendisi ve Dışişleri Bakanı, üç yıldır Rus muhataplarıyla telefonda bile görüşmeyi hâlâ ret ediyor!

Trump Ukrayna’da barışı sağlayacağını açıkladı, temsilcisi bir süredir Moskova’yla görüşüyor. Sonuç ne olacak göreceğiz.

Biden’ın Dışişleri ve Savunma Bakanları geçen hafta ortak yayınladıkları makalede, bu barış görüşmelerine de karşı çıktı ve savaşın devamından yana olduklarını açıkladı!

Biden yönetimi ısrarla “kurallara dayalı uluslararası düzen” diye bir kavramı dillendiriyor.

Ama Gazze savaşında İsrail’in hunharca katliamını askeri, siyasi ve diplomatik tüm alanlarda destekledi, o vahşeti mümkün kıldı. Uluslararası Ceza Mahkemesini ve İsrail’in aleyhine kararlarını tanımadıklarını fütursuzca açıkladılar.

Belli ki Biden yönetiminin ‘kurallara dayalı uluslarasın düzen’ dediği şey, hepimizin bildiği uluslararası hukuktan farklı ve içeriği keyfi olarak kendileri tarafından doldurulan bir kavram. Yani hukuk kavramının bizzat kendisine aykırı.

‘Kurallara dayalı uluslararası düzen’ aldatmacasını daha yakından irdelemek isteyenlerin, dünyanın en saygın uluslararası hukuk uzmanlarından John Dugard’ın “Önümüzdeki seçenek: Uluslararası hukuk mu, kurallara dayalı uluslararası düzen mi?” başlıklı nefis bilimsel makalesini okumalarını öneririm.

Bu çerçevede, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un 2023 Münih Güvenlik Konferansı’nda Batı adına itirafı şöyleydi: “Küresel Güney’in güvenini bu kadar çok kaybetmiş olmamız beni hayrete düşürüyor.” 

Biden’ın bitişi trajik oldu.

Hafızasının eridiği, konuşurken cümlelerin sonunu getiremediği, bilişsel hastalığı nedeniyle aday olmaması gerektiği kendisi ve yakın çevresi tarafından en az iki yıldır biliniyordu. Egoist bir tercihle hastalığını sakladı, medyaya olabildiğince az ve kontrollü şekilde çıktı.

Ne acı ki, bir taraftan da “Trump’ın seçilmesi Amerika’da demokrasiye tehdit oluşturur” söylemini sürdürüyordu.

Seçim kampanyasının ilk TV programında sağlık durumu saklanamaz şekilde gözler önüne serildi, çekilmek zorunda kaldı.

Trump’ı rahatça devirecek güçlü bir aday önseçim yarışında çıkabilirdi, ama artık zaman kalmamıştı. Protokol sırasına göre Başkan Yardımcısı Kamala Harris aday gösterildi.

Dört yıl önce Demokrat Parti’de önseçim yapılırken başlangıçta Biden gerilerde kalmıştı. O günlerde delege pazarlıkları sırasında, partideki güçlü bazı siyahi politikacılara, aday olursam siyahi ve kadın Başkan Yardımcısı belirleyeceğim sözü vermişti.

Yani Harris, siyahi ve kadın olduğu için göreve gelmişti, tarihin en silik Başkan Yardımcılarından biri oldu.

Harris Başkan adayı ilan edildiği gün, Trump için kolay lokma olacağı belliydi.

Nitekim öyle oldu, Trump sildi süpürdü.

Biden rüşvet suçundan mahkum oğluna özel af ilan ederek Başkanlık dönemini noktaladı.

Bunlar mı dünyaya liderlik edecek?

*     *     *

Trump’ın ilk işlerinden biri Panama, Grönland ve Kanada’ya saldırabileceğini açıklamak oldu. Ardından, kendisinin açıkça tahrik ettiği Ocak 2021 darbecilerine özel af çıkardı.

Amerika’da demokrasi şimdi gerçek bir tehditle karşı karşıya.

Yunus Emre Erdölen’e göre Trump’ın siyasetini etkileyen tekno-liberteryanizm “Trump’ın temsil ettiği yeni Amerikan sağının önüne sunulmuş, çerçevesi belli, somut bir ideolojik plan. Bu planın vitrini Elon Musk, baş aktörü Peter Thiel ve akıl hocasıysa Curtis Yarvin…

Amerika’nın Singapur gibi bir CEO tarafından yönetilmesi, demokrasinin askıya alınması, üniversitelerin, elitlerin ve medyanın tasfiye edilmesi gerektiğini savunan Yarvin’e göre, elitlerin adalet ve demokrasiye yönelik kaygıları nedeniyle ABD’nin gücü azalıyor, güvenlik ve asayiş bozuluyor. Bozulan bu düzeni yeniden tesis etmek içinse demokrasinin rafa kaldırılması… şart.”

Yarvin, Mao’dan sonra iktidara gelen ve yaptığı reformlarla Çin ekonomisini ayağa kaldıran pragmatist, piyasa yanlısı ve otoriter lider Deng Şiaoping’e hayran. Onu ideal bir ‘CEO-hükümdar’ olarak görüyor.

Bu fikirlerin anayasa, hukuk gibi kavramları umursamayan Trump’a ters gelmediği belli.

Görünen o ki, Trump hazırlığını 2028’de tekrar aday olmak ve seçilmek üzere yapıyor. Eğer o güne dek ayakta kalabilirse.

Anayasadaki ‘hiç kimse iki dönemden fazla Başkan seçilemez’ kuralını nasıl aşmayı tasarladığı belli: Başkanlık kararnamesi ile.

Amerika’da doğanların vatandaşlık hakkı ABD anayasasının hükmü. Trump pekala biliyor ki, Anayasa hükümleri Başkanlık kararnamesiyle değiştirilemez. Ona rağmen söz konusu vatandaşlık hakkını bir kararnameyle iptal ederek hukuk dışı yoldan anayasayı değiştirmenin provasını yapıyor.

Eğer tekrar aday olursa, kazanmak için neler yapabileceğini 2020 seçiminde yaşananlardan biliyoruz. Şimdilik başta Adalet Bakanlığı, kamu kurumlarının kadrolarını en sıkı yandaşlarıyla doldurarak hazırlık yapıyor.

Önümüzdeki dört yıl içinde Amerika’da demokrasi mücadelesinde neler yaşanacak, ülke nerelere savrulacak göreceğiz.

Bunlar mı dünyaya liderlik edecek?