Davutoğlu Üzerine

Güncelleme:

Erdoğan Davutoğlu'nu görevden aldı, değişik cephelerden değişik yorumlar geldi. Yorumlar ne olursa olsun hepsinin ortak paydası sanki daha önce buna benzer bir olay yaşanmamış gibi olayın yeni bir yemek  gibi sunulmasıydı.  

Bende dayanamadım olaya tarihi bir perspektif vermek amacıyla yakın geçmişte yaşananları hatırlatmak için bu konudaki görüşlerimi  kaleme döktüm.

Önce Akbulut

Özal Ankara' da ki merkezi idarenin dar bir ceket gibi Türkiye'nin elini kolunu bağladığını düşünüyordu. Kafasında bir başkanlık formülü vardı ama formülü uygulamaya koymaya karşı çıkacak güçlerinde farkındaydı. Bu güçler arasında en hassas kurumun TSK ve  anaakım medyadaki uzantılarının bilincinde olan Özal oyununu gerçekçi oynuyordu.

Özal'ın kafasındaki formülde asker kökenli olmayan ilk Cumhurbaşkanı olmak kritik bir açılış gambitiydi. Bu arada biri iç biri dış iki önemli gelişme yaşandı. Sovyetler Birliği hızlı bir çöküş sürecine girdi. Bu gelişme Özal'ın dünya koşullarına ayak uyduramayan sistemlerin hazin sonuçlara maruz kalacağı teorisini güçlerdirdi.

İç gelişme hiç beklemedik bir anda geldi. Özal'ın Çankaya'ya çıkarsam partiyi kime emanet edebilirim sorusuna net cevabı Kaya Erdem'di. Kaya Erdem, Özal'ın yol arkadaşıydı. Bürokrasiden yetiştiği için Ankara'da saygındı. Tam herşey planlandığı gibi hazırken o günkü 'müesses nizam' ın anaakım medyadaki uzantılarının Kaya Erdem'e sistemli saldırıları çizmeyi aştı, onurlu kişiliğe sahip Kaya Erdem istifa etti.

Bu ani gelişme Özal'i müthiş kızdırdı ve panikletti. Son 100 metrede oyun bozulmuştu. Karizmatik kişiliğini devreye soktu, bir sürü kifayetsiz muhteris parti mensubuna havuç gösterdi. 
Ancak Özal'ın kafasındaki 'koz' kağıt TCBMM'siydi ve Meclis Başkan'ına kimsenin hayır demiyeciğinden emindi.

Neki o günlerin Meclis Başkan'ı kendi halinde, Anadolu'nun tekdüze motifleriyle bezenmiş kişiliğe sahip, Türkiye gibi 'Puştland' bir ülkeyi yönetecek donanıma sahip olmayan Yıldırım Akbulut'tu.

Başbakan Akbulut

Toplumun hafızasında Başbakan olmak için yıllarca kör döğüşü, kayıkçı kavgası yapmış iki namlı politikacı, Demirel ve Ecevit'in yer aldığı resimde, Akbulut gibi kasaba avukatı görünümlü bir Başbakan'a yer yoktu. Ayrıca Başbakan Akbulut 'işlerden' anlamadığı için İstanbul medyası ve elitler tarafından kaybedilmiş dava olarak yaftalandı. Önden Akbulut fıkraları piyasaya sürüldü arkasından partinin liberal kanadı İstanbul Dükalığıyla birlikte medya üzerinden saldırıya geçti.

Başbakan Yılmaz

Önce tartışmalı bir İstanbul İl Başkanlığı yaşandı. Özal kendi eşini İl Başkan'ı yapmak için TV ekranlarında Cumhurbaşkanı olarak konuşmalar yaptı. Durumun vehametini anlayan muhafazakar kanat elinden gelen mücadeleyi verdi ama 'Turgut Abiyi' de kırmak istemedi. Kongreyi liberal kanadın adayı Mesut Yılmaz kazandı ve Başbakan oldu. ANAP içinde sonun başlangıcı süreci tetiklendi.
Artık Türkiye'de yeni bir gelenek başlamıştı, seçim kazanmadan Başbakan olanların sayısı ikiye çıktı.

Demirel'in 7. Defası

Zaman farklı zamandı. Seçim kampanyalarında Mesut Yılmaz Demirel'in karşısında zayıf kaldı. Başbakan olarak girdiği ilk seçimi kaybetti. Eğer bir benzetme yaparsak AKP'nin oylarını düşüren Davutoğlu'nun yardımına koşan Erdoğan gibi, Özal, Yılmaz'ın yardımına koşamadı.Dedim ya zaman farklı zamandı. Hem o günkü Cumhurbaşkanlığı makamı buna müsait değildi hem de oyuncuların karakteri farklıydı. 

Demirel'in İhtirası

Özal ölünce Kaya Erdem'in istifasında yaşanan oyun bozulma faktörü çok daha büyük bir boyutta ortaya çıktı. Demirel kendi emrinde çalışmış Özal'ın Cumhurbaşkanı olmasını kendine yedirememişti, alel acele Cumhurbaşkanı olmak için kolları sıvadı.

Fakat Özal gibi partiyi kime bırakacağım endişesi taşımıyordu Demirel. Ne de olsa 7 defa seçilmek için değişik partiler kurmuş kılıktan kılığa girmişti. O hızla Çankaya'ya sıçradı Demirel. Geride bıraktığı sürüsünü düşünmeden İstanbul sermayesinin ve temsil ettiği medyanın telkiniyle ( ki Demirel o ikiliye her zaman sanıldığından çok daha samimi dans etmiştir) Tansu Çiller'i Başbakan yaptı.

1123121-(1).jpg

Bacınız Tansu Çiller'in Başbakanlılığı

Tansu hanım meydanlarda abuk sabuk gaflarıyla, devlet çarkının nasıl döndüğünü bilmeden yaptığı ve hala açıklığa kavuşmamış vahim hatalarla rengini çabuk belli etti, etti ama, ne yazık ki Demirel'in kafasında yolacağı saçı yoktu. Çiller'in iktidar için her yol mübah anlayışı 'refika' kavramını başka bir boyuta taşıdı.

Atanmış Başbakan Çiller'de seçimi kaybedip koltuktan oldu ve Demirel her zaman ki bencilliğinle seçimlerde Çiller'e yardımcı olmadı. Türkiye'de iktidar, yükselen güç, yıllardır siyasi mücadele veren İslami-Milli Görüş'ün lideri Erbakan'a geçti.

Çiller'in atanmış Başbakan olmasının Davutoğlu'nla ilginç bir benzer yanı daha vardı. Her ikiside Boğaziçi'li vasat akademisyenleri.

Ve Davutoğlu

Tarihin cilvesiyle Özal için kastini  aşan ifadeyle 'Tanzimat Paşası' benzetmesi  yapan Davutoğlu, Özal'ın başlattığı düzenekle Başbakan oldu. Erdoğan Davutoğlu'nu Başbakan yaparken dış politikada vizyon sahibi olduğunu, dürüst olduğunu ve kendisine sadakat göstereceğini sandı. Ancak burası Türkiye'ydi. 

Vizyonunda dürüstlüğünde değişik aynalarla bezenmiş farklı yüzleri vardı.Her zaman yeni Başbakan'ın etrafında sofraya oturmak için arsız sırtlanlar toplanır, ego şişirici ulumalarına başlarlardı. Atanmış Başbakan'ların sırtlanlar konusunda nedense seçilmiş Başbakan'lara göre naiflikleri daha fazla olurdu.

Davutoğlu'nun dış politika teorilerinin 'Real Politik' değilde M. Luther King benzeri ' I have a dream' tipi olduğu anlaşılınca, kendisine yol göründü. Sanırım bardağı taşıran son damlada Davutoğlu'nun bu güne kadar somut bir proje üretememesinden kaynaklandı.

Sözün Özü

Davutoğlu'nun görevi bırakmasından aşırı anlam çıkarmaya gerek yok. Yakın tarihte sık sık yaşanmış bir olaydır. Dikkatiinizi çekmek isterim,Türkiye'de devir teslimler daha büyük bir toplumsal tarihin doğal parçasıdır.

Son günlerde Osmanlı'nın Roma İmparatorluğunun devamı olduğu konusunda eski bir teori tekrardan canlanmakta. Doğrudur,  Osmanlı Roma'nın devamındır ama Batı Roma'nın değil Doğu Roma'nın yani Bizans'ın devamıdır. Olayı kurumsallaştıran da Kustantine'yi fetheden Fatih'dir.

Daha nice atanmış Başbakan'lara doğru yolalıkken sözümüzü Bizans'da entrika bitmez, 'nonsense' nin 'sense' olduğu bu diyarda komplo tükenmez diyerek noktalayalım.

Diğer Yazıları
31 Mart Vakası & 31 Mart Yerel Seçimleri
Bir Türk Kedisinin Amerika Macerası
Yüzde 0,0055