İnanca Dayalı Demokrasi

Güncelleme:
Mayıs 2008’de bir analizimi sizlerle paylaşmıştım  ‘Derin Ekolojinin Işığı Altında Sürdürülebilir Kapitalizm 1inci Bölüm’. Uzun bir analizdi. Türkiye’de bir çok üniversite öğrencisi olağanüstü ilgi göstermişti.

Geçte olsa analizimin ikinci bölümünü şimdi yayınlıyorum. O günkü analizin ana fikri, modern kapitalizmin hayatta kalmasının tek yolunun, insanı yeryüzünün bir parçası olarak kabul ederek şirketlerin kar faaliyetlerini çevreye uyumlu düşünmek zorunda  olduklarıydı.

Son üç yılda birçok örnek yaşandı ama iki olay, BP’nin Meksika Körfezine akıttığı petrol ve Japonya’da yaşanan nükleer kaza öne çıkan olaylar oldu.

Bugünkü analizimde insanı doğanın bir parçası olarak görmeyen ve ‘her şey insan için’ felsefesini öne çıkaran dini inançların siyasi örgütlenmesini irdelemek istiyorum. İnanca dayalı demokrasi arayışları dünyamızda yeni bir trend ve 21.yüzyıla damgasını vuracak bir  akım niteliğinde. Bu akımın karşısında durabilecek tek karşı akımda gücünü doğaya yaslamış ekolojik bilinçlenme. 

inanca.dayali.demokrasi.jpgİlk Örnek Amerika'dan

Yeni akımların birçoğu ABD’de kaynaklı olduğu için ilk örneğimide bu ülkeden veriyorum.  Amerikan halkı ekonomik sorunlar devam ettiği için Obama’ya açtığı krediyi iptal etti. Siyasi tartışmalar sürerken karşıt  parti Cumhuriyetçilerde Obama’ya gelecek seçimde rakip olacak adayın arayışı içinde.  İlk denemenin yapıldığı Iowa eyaletinde sürpriz isim olarak Michele Bachmann öne çıktı. Bachmann halen Cumhuriyetçi Partiden Temsilciler Meclisi üyesi. Şimdi sıkı durun, Bachmann'ın söyleminden size iki örnek vereceğim. Bu iki örneğin Ekoloji mi ?  İnanç mı? Açmazına nasıl ‘cuk’ oturduğuna sizler karar vereceksiniz.

Bachmann 2006 senesi  Temsilci seçimlerinde  şu örnekle gündeme gelmişti. ‘ Eşim bana vergi hukuk konusunda eğitim almamı önerdi. Ben o konudan nefret etmeme rağmen Tanrı’nın emrini anımsadım ‘Kocana itaat et !’ ( İncil Efesliler Bölümü). Bachmann geçen hafta katıldığı medya  panelinde 5 sene önceki yorumunun arkasında durduğunu tekrarladı.

Bachmann’la ilgili ikinci örneğim 3 dönemdir Temsilciler Meclisi üyesi olan vekilin şu anda en çok saldırdığı kurum. ABD’de bulunan EPA Kurumu Türkiye’de ki Çevre Bakanlığının karşıtıdır. Bachmann EPA’yı ‘işsizlik yaratan makine’ olarak yaftalıyor. EPA’yı Başkan olursa kapatacağını söylüyor. Kısacası dindar bir Hıristiyan olarak Minnesota eyaletinden 3 defa seçilme başarısı elde etmiş Alman kökenli politikacı çevreyi korumak için kurulmuş Bakanlığa karşı.

Gördüğünüz gibi inanca dayalı demokrasi anlayışıyla çevreyi koruma anlayışı doğrudan çatışma içinde.

Avrupa’da Durum :

Seküler sistem Avrupa’da köklü bir geleneğe dayanmakta. Bu geleneğin çekirdeğini de Fransızların geliştirdiği, Türkiye’nin kuranların da adapte ettiği ‘laicite’, laiklik, oluşturmakta. Laiklik genel anlamda dini inançların kamusal alanda ifadesinin sınırlandırılması olarak anlaşılmakta.

Laiklik konusunda Avrupa çok hassas. Özellikle Müslüman göçmenlerin sayısında ki artışın Avrupa’nın liberal demokrasi anlayışını ve ‘Aydınlanma Devri’ değerlerini tehtid altında bıraktığı görüşü prim yapmakta.

Avrupa’da çevre mi inanç mı konusunda ilginç bir tabloyla karşılaşıyoruz. Örneğin, laik bir cumhuriyet olan Fransa, nükleer enerjinin en yaygın olduğu ülkelerden birisi.  Buna karşılık çevreci partinin güçlü olduğu Almanya’da nükleer enerji tam bir tabu.  Derin ekoloji kavramının doğduğu coğrafyada ise İskandinavya.

Müslümanların Avrupa’da ki sayısı inanca dayalı demokrasiyle çevre bilinci konusunda ne  kadar gerilim yaratacak henüz belirsiz. Şu an Müslümanların Fransız tipi laikliğe yaptıkları en büyük eleştiri Fransa’nın Katolik Kilisesi gibi kurumları ılımlı olarak tanımlayıp inançlı vatandaşlarıyla devlet arasında arabulucu rolü oynatması.

Kapitalizm’e geçişte en büyük ağrıları çekmiş Avrupa’nın henüz din ve çevre konusunda ciddi bir çatışma içinde olduğunu görmüyoruz. 

Türkiye Ve Bölgesi :
 
Sonbahar yaklaşırken ‘Arap Baharı’ güze dönüşecek mi?  Hep beraber göreceğiz. Bu köşede defalarca yazdım. Türkiye gibi demokrasi tecrübesi olan ülkelerde inanca dayalı demokrasi anlayışı giderek ivme kazanmakta. Türkiye’ye özel, bu gelişmenin birde nostaljik  Osmanlı boyutu bulunmakta. Daha önce defalarca belirttiğim gibi Sünni İslam ve demokrasi anlayışı şu anda yükselen değer. 

Mısır’da aynı Sünni izdüşümünü beraberce yaşayacağız. Tabii ki arada bir iki askeri müdahale de süreç in parçası olacak.  Suriye’de demokrasiye geçiş yine aynı şekilde inanca dayalı çoğunluk Sünni Müslümanların inisiyatifinde olacak.

Kapitalizme Hızlı Geçiş :

Müslümanlık geleneğinde, hem başlangıç hem gelişim olarak, literatürde ‘Merchantalist’ denilen ticari toplum öğelerinin ağır bastığını görüyoruz. Merchantalist kapitalizm üretimden çok lojistik ve aracı fonksiyonlarına ağırlık verdiği için doğa ve çevreyle doğrudan çatışmaya girmemekte. Şu anda sadece Batı gibi genelde ileri sanayi  ve post-endüstriel toplumlarda çevre bilincinin ağır bastığını görmekteyiz.

Türkiye ve çevresindeki ülkeler henüz orada değiller. Ne ki hızla sanayileşen Türkiye’nin  kabaran enerji iştahı HES enerji  üretiminde çevreyle ilk çatışmaya girdi.

Türkiye ve bölgesinde şimdilik  inanca dayalı demokrasi  oluşumunun çevreye dayalı derin ekoloji ve sürdürülebilir kapitalizmin önünde gitmekte olduğunu görüyoruz.

Türkiye özeline baktığımızda sağda Sünni çoğunluğu temsil eden AKP var. Solda ise doğduğu ilk günden bu yana kişilik arayışında içinde olan bir CHP. Laikliğin koruyucusu, Kemalizm’in bekçisi, Alevilerin temsilcisi, derin devletin partisi CHP.

Türkiye hızla kapitalizm merdivenlerini tırmanırken çevrecilikten esinlenen bir sol partinin doğuşu benim için sürpriz olmaz. Unutmayalım artık öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, Yunanistan vakasında gördüğümüz gibi, global sermaye, ulus devlet modelinin kullanım tarihini bitirdi. 
Diğer Yazıları
31 Mart Vakası & 31 Mart Yerel Seçimleri
Bir Türk Kedisinin Amerika Macerası
Yüzde 0,0055