Madencinin kara talihi

Güncelleme:
Zonguldak'ta geçen hafta pazartesi günü öğle saatlerinde yaşanan maden ocağı faciası tüm ülkenin yüreğini dağladı. Yeraltında mahsur kalan madencilerin cesetlerine ancak perşembe günü öğle saatlerinde ulaşılabildi.
 
Bu maden kazasında devletin bir eksikliği, sorumluluğu var mı? Masa başında hazırlanan ve onaylanan evraklar üzerinde sürdürülen gerçeklikten uzak kontroller daha kaç can alacak? Çok tartışıldı, günlerce de tartışılacak, tartışılmalı da.
 
Madenlerde çalışma yapılabilmesi için teknik eksikliklerin giderilmesi, metan gazı ölçümlerinin otomatik yapılması, havalandırma kanalları ve acil çıkış koridorlarının oluşturulması gerekiyor. Fakat bu kontrol ve ölçümler hep evrak üzerinde kalıyor.
 
İşçi güvenliği konusunda hükümetin karnesi o kadar kötü ki: Hatırlayın; 2009 yılı Mayıs ayında Çalışma Bakanlığı, Bursa’daki maden ocağında teknik eksiklikler tespit etmiş, firma bu eksiklikleri giderip, ondan sonra çalışmalara başlaması gerekirken, eksikliklerin giderilmesi için Aralık ayına kadar 8 aylık süre verilmiş ve neticede bu maden 19 işçiye mezar olmuştu.
 
Son 2,5 yılda 180 emekçi kömür madenlerinde hayatını kaybetti. Bu ölümlerin tek sebebi insanı ve emeği yok sayan kapitalist zihniyettir. Madenciyi öldüren kader değil, sömürü ve yağma düzenidir! Özelleştirme ve sendikasızlık başlı başına bir sorundur.
 
Başbakan Erdoğan maden faciası hakkında konuşurken “ölümler madencinin kaderinde var” diyerek yürekleri bir kere daha yaktı. Devletin, hükümetin bu gibi facialarda ilk görevi, varsa sorumluları cezalandırmak olmalıdır. Elbette her ölümün bir kader boyutu var ama bu boyut siyasileri ilgilendirmiyor. Kısacası madencinin kara talihi madenlerdeki kömür karası değil, iş güvenliğine yeterli önemi vermeyen siyasi iktidara sahip olmaktandır.
 
Başbakan, kader vurgusunu yaparken dünyada 24 ülkenin onayladığı ama hükümetin "maden güvenliği yasasını" hala neden imzaladığının mantıklı bir açıklamasını da yapmalıydı. Dünya ülkelerini gezmekle ve bütünleşme ile övünen başbakan ve hükümet üyeleri gittikleri ülkelerde yıllardır neden maden kazaları yaşanmadığını da bir zahmet araştırsalar iyi olur!
 
Öyle ya da böyle günler geçiyor ve ateşin düştüğü ocaklar yanmaya devam ederken unutuluyor her şey. Her ölüm ardında gözü yaşlı eşler, ciğeri yanan anne-babalar ve zavallı yetim çocuklar bırakıyor. Kimse düşünmez, maden göçüklerinde hayatını kaybedenlerin aileleri, eşleri, çocukları ne yaparlar, nasıl geçinirler, günlük ihtiyaçları kim tarafından ve nasıl karşılanır?
 
Sonuçta devletin denetimsiz bıraktığı ve bilinçsizce özelleştirdiği ocaklardan cesetler çıkmaya devam ediyor ve geride gözü yaşlı hatıralar kalıyor. Bir tarafta genç yaşında trilyonluk servet yapan çocuklar varken, diğer tarafta öksüz kalan gözü yaşlı çocuklar hayat mücadelesine erken başlamak zorunda kalıyorlar.
 
Yerin metrelerce altındaki ocağa kömür değil ekmek çıkarmaya giren ama kömür asansöründe cansız bedeni çıkarılan bir babanın bıraktığı boşluğu ne doldurabilir? Koca bir hiçtir bu. Yaşayan bilir.
Diğer Yazıları
Atatürk'ün koltuğu işgal edilmesin
Bu yazıyı yirmi yıl sonra hatırlayacaksınız
TİP’e bak!
Cumhuriyet sensin
Vicdanlar kanarsa insanlık yaşar