Politik Risk

Güncelleme:

Yaşam göze alınabilir riskler ile kazanım beklentileri arasında dengeleme gerektirir.

Siyasette, iş dünyasında, sanat ve spor alanında, hatta akademik yaşamda, risk almadan başarı şansı ‘muhtemeldir, ama mümkün değildir’.

İdeal olanı; kazanmaya talip olanın riski de üstlenmesidir; halkın veya gelecek kuşakların sırtına yıkılan risklerden ‘başarı’ tahvil edilememesidir… 

Yarışma, çatışma ve uyum süreçlerinde iç içe geçmiş sistemlerin dünyasındayız…

Siyaset ve iş dünyası da böyle… Bir diğeri ile etkileşim halinde… 

“Risk” her iki kurumun bütün aktörleri için geçerli bir olgu... ‘Riski yönetmek, bilgi çağının takım oyununa ve gerçekçi projeksiyona bağlı.

O arada, “politik risk” ilk çağrışımının aksine, siyaset dünyasından çok iş dünyası ve (yabancı) yatırımcılar açısından kullanılan bir kavram. 

Bu kavram, ülkelerin siyasal ve yasal istikrarını değerlendiren sigorta şirketlerince ete kemiğe büründürülüyor.

Bu anlamda Türkiye’de yatırım yapılması açısından “kabul edilebilir riskli ülkeler” arasında sayılmaktayız. 

Bizim girişimcilerimizse, kural tanısalar bile adeta risk tanımıyorlar!.. 

Türki Cumhuriyetlerden Afrika’ya, Balkanlardan Orta Doğu’ya 2010 verileriyle, çoğu “en riskli” toplam 27 ülkede, 18 milyar 577 milyon dolar müteahhitlik hizmeti başta olmak üzere bir çok alanda yatırım yapmış bulunuyorlar.

Ancak risk aynı zamanda bir maliyet faktörü ve o nedenle de rekabetle ilintili bir durum…

Politik risk faktörü arttıkça, ödenmesi gereken sigorta bedeli de artıyor; ‘yatırım açısından deneyim kazandığımız pazarlar ve bakir alanlar’ çoklukla böylesi ‘riskli’ yerler...

İşte bu anlamda, teminat mektupları sorunsuz işlem gören yabancı bankalarla çalışan Batı’lı şirketler, ya da Çin ve Kore örneğinde olduğu gibi arkasında devlet desteği bulunan rakipleri karşısında bizim yatırımcımızı zorlayan bir rekabet ortamı beliriyor.

Biz, şirketler ve ülke olarak riskini üzerimize aldığımız kazançları yaratırken, karşımızda risk faktörünü geniş bir perspektifte kamu / özel tüzellikleri arasında paylaştıran, dev gibi bankalarına ve fonlarına taşıtan ve risk analizi yapma anlamında popüler erki elinde tutan şirketler ve devletler var.

İşte bizim ortak duyarlığımızı sürdürmemiz gereken konu, yabancılarla rekabet ederken gereğinde devletimizin gücünü ve bankalarımızın etkinliğini daim yanımızda bulmamızdır. 

DEİK’in, Ekonomi Bakanlığı içinde dış yatırımlar için özel bir daire oluşumu önerisi, o arada risk primi desteğinin tartışılmaya başlanması, yanı sıra, analizinden mevzuata, sektörden pazara, girişimcimizin desteklenmesi arayışları, önemli gelişmelere işaret etmektedir.

Türk girişimcisi / yatırımcısı önceki yıllarda dış rekabet yarışına türlü nedenlerle 0-2 geriden başlasa da, dört dörtlük işlerle, gelir ve istihdam yaratmada başarılı sonuçlara imza atabildi. Rekabetin giderek çetrefilleştiği günümüz dünyasında bu başarımını sürdürmesi, bilimsel temelde çalışmasına ve bir ölçüde kamusal açıdan desteklenmesine de bağlı görünüyor.

Diğer Yazıları
Akıl Sağlığını Yitirmekte olan Toplum!
Bir asırlık çınar nasıl batırılır ?
Belediye Encümenleri Böyle mi olmalıydı?
Çöken madencilik politikamızdır
Gıdada fiyat terörü