Savaş nereye gidiyor?

Güncelleme:

Haber3.com yazarı Haluk Özdalga yazdı: ABD ve Rusya, Ukrayna’da karşılıklı sert bir çatışma içinde. Peki savaş nereye gidiyor ?

Dünyada en çok nükleer silaha sahip iki ülke ABD ve Rusya, Ukrayna’da karşılıklı sert bir çatışma içinde.

Kısa sürede netice almak ve Kiev’de kendine bağlı bir yönetim kurma planıyla savaşa başlayan Rusya başarılı olamadı, hedef küçülttü.

Şimdi savaşın ağırlığı doğuda Donbas bölgesinde iki vilayete, Luhansk ve Donetsk’e kaydı. Bu iki vilayetin başkentini ve çevresindeki bölgeyi 2014’de alan Rusya, bu kez tamamını ele geçirmeye çalışıyor.

Ruslar yavaş da olsa ilerliyor. Severedonetsk kenti hariç Luhansk vilayetinin neredeyse tamamını aldılar.

Rusya Severedonetsk’in tamamını ele geçirdiğini bildirdi, ama birkaç gün sonra bu kez Ukraynalılar şehrin yaklaşık %20’sini geri aldıklarını açıkladı. Mahalle mahalle bir çatışma ve o arada korkunç bir yıkım yaşanıyor.

Britanya Savunma Bakanlığı son olarak, Severedonetsk’in iki hafta içinde Rusların eline geçebileceğini açıkladı. Çatışmalar daha sonra herhalde Donetsk vilayetinin kalan topraklarında yoğunlaşacak.

Bölgede Rusya’nın ilerleyişini ve mevcut durumu, BBC’nin mayıs sonu itibariyle yayınladığı haritadan daha ayrıntılı görebilirsiniz.

Bu iki vilayetten sonra Rusya askeri savunma pozisyonuna mı geçecek? Başka hedeflere, mesela Ukrayna’nın deniz bağlantısını tamamen kesmeye mi yönelecek? Belli değil.

Kanlı çatışmaların sürdüğü alan nispeten küçük. Yaklaşık olarak ortalama 150 km. genişliğinde, 300 km. derinliğinde. Yani Konya ilinin eski büyüklüğü civarında (Aksaray ve Karaman dahil).

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski o bölgede günde 100’e yakın askerlerinin öldüğünü açıkladı.

Savaşın değişmeyen kuralı, taraflar kendi kayıplarını az, düşman kayıplarını çok gösterir. Değişik kaynakları kullanarak yaptığım tahmine göre, her iki taraftan günde yaklaşık 200 civarı asker ölüyor.

Uzmanlar, bu tür bir savaşta diğer nedenlerle saf dışı kalan asker sayısını (devam edemeyecek kadar yaralı, esir düşenler, vs.) ölenlerin yaklaşık iki katı tahmin ediyor. Bu varsayımlara göre her bir tarafın ordusu ayda 18 bin civarı eksiliyor.

Savaşın çok daha geniş bir cephede sürdüğü ilk 6-7 haftalık dönemde zayiat sayılarının hayli daha yüksek olduğunu vurgulayalım.

İsveç’in büyük bir gazetesinde cephede savaşan Ukraynalı er Mikhailo ile çarpıcı bir mülakat yayınlandı. Mikhailo 2014 savaşında yine aynı cephede Ruslara karşı savaşmış deneyimli bir asker.

Bu kez koşulların çok farklı ve dayanılması zor olduğunu, Rusların korkunç bir güçle üstlerine geldiğini, her gün 100’den fazla arkadaşının gözleri önünde öldüğünü, “bazı günler 60-70, bazı günler 200’den fazla” kayıp olduğunu anlatıyor. Tabii bunlar Mikhailo’nun cephede kişisel gözlemleri.

Ukrayna’nın nüfusu 44, Rusya’nın 146 milyon. Bu basit sayılar, insan kaynağı açısından Ukrayna’nın savaşa uzun süre devam edebilmesinin daha zor olduğunu gösteriyor. Aşağıda değineceğiz, Zelenski kısa süre önce tam bu hususa değindi.

Ukrayna genel seferberlik ilan etti, Rusya henüz bunu yapmadı. Rusya’daki sertlik yanlısı çevreler, Putin yönetiminin de genel seferberlik ilan etmesini, daha ezici bir askeri güçle Ukrayna üzerine gidilmesini istiyor.

Buna karşılık Ukrayna’nın iki avantajı var. Akerlerin savaş motivasyonu daha yüksek ve Batı’dan silah, istihbarat, askeri danışmanlık, vs. dahil muazzam destek geliyor.

*     *     *

Batı’da Rusya karşıtı geniş görüş birliği oluşmuş görünüyor. Ama aslında, Ukrayna sorununun başlangıcından beri kendini gösteren ve halen devam eden iki farklı yaklaşım var.

Birincisinde başı Amerika-İngiltere çekiyor. Ukrayna’yı NATO üyeliği için teşvik ettiler. 2008’de üyelik başvurusu kabul edildikten, özellikle 2014’den sonra Ukrayna’ya yoğun askeri destek verdiler. En az sekiz yıl süren ‘gizli’ ve şaşırtıcı ölçüde güçlü silah ve askeri desteğin ayrıntılarını, Amerikan kurulu düzeninin gazetesi The Wall Street Journal yayınladı.

İngiltere, daha sonra NATO’ya devredilmek üzere biri Odesa yakınında diğeri Azak Denizi’nde iki deniz üssü inşasına başladı. Sadece bu girişimi dahi Rusya’nın savaş yapmadan kabul etmesinin imkansız olduğunu bilmemeleri imkansızdı.

2021’in son aylarında Ukrayna’nın askeri açıdan tarafsız kalması için Rusya’nın yaptığı öneriyi, ABD müzakereye dahi yanaşmadı.

Rusya’nın saldırısıyla savaş başladıktan sonra yürütülen barış müzakerelerine Ukrayna olumlu yaklaştı, mart ayında savaş bitecek umutları doğdu. Amerika devreye girdi, size her türlü yardımı yapacağız, savaşı kazanacaksınız söylemiyle Ukrayna’yı ikna etti, barış umutları suya düştü.

Amerika gerçekten her türlü yardımı yapıyor. Kongre’ye gönderilen 33 milyarlık yardım paketi geçen ay %20 artırıldı, 40 milyar $ olarak kabul edildi. Önceki 10 hafta içinde verilen 14 milyarla beraber, sadece ABD’nin savaş sonrası parasal desteği şimdilik 54 milyar $ oldu. AB’nin en büyük askeri gücü Fransa’nın savunma bütçesi kadar.

Ayrıca sürekli ve ayrıntılı istihbarat, hedefler için koordinatlar veriliyor, askeri danışman ve paralı asker gönderiliyor. Savaşın Rusya ve ABD arasında geçtiğini söylemek büyük abartı değil.

Bu cephede üçüncü ülke, Batı Ukrayna topraklarını yüzyıllarca elinde tutan Polonya. İktidardaki aşırı sağcı Hukuk ve Adalet partisi sözcüleri, kaybedilmiş vatan toprakları gördükleri o bölgeyi geri almak isteklerini defalarca ifade etti.

Batı medyasında İngiltere’nin (elbet ABD onayı ile) bu düşünceyi desteklediği ama Polonya’ya o işi NATO dışında tutarak başarmasını telkin ettiği haberleri çıktı.

Amerikalı ve İngiliz siyasetçiler yıllarca hatta on yıllarca sürecek, Rusya diz çökene ve ‘Ukrayna zafer kazanana kadar’ savaş istediklerini söylüyor. Ama savaşın siyasi hedefi nedir, açıklamaktan dikkatle kaçınıyorlar.

Hangi koşullar gerçekleşirse Rusya mağlup sayılacak? Rejim değişikliği mi? İşgal ettiği topraklardan çıkması mı? Sadece Şubat 2022 sonrası işgal ettiği yerlerden çıkması mı? Yoksa 2014’de aldığı Kırım ve Donbas’tan da çıkması mı? Hangi koşullar gerçekleşirse yaptırımlar son bulacak?

ABD’nin net hedef açıklamayışın basit bir nedeni var. Temel amaç Rusya’ya azami düzeyde askeri ve ekonomik zarar vermek. Ukrayna tüm enerjisi bitip tükenene kadar, gerekirse son asker ölene dek savaşsın, o arada Rusya ne kadar mümkünse o kadar tahrip olsun, tercihan diz çöksün. Hepsi bu. Ukrayna’nın yaşayacağı kırım ve yıkım ikinci plandaki konular.

Dünyaya liderliğini göstermek isteyen Biden yönetiminin büyük hedefi, Rusya’yı azami ölçüde zayıflattıktan sonra Çin’le hesaplaşmak.

Durumu iyi okuyanlardan biri, ABD’nin eski Dışişleri Bakanı ve strateji dehası Henry Kissinger. Geçen ay Davos’ta Ukrayna hakkında konuşurken araya şu sözleri sıkıştırdı: Washington, ABD-Çin çatışmasından kaçınmalı.

Batı’da ikinci yaklaşımın liderliğini Fransa-Almanya yapıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz şu günlerde hâlâ hem Kiev hem Moskova’yla görüşüyor, mümkün olan en kısa sürede diplomatik çözüm ve barış sağlanması için çalışıyor.

Avrupa’nın ekonomik ve jeopolitik çıkarları savaşın bir an önce bitmesini gerektiriyor.

Daha önce 2008’de Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı çıktılar. Scholz savaştan sadece birkaç gün önce Kiev’e uçtu, Ukrayna’nın gönüllü olarak NATO dışında kalmayı seçmesini önerdi. Savaş başladıktan sonra barış müzakerelerini desteklediler.

Bu girişimlerin tamamını ABD-İngiltere ikilisi engelledi, engelliyor.

Ankara için not: Fransa ve Almanya bu çabaları uygun diplomatik üslup içinde, bağırıp çağırmadan, medya önünde nutuklar çekmeden ve Batı dayanışmasını bozuyor görüntüsü vermeden yürütüyor.

Avrupa ülkeleri arasında Fransa ve Almanya yalnız değil, mesela İtalya gibi başka ülkeler de bu çizgiye yakın duruyor.

O arada Batı içinden ABD-İngiltere çizgisine hiç beklenmedik itiraz sesleri çıkıveriyor.

Güçlü bir çıkış, Amerika’nın en büyük ve herhalde dünyanın en etkili gazetesi New York Times’da yer alan bir yorum oldu (19 Mayıs). Üstelik bir kişi değil, gazetenin yayın kurulu imzasıyla çıktı.

“Ukrayna’daki Savaş Karmaşık Hale Geliyor ve Amerika Hazır Değil” başlıklı yoruma göre Amerika’nın savaştaki hedefinin ne olduğu anlaşılmıyor ve bu durum Avrupa’da uzun dönemli barış ve güvenlik açısından risk doğuruyor. Ukrayna’nın 2014’den bu yana kaybettiği toprakların tamamını geri alması gerçekçi bir hedef değil. Ülkenin siyasi liderleri eninde sonunda acı toprak tavizleri vermek zorunda kalacak.

İkinci çarpıcı çıkış Davos’ta konuşan Kissinger’den geldi. 98 yaşındaki diplomatın müthiş sözlerinin özeti:

Ukraynalılar savaşta gösterdiği kahramanlığı, şimdi barış için gösterecekleri bilgelikle denkleştirmeli. Batı savaşı uzatmamalı, amaç 24 Şubat öncesi duruma dönmek olmalı. Bunun ötesinde savaşa devam etmek Ukrayna’nın özgürlüğünü savunmak değil, Rusya’ya karşı yeni bir savaş anlamına gelir. Ukrayna için doğru rol Rusya’ya karşı Batı’nın cephe ülkesi değil, askeri açıdan tarafsız olmaktır. Avrupalı liderler Rusya’nın Avrupa’daki tarihi rolünü unutmamalı, Çin’le kalıcı ittifak içine girmesine izin vermemeli.

Zelenski ve çevresindeki siyasetçiler Kissinger’e çağ dışında kalmak gibi ağır suçlamalar yöneltti, verilecek bir karış toprakları olmadığını söyledi.

Ama sadece birkaç gün sonra (28 Mayıs) bizzat Zelenski keskin bir dönüş daha yaptı. Televizyon konuşmasında, Kırım dahil 2014’de Rusya’nın işgal ettiği toprakların tamamının savaşarak geri almalarının mümkün olmadığını, o yolu denerlerse yüz binlerce asker kaybedeceklerini açıkladı.

Yukarıda değindik, Ukrayna böyle bir insan gücü kaynağına sahip değil. Zelenski öyleyse niçin Kissinger’in sözlerine karşı çıktı?

Savaşın nasıl biteceği henüz belli değil. Ama gelecek yazımızda yine de bazı öngörülerde bulunacağız.

 

Diğer Yazıları