Suriye Kavşağı

Güncelleme:

Olmayacak yerden tuttuk, sıfır sorun ‘Suriye’de patladı!

80 bin sığınmacı sayısı artacak ve Batı illerine de kaydırılacak, deniyor.

Sığınanların bazıları “hesabı sizinkiler ödeyecek” deyip çarşı pazar geziyorlarmış…

Antakya esnafından, Gaziantep sanayisinden gelen feryatlar, giderek artan ekonomik kayıplar:

“6 Türk fabrikasının kapısına kilit vurulduğu, 3 otelin terk edildiği” haberleriyle boyutlandı.

Bunlar da dahil, 1 milyar dolar hacmindeki 18 yatırımımız çalışamaz halde!

Bu komşu ülkeyle ihracatımız % 62 oranında, ithalatımız % 88 oranında geriledi.

‘Hesabı, esnafımız, sanayicimiz, çalışanımız kısaca, ekonomimiz ödemeye başlamış bile.

Türkiye’nin Güneydoğusu eksenli bir terör sorunu yaşanırken, Irak’ta Türkmenlerin başına her an çorap örülebilecek iken;

Suriye ile adeta ‘kan davasına yönelmek, akılcılığın sınırlarıyla oynamak değil midir?

İzlenilen siyasetin varyantları, oradaki yönetim değişse de kalsa da, bizi, kaybeden safına koyacak gibidir.

Ermeni soykırımı iddialarına karşı haklı olarak özür dilemedik ama, Arap Baharı diyetinde ‘perhiz bozmak, bir gün, Cezayir’i geç tanımış olmaktan öte, pişmanlıklar doğurabilir mi?

Bunu, iyi hesapladık mı?

Kaldı ki, Amerikanın Libya Büyükelçisinin öldürüldüğü son dramatik olaydan sonra Anglo-Sakson kamuoyunda, iyi kötü bir özeleştiri başlayabilir.

Öncesindeki, Tunus, Mısır “değişimleri” Rusya, Çin, geri kalan kim varsa onların; bir ölçüde nötralize olmuşluğuyla, oldu!

Oralarda kum saati çevrildi, araba devrildi, Esad ise sandık koymaya niyetli; referandumdu, seçim idi..

Antik Yunan’ı etkilemiş bir uygarlık birikimine sahip Suriye ve…

Bu içinde bulunduğumuz bölge çok daha sıcak ve Obama, Kasım ayında, belki de “asker bulundurma anlamında daha pasif, diplomasi anlamında daha aktif” bir yenilemeyi oylatacak.

Kamuoyu baskısıyla, ekonominin arkasında silahlanmanın ağırlığı azaltılabilirse, en etkili silahın ekonomi olduğu gerçekliği daha rahat belirebilir;

“maalesef” diye eklemeliyim: bombasız dumansız ama doğal gaz ve petrol sızıntılı sömürü evcilleştirilerek devam edebilir!

Ve fakat nasıl sistem ile rejim farklıysa, yönetici değiştirmek, rejim değiştirmek hiç değildir hele ki, bazı kültürel-coğrafyalarda, genel sistem, rejim değişse bile kolaydan değişmez.

Yani arkaik sosyalizm olur, vahşi kapitalizm olur, kabile demokrasisi olur, etnisite belediyeciliği olur, ‘olur da olur’:

Tadından yenmez! (Sade suya tirit çorbası daim bulunur!)

Peki Şam kapısının daha iyi bir dünyaya açılması,

Dünya’nın tüm pencerelerinde barış melteminin esmesi nasıl olabilir?..

Modern devletin köprülerini Kamunun eğitim, sağlık, sosyal güvenlik hizmetleri üzerinden inşa etmek gerekir.

Bu sosyal inşanın sınırları bellidir, belirli olmak gerekir.

Toplumlar, mühendislik kaldırmaz, içe kapanır.

Batılılaşma –haklı olarak- yabancılaşma diye okunmaktadır.

Buna karşılık, çağa ermek uğruna, bin yıl önceyi yüz yıl sonraya bağlayacak ne ışık varsa:

bulmak, çıkarmak, -maden bulmaktan zor ve önemlidir ve de- değerlidir.

Anılan coğrafyalarda seçim yoluyla katılımsa, kadınların özgürleşmesine bağlıdır.

Skolastik direncin nimet-külfet dengesi içinde sönümlenmesi beklenirken,

İnsancıl bir toplum ve devlet yapısı oluşturma, bir yerde / her yerde özün öze bağlanması:

Kimlikleri eritmeden, insanı ezmeden, devleti pejmürde etmeden bir çıkış sağlayabilir…

Ne yazık ki, bu tercih noktasından uzağız, ateşlerde yandığımız da ondandır.
 

Diğer Yazıları
Akıl Sağlığını Yitirmekte olan Toplum!
Bir asırlık çınar nasıl batırılır ?
Belediye Encümenleri Böyle mi olmalıydı?
Çöken madencilik politikamızdır