Türkiye iç savaşa ve bölünmeye gidiyor !

Güncelleme:

Haber3.com okurları bu yazıyı 18 Ağustos 2009 Salı günü okumuştu. O günden bu yana tam 3,5 ay geçti. Bu yazının amacı, yaklaşan iç savaş tehlikesine dikkat çekmek ve iç savaşı önleyecek tek güç olan, batıya göçetmiş kürt kökenlileri uyarmaktı. " Bir kişiyi uyarsak " kardır diye düşündük.

Ancak, görünen o ki, amacımıza ulaşamadık. Bu kez de " Apo'nun yueri dar " bahanesi ile sokağa dökülenler, yakıyor, yıkıyor...

İstanbul'da geçtiğimiz hafta molotoflarla saldırılan otobüste yaralanan genç kız artık aramızda değil... Diyarbakır'daki gösterilerde dün 1 can daha verdik. DTP'nin İzmir'deki propagandasıyla İzmir'in nasıl ayaklandığını hep birlikte gördük.

Belki bir faydası olur diyerek, bu yazıyı yeniden yayınlıyoruz.

İşte Aydın Özdalga'nın 18 Ağustos 2009'da yazdığı o yazı:

============================================

 

Gelin, önce bu yazının 5 maddelik özetini okuyun.

Beğenmezseniz, başka habere geçersiniz.

1 ) Bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket; ırk, din ya da mezhep ekseninde çıkabilecek iç savaştır.

2 ) Türkiye doludizgin, Türk / Kürt ekseninde bir iç savaşa doğru koşmaktadır.

3 ) Bu muhtemel felekati önleyebilecek tek grup ise, batıya göçerek, kendilerine yeni bir hayat kurmuş olan Kürt kökenli insanlarımızdır.

4 ) Bu insanlar bu felakati , her şeyden önce kendileri için önlemelidir.

5 ) Çünkü muhtemel bir iç savaş ve bölünme sonrası, bu kişilerin batıda şuan ki yaşamlarını sürderebilmeleri, im-kan-sız-dır.

Bu kısa özetten sonra, yazımıza başlayalım.

Önce “ Irk Kimliği “ üzeine bir kaç cümle edelim..

Bugünün dünyasında, sadece tek bir ırktan oluşan ülke yoktur. Belki, yüzyıllar önce kapalı ve küçük toplumlarda böyle ülkeler vardı ama, ulaşım kolaylığı nedeniyle küçülen ve sürekli göç veren dünyada böyle % 100 tek bir ırka dayalı ülke yoktur ve bundan sonra da olmayacaktır.

Türkiye de bu ülkelerden biridir. Türkiye denilen bu ülkede çok sayıda ırka mensup insanlar yaşamaktadır. Bu topraklarda yaşayan millete genel olarak Türk denir.

Tıpkı Fransa’da yaşayan ve Fransız devletine bağlı olan tüm insanlara Fransız denmesi gibi

bu coğrafyada yaşayan bizlere de Türk denir.

Sanmayın ki, Tüm Fransızlar Napolyon’un torunudur. Bugünün Fransa’sında yaşayanların % 15’i, eski Fransız sömürgelerinden gelmiş, çoğu müslüman siyah insanlardır. Ama hepsi artık Fransız olarak adlandırılır...

ABD’yi ise anlatmaya gerek bile yok. 200 yıllık geçmişi olan bu ülkede 500.000 civarında Türk vardır. Ama bu Türk kökenli insanlar, önce “ Ben amerikalıyım “ der, sonra da eğer soran olursa, “ Kökenim Türk “ der.

Hazır konuı ırk kökeninden açılmışken, size kendimden örnek vereyim.

Baba tarafım 16. yüzyılda Bilecik’ten Kosova’ya göçmüş. Anne tarafım 17. yüzyılda Konya’dan Bosna’ya göçmüş. Bu ailelerin Bilecik ve Konya’ya geliş öyküleri ise meçhul. Her iki aile de, Osmanlı’ nın Balkanları fethinden sonra, imparatorluk tarafından oralara yollanmış.

Osmanlı İmparatorluğu Balkan’ları kaybedince de, her iki aile de, yaklaşık 200 – 300 yıl Balkanlarda yaşadıktan sonra, 1800’li yıllarda Anadolu’ya dönmüş ve İstanbul’a yerleşmiş..Türkiye’de doğan annem ve babam tanışmış ve evlenmiş Sonra da ben doğmuşum.

Şimdi söyleyin bakalım, benim ırkım ne ?

Bir an için, her iki ailenin de anadolu’da yaşarken sadece Türklerle evlikik yaptığını ve % 100 Türk ırk yapısını koruduğunu varsayalım. ( Bu da düşük bir olasılık ama, neyse )

Peki, ya Balkanlarda geçen 200 – 300 yılda ne oldu ? Bu konuda ailemizin elinde hiç bir kayıt yok. Ama adım gibi eminim Anadolu’dan Balkanlara gelen bu aileler, bu süre içinde Balkanlarda yaşayan diğer ırklarla evlilikler yaptılar ve diğer Balkan ırklarıyla karıştılar.

Bugün benim DNA’larımı çözmek mümkün olsa, eminim ki, Balkanlardaki ırkların çoğundan izler görülür.

Kim bilir, belki de ben; % 35 Türk, % 25 Arnavut, % 20 Boşnak, % 10 Bulgar, % 5 Hırvat ve de % 5 Romenim.. Yani ben çeşitli ırklardan bir melezim. Tüm insanlar gibi...

Bunu şunun için anlattım.

Bugün Türklük ya da Kürtlük adına nutuk atan insanların, acaba hangisi % 100 Türk ya da % 100 Kürt ?

Bebek katili Apo acaba ne kadar Kürt ? Kalıbımı basarım en fazla % 49,9 Kürt’tür... Gerisi Türk, Irak, Suriye, İran, Ermeni ve Süryani gibi, bölgedeki diğer ırklarların kanı...

Sonuçta hepimiz insanız. İnanın, taşıdığımız kana dayalı ırk sıfatının, Fenerbahçeli ya da Beşiktaşlı olmaktan hiç bir farkı yok. Hepimiz, irademiz dışında, rastlantı sonucu, belli bir ırksal yapıyla doğuyoruz ve kulağımıza “ “Dinimiz fısıldanıyor “

Neyse, bu parantezi kapatıp, asıl konumuza dönelim.

Tespitimizi özetlerken ilk maddede ne demiştik ?

“ Bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket; ırk, din ya da mezhep ekseninde çıkabilecek iç savaştır. “

Bugün 40 yaşın altında olanlar, yani nufusumuzun % 75’i, 1980 öncesi yaşanan Kahramanmaraş ve Çorum olaylarını hatırlamaz. Bu iki kentte çıkan Sunni / Alevi eksenli iç savaşta, sadece 2 gün içinde yüzlerce insanımız, vahşice katledildi. Asker bile olayları ancak 3. gün kontrol altına alabildi.

Eğer siz de Kenan Evren’i yaşlı bir ressam sanan insanlardansanız, lütfen google’a girin ve “ Kahramanmaraş Olayları “ yazarak, vahşeti tüm ayrıntılarıyla öğrenin...

Mezhep ayrımına dayalı bu olaylar sadece 2 kentle sınırlı kaldı. Oysa bugün Türkiye, tüm vatan sathında, çok daha büyük bir tehlike ile yüzyüze. Türkiye dolu dizgin Türk / Kürt ekseninde bir iç savaşa koşuyor. Türkiye’nin bölünmesiyle sonuçlanacak bu iç savaş, Anadolu topraklarında yaşanan en büyük felekat olacaktır.

25 yıl önce Eruh baskını ile başlayan PKK terörünü önleyemeyen beceriksiz siyasi iktidarların sonuncusu AKP iktidarı, son zamanlarda ortaya “ Kürt Açılımı “ diye özetlenen, ama içeriği hala belli olmayan bir kavram atmıştır.

PKK teröründen, daha tehlikeli olan ise Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcisi olmak iddiasıyla yola çıkan DTP’nin tutumudur. Bu parti terör örgütü PKK’yı ve onun eli kanlı lideri Bebek Katili Apo’yu her fırsatta kutsamaktadır.

DTP’nin bu tutumundan daha da acısı, hem bölgedeki çok sayıdaki Kürt kökenli vatandaşımız, hem de büyük kentlere göç etmiş olan ciddi sayıdaki vatandaşımız, her fırsatta yaptıkları yasal ya da yasadışı gösteride, PKK ve Bebek Katili Apo’yu kutsayan sloganlar atmaktadır.

AKP hükümetinin “ Kürt Açılımı “ yaklaşımından sonra, daha da cesaretlenen bu kişiler, artık daha yüksek sesle “ Muhatıbınız Apo’dur “ diyor. Bebek Katili Apo ise, hükümet için, “ yol haritası “ hazırlamakta, siyasi çevreler, hacı yolu bekler gibi, Bebek katili Apo’dan gelecek yol haritasını beklemektedir.

Şehit olan mehmetçiklerden bahsetmeyeceğim. Daha 2 gün önce Adana’da korsan gösteri yapan PKK yandaşları, bir polisi kalbinden bıçaklayarak şehit ettiler.

PKK yandaşları giderek gemi azıya almaktadır.

PKK terörünün 25. yıldönümünde, Eruh’ta sözde festival adına toplanan PKK yandaşları, bu alçak saldırıyı kutlamakta, bu olayda kurşun atan teröröist alkışlar arasında konuşabilmektedir.

Ve daha da acısı, aynı saatlerde, bu olayda şehit olan “ İlk şehidimiz “ mezarı başında sadece ailesi tarafından anılmaktadır.

Yani, bu ülkede terörün sahibi varken, şehidin sahibi yoktur.

Bu, hepimizin ayıbıdır...

Tüm bu akıl almaz olaylar sürerken, sağduyu sahibi vatandaşlar, “ ya sabır “ demektedir.

Peki bu sabır daha ne kadar sürecek ?

Korkarım ki, çok daha fazla değil..

Türkiye’de bir iç savaş- çıkması için tüm koşullar hızla olgunlaşmaktadır.

Sadece bir kıvılcıma ihtiyaç vardır.

Hatırlayın, yaklaşık 9 ay önce, bir gece PKK yandaşları İstanbul Beyoğlu’nda yine sahneye çıktılar ve ortalığı yakıp, yıkıp, “ Yaşasın PKK, yaşasın Apo “ diye slogan attılar.

Arabası yakılan bir vatandaş, çılgına dönerek, evinden aldığı tüfekle PKK yandaşlarına ateş açtı. Allahtan, hem gece olması, hem de bu kişinin silah kullanmakta acemi olması nedeniyle, kimse ölmedi. Bu kişinin yanında olan arkadaşları ise, “ Vuramadın şu adamları “ diye tepki gösterdi.

Bu tarihi olayı İHA kameramanı an ve an görüntüledi ve olay TV’lerde yayınlandı.

Bundan sonra olacakları, üzelerek de olsa, tahmin edelim.

İşte felaket senaryosu:

PKK yandaşları yine gösteri yapıp, PKK ve Bebek Katili Apo yanlısı, Türkiye aleyhine sloganlar atıp, ortalığı yakıp yıkarken, üzerlerine ya otomatik silah ile ateş açılacak, ya da bomba atılacak. Sonuç çok sayıda ölü.

Bu saldırıyı belki sabrı taşmış bir kişi bireysel olarak yapacak. Belki de Türk ırkçısı bir gizli örgüt yapacak. Belki de Türkiye’yi bölüp zayıflatarak, bölgedeki enerji kavgasında masadaki en güçlü oyuncu olan Türkiye’yi masadan kaldırmak isteyen bir yabancı ülke istihbarat örgütü yapacak.

Ama ne fark eder ki ?

İç savaş bombasının pimi çekilmiş olacak.

Hemen ertesinde, bu kez Kürt kökenli vatandaşlar tepkilerini göstermek için sokağa dökülecek. Bu kişilerin arasına katılan PKK yandaşları hem yakacak, hem yıkacak, hem de masum insanları öldürecek..

Çatışmalar her tarafa yayılacak. Kahramanmaraş ve Çorum’da olduğu gibi, “ Şurda 100 kişi öldürüldü, burada 300 kişi öldürüldü “ gibi kışkırtıcı yalanlar, cep telefonu, e-mail gibi araçlarla yıldırım hızıyla yayılacak.

Ondan sonrası tam bir felaket.

Önce tüm ülkede sıkıyönetim ilan edilecek. Ama yine de olaylar tamamen kontrol altına alınamayacak. Bugün askere en çok kızanlar bile “ Ne duruyorsunuz “ diye askeri göreve çağıracak. Asker yönetime el koyacak.

Ancak asker bu kez 12 Eylül’de olduğu gibi durumu hemen kontrol altına alamayacak.

Kürt’ler “ Bizi katlediyorlar “ diye feryat edecek. Dünya kamuoyu onları mağdur görecek. Bir sabah bakmışsınız ki, Amerikan 82. Hava İndirme Tümeni, Diyarbakır’a inmiş ve bölgeyi kontrol altına almış olacak.

Böylece Türkiye’nin bölünmesi fiilen başlamış olacak.

Ve tüm bu olaylar, haftalar sonunda değil, sadece 5 - 10 gün içinde gerçekleşecek.

Bu felaket senaryosunun gerçekleşmesi, korkarım ki yüksek bir olasılık.

Peki, bu iç savaş felaketi nasıl önlenir ?

Bence bu felaketi önleyebilecek ve önlemesi gereken tek grup, batı illerine göç etmiş ve burada gerek kendi aralarında, gerekse Türklerle evlenerek, kendilerine bir yaşam düzeni kurmuş olan Kürt kökenli insanlarımızdır.

Önlemesi gereken diyorum, çünkü muhtemel bir bölünmede, en büyük zararı bu insanlar görecektir.

Gelin, felaket senaryomuza, kaldığımız yerden devam edelim...

Bölgede çıkarı olan yabancı ülkelerin müdahalesi ile, Türkiye’nin bölünme süreci başlayacaktır. Türkiye’nin belli bölümü Kürtlere verilecektir. Yani Kürdistan kurulacaktır.

Bölünme sonrası büyük bir göç başlayacaktır. Kürdistan sınırları içinde kalan Kürt kökenli harici kişilerin nerdeyse tamamı, bölgeyi terk edip, Türkiye’ye göçecektir.

Gelelim Türkiye sınırları içinde kalan Kürt kökenli vatandaşlara.

Elimde resmi bir istatistik yok. Ancak İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Bursa ve Antalya gibi büyük kentler başta olmak üzere, batıda yaşayan Kürt kökenli vatandaşımızın sayısının 8 milyon civarında olduğunu tahmin ediyorum.

Bu kişilerden ise, en iyi ihtimalle, 1 milyon kişinin “ Yaşasın ülkemiz kuruldu “ diyerek, koşa koşa Kürdistan’a döneceğini tahmin ediyorum.

Geride kalan 7 milyon Kürt kökenli vatandaşımız ise, Türkiye’de kalmak isteyecektir. Kurulu düzeni olan, işi olan, çocuğunu iyi okullarda okutan kişilerden zaten aksini beklemek akılcı olmaz.

Peki bu kişiler Türkiye’de rahatça kalabilecek mi ?

Gelin senaryomuza devam edelim.

Bölünme sonrası, Türkiye’deki tüm siyasi partiler, siyaset tarihinin çöplüğüne atılacaktır. Asker en kısa zamanda seçim yapıp, kendi vesayeti altında, yarı demokrasiye dönecektir.

Seçim sonunda, iktidara en az % 50 oyla, tek ideoloisi türk ırkçılığı olan bir parti gelecektir. Partinin lideri de, sanıldığı gibi, bıyıklı bir anadolu delikanlısı değil, yurt dışında eğitim görmüş, 40 yaşlarında beyaz diye tanımlanan, modern bir insan olacaktır.

Yeni Türkiye’de, Kürt kökenli insanların tutunabilmesi imkansız gibi olacaktır. Muhtemelen insanlar ırk yapısına göre fişlenecek, nufus kağıdına ırkı bile yazılacaktır. Çıkacak yasalarla, Kürt kökenli insanlar 2. sınıf insan muamelesi görecek, en ufak olayda hapse atılacak, vatandaşlık hakları elinden alınacak, sınır dışlı edilecektir.

Zaten var olan ekonomik kriz ve işsizlik daha da artacaktır. Eğitimsiz ve işsiz insanlar sokağa dökülüp, “ Benim işim yokken, Kürt’e nasıl iş verirsiniz ? “ diye tepki gösterecektir.

PKK’nın bayrak rengi olan kırmızı, sarı ve yeşil trafik ışıkları bile değişirse, kimse şaşmasın.

Yani, özetle yeni Türkiye, Kürtler açısından tam bir faşist ülke ve cehennem olacaktır.

Ben ve benim gibi uygar kişiler bu uygulamaya karşı çıksak bile, gücümüz buna yetmeyecek, bizim gibilere “ Hain “ damgası vurulacaktır.

En büyük acıyı ise, Türklerle evlenmiş Kürtler ve onların çocukları çekecektir. Onların dramı çok daha derin olacaktır. Bir çok aile paramparça olacaktır...

Bilmem şimdi anladınız mı, neden, “ Bence bu felaketi önleyebilecek ve önlemesi gereken tek grup, batı illerine göç etmiş ve burada gerek kendi aralarında, gerekse Türklerle evlenerek, kendilerine bir yaşam düzeni kurmuş olan Kürt kökenli insanlarımızdır. “ diye feryat ediyorum ?

Batı illerine göç edip, burada yaşayan Kürt kökenli kardeşlerim...

Size yalvarıyorum...

Lütfen çok geç olmadan, sokağa çıkın, tavrınızı koyup, sesinizi yükseltin...

PKK’yı ve onun eli kanlı bebek katili Apo’yu kendinizden soyutlayın. PKK rüzgarına kapatılarak, yolundan çıkmış insanlara, bu gerçekleri anlatın. Bölünmenin her iki taraf için de bir felaket olacağını onlara anlatın

“ Kürt yoktur. Karda yürürken kart kurt ses çıkardı “ masalı geride kaldı.

Geçmişte yapılan, Kürt kimliğini inkar eden hatalar için ben, kendi adıma sizlerden özür diliyorum.

Gelin, geçmişe değil, geleceğe bakalım.

Sizin sorununuzda, her insan gibi refah ve demokratik haklar. Gelin, bunun için birlikte mücadele edelim ama, bir ırk için değil, bu coğrafyada yaşayan herkes için mücadele edelim.

Ne kendinizi acıya ve drama, ne de bizi ırkçı ve faşist bir devlete mahkum etmeyin...

Gözlerinizden öperim...

Aydın Özdalga