Türkiye’yi Kaç Kişi İdare Ediyor?

Güncelleme:

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir istatistik verisi beni yıllar öncesine götürdü. Bundan yaklaşık 20 küsur sene önce takdir ettiğim bir mesai arkadaşım olan Kenan’a söylediklerimi billur bir pınar gibi hatırlıyorum. ‘ Sen sandıktan çıkan oylara bakma. Son analizde Türkiye’yi 2500 kişi yönetir’ diye uyarmıştım dostumu. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra bana hak verdiğini söylemişti arkadaşım.

Konuya bu şekilde yaklaşınca haliyle ortaya bir soru, birde kavram kargaşası çıkmakta. Soru doğal olarak kim bu 2500 kişi ve bu yaklaşım hala geçerli mi?  Bu hafta bu sorunun cevabını analiz edeceğim.

Önce isterseniz kavram kargaşası nerede ona bakalım. Başlıktaki kelime tesadüfen seçilmiş değil. Neden ‘ İdare’ fiilini kullandım da, ‘ Yönetmek’ fiilini değil. Belki biricisi eski ötekisi yeni Türkçe şeklinde düşünebilirsiniz ama benim yaklaşımım farklı. Yönetmek çağrıştırdığı kavram ve ruh hali olarak belirli bir kontrol hissini beraberinde getiriyor. Hedef tespit edilmiş, yol haritası elde riskler ve tehlikeler tanımlanmış. İdare etmek ise daha sulandırılmış bir kavram.  Günü kurtar, durumu idare et, ‘yapıyormuş gibi’ davran, cinsinden. Son günlerde kabaran Osmanlı merakına iz düşersek,  ‘İdareyi Maslahat’ yani statükoyu koru duygusunu çağrıştıran bir fiil idare etmek. 

ata-binmis-coban.jpgKim Bu 2500 Atlı?

‘Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik’, demiş şair.  2500 atlı olarak bizimkiler acaba ne kadar neşeliler.  Neşeleri çocuklar gibi mi, bıyık altından mı gülüyorlar. Yoksa mühim adam havasında somurtkan suratlarıyla egoların mı bilemekteler. En iyisi gelin bence konumlarından yani bindikleri atlardan hareket ederek 2500 süvariyi tanımlamaya çalışalım.

Seçilmişlerden başlayacak olursak ‘İcraatın’ başı ve ekibi kesinlikle bu gruba dâhil. Ana muhalefet? Eh işte. Belki kendi bankaları üzerinden etkili olabilecek üç beş atlı. Atanmışlara bakacak olursak, Adalet grubu bir hayli kalabalık. Yargıda bol binek atı var. Eğere kurulan gruba dahil olmakta. Diyanet güçlü bütçesi nedeniyle, Maliye ‘top attırma gücü’ açısından sipahi katkısı yüksek kurumlar. Genel ve özel kurmaylarımızı da listeye eklemeden olmaz. Netekim onlarında vatanı özellikle de iç düşmanlardan koruma görevi, kutsal bir atanmışlık olarak vücut bulmuş.  Son olarak Vakıfları da bu guruba eklersek, Ankara’da sayım işimizi bitirmiş oluruz.

Artık gözlerimizi İstanbul’a  çevirirsek orada hangi binek atına hangi süvariler binmekte yakinen görebiliriz. Tabii bunun için İstanbul’da At Meydanı’na gitmemiz gerekmiyor. (Oralarda at izi it izine karışmış olabilir). Bizim için ekranlarda haberleri pişirenlere, gazetelerde manşetleri atanlara, köşelerinde bağlı oldukları mercilere servis yapanlara bakmak yeterli.

Birde özellikle patronlar arasında göz gezdirmekte fayda görüyorum.  Kendi işinde gücünde savaş veren girişimci çok. Onları söz konusu süvari grubundan tenzih ederim. Ancak gümrük duvarları, döviz kuru, medya sübvansiyonu, faiz oran gibi faktörlere geçimini bağlamış olanlarda var. Kendilerini hedef göstermemek için genelde Ankara’da ata binmiş dublör süvari kullanırlar. Bir ipucu vereyim. Sizler onları her kokteylde boy gösteren vatandaşlar olarak tanıyabilirsiniz. İşte onlarda bu süvari ekibinden.

Gelelim İstatistik Verisine:

Açılış cümlede söz ettiğim veriyi unutmadım. Ankara’da bir kurum var. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu. Rakam onlara ait. 74 milyonluk bir ülke olan Türkiye’de sadece 45 bin kişi evet toplam nüfusun sadece yüzde 0,1 ( yanlış okumadınız yüzde sıfır nokta biri) ülkedeki toplam tasarruf mevduatının yüzde 47 sini elinde tutuyor. Sizin anlayacağınız 75 bin kişi bu ülkenin toplam tasarrufunun yarısına sahip. Titanik gemisini batıran buzdağının görünen kısmından bile daha vahim bir oran.

 Basit bir hesapla 75 bini bölü 2 bin 500’e eşittir 30. Demek ki kanat önderi olarak kamu oyunu oluşturan 75 bin kişinin arasından her 30 kişide biri lider olarak ata binmiş. Sonuçta benim 2500 kişilik benzetmem o kadar da abartılı gözükmüyor değil mi efendim.

Peki değişen bir şey yok mu?

Toz Duman Dağılınca:

Türkiye’de okur-yazarların kronik hastalığı olan toplum mühendisliğine soyunmak istemiyorum. Beni aşar. Uzaktan bakmanın getirdiği bağışıklıkla kronik hastalığa bulaşmadan gözlediğim şu:

Ergenekon, Şike, Bedelli Askerlik, Anayasa Değişikliği, Kıbrıs Sorunu, HSYK, Cemaat, Kürt Açılımı ve benzeri birçok konu başlığının kökünde 2500 süvarinin kim olacağı kavgası yatmakta. Bu sorun bir defa çözüldükten sonra 2500 sayısı değişir mi?

Hep beraber göreceğiz. 

Diğer Yazıları
31 Mart Vakası & 31 Mart Yerel Seçimleri
Bir Türk Kedisinin Amerika Macerası
Yüzde 0,0055