Mine Kırıkkanat'ın, bu yazısı çok tartışılacak !

Mine Kırıkkanat'ın, bu yazısı çok tartışılacak !

Kaleme aldığı yazıları çok tartışılan Mine Kırıkkanat’tan yine olay yaratacak 1 hatta 2 yazı...

Radikal gazetesi ile yolunu ayırıp Vatan gazetesine geçen Mine Kırıkkanat şimdi de Türk – Kürt ilişkilerine odaklandı. Mine Kırıkkanat’ın dünkü ve bugünkü yazıları olay yaratacak.

Önce Mine Kırıkkanat’ın dün Vatan gazetesinde yayınlanan yazısı...

Asalak kardeşlik
Dünya coğrafyasında, sınırları Anglosaksonlar tarafından cetvelle çizilmemiş her ülkenin toprakları canla kazanılmış, her karışı kanla sulanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, topraklarını düşmanın leşkerinden dişleriyle tırnaklarıyla söküp alan, sınırlarını kanla çizen SONUNCU ülkesidir tarihin. Ondan sonra oluşan tüm ülke sınırları, cetvelledir!

Türkler ve Kürtler, bin yıldır bu toprakların tozunu tuzunu birlikte yuttu, nankörlüğü yoksulluğu ve cehaleti paylaştı. Eşkıya olup yollarını birlikte tuttu, balını ağusunu birlikte yaladı.

Bu toprakları omuz omuza savunduklarında, karşılarında ortak düşman vardı. Ne zaman ki düşman ortaklığı bozuldu, birbirlerini ezmeleri gerekti. Kürtler ayaklandı, Türkler ezdi. Türkler güçsüz düştü, Kürtler yeniden ayaklandı.

Biliyorum, Türkiye devleti aşiret düzenini kıramadığı Güney Doğu'yu, besleme reisler aracılığıyla devlete bağlı tutma yolunu seçti. Kürtleri ağalık sistemine terkle, istifa etti cumhuriyet prensiplerinden. Halkına yurttaşlık bilinci aşılamaktansa, tebaa oylarıyla parlamentoya seçilen aşiret reislerini yemlemeyi tercih etti. Biliyorum, PKK'yı asıl 1980 darbesi, ABD'nin solculuğu ezmekle görevlendirdiği Mr. Netekim mezalimi yarattı.

Bölgede cumhuriyet yurttaşlığına gerek duyulduğunda artık çok geçti, bula bula köy korucularını buldular maaşla tutacak…

Hep kötü şeyler de yapmadı! Ama iyi şeyler katarı kaçırılmıştı bir kez. Okullar yaptı yakıldı. Öğretmenler, doktorlar gönderdi, öldürüldüler. Halkla bütünleşen kim varsa delik deşik edildi, havaya uçuruldu. Aşiretler tebaaların yurttaş bilincine kavuşmasını, PKK da "iyi memur" istemiyordu.

Öyle ya da böyle bugün gelinen noktada, Kürtlerin "bizim" dediği bir bölgede Türk olarak yalnızca hakarete uğrayan, silahla korunan, taciz edilen memurlar, okula korkuyla giden memur çocukları, yani "temsili devlet" var. Ama Türk halkı yok o şehirlerde, köylerde... Oysa Kürtlerin "bizim" diyemeyeceği yerlere çok Kürt göçtü ve ne ayrımcılık yapılıyor kendilerine, ne de onlar ayrımcılık yanlısı zaten. Şimdilik.

Ama artık etle tırnak, Türkle Kürt sözcüklerinin arasında otuz bin ceset var ve çoğalıyor. Şehre inen aşiretleri, töre cinayetleri, kapkaççı çocuk çeteleri, otopark mafyaları var. Kaçak elektriğini, kaçak suyunu bize ödeten, doğurup sokağa saldığı evlatları suç makinesine dönüşen ve sonra varoşlarda Biji Apo diye bayrak açıp dükkân yağmalayan eşkıyası var.

Aymaz devlet, hâlâ PKK'ya karşı "sadık" Kürt nüfus çoğaltma derdinde. Bizim cebimizden alıp iki karıdan, üç karıdan on yirmi çocuk sahibi cahillere, çocuk başına 20 YTL'den 50 YTL'ye "sosyal yardım" yapıyor (Bkz. Ruhat Mengi'nin 27 Kasım tarihli yazısı).
Şimdi böyle bir kavmin, kafası kadın haklarında ortaçağı aşamamış dernek başkanı, demokrasi var diye çıkıp televizyonlarda: "T.C. Güney Doğu'da işgalcidir, ben Barzani'nin iktidarını tanırım, Atatürk de İngiliz mandacısıydı" deyince…

Türklerde de böylesini sırtında taşımamak, dölünü finanse etmemek, aşiretini, töresini, cehaletini, kısaca yükünü çekmemek, hatta birlikte yaşamayı reddetmek isteği doğuyor.

Federasyon çözüm, diyenler var. Ben federatif bir devlet karşıtı değilim. Ama İspanya'da inceledim: Katalonya ve Bask Ülkesi, en zengin ve kültür düzeyi yüksek, kendilerine yeterli; Madrid'ten beş kuruş almayıp aksine, merkezi yönetime katkıda bulundukları için bunca özerk, tersi değil! Kürt federasyonu isteyen takım, niye bağımsızlık istemiyor? Çünkü hem bayrağını çekip özerk olacak, hem de özerkliğini bizim cebimizden finanse edecek!

Asalak kardeşlik, zoraki beraberlik artık yeter, yağma yok, herkes kendi yoluna diye düşünen Türkler çoğalıyor, benden söylemesi...

* * *



Şimdi de Mine Kırıkkanat’ın bugünkü yazısı...

Türk sorunu nasıl çözülür?

Bu yazıda sözü geçen "Türk milleti", ister Kürt olsun, ister Çerkes, Laz ya da Boşnak vb. kendisini Türk hissedenleri, zaten Türk diye tanıtanları, birleştirici ögeyi dil ve ortak sembolü Türk bayrağı olarak kabul edenleri kapsar. Kimliği altüst, milletten ümmet, ümmetten de zaten ehli Müslimi anlayan gafilleri değil. Öyle okuna...

Türk milleti, kendisinin varlığını, çocuklarının geleceğini ve yaşadığı toprakların dirliğini emanet ettiği bir başbakanın, Türkiye'nin sorunlarına önerdiği çözümleri hayretle izliyor.

Kürt milliyetçisi ve zaten Türkiye'yi parçalamak istediği için "bölücübaşı" diye anılan Abdullah Öcalan ile Başbakan Tayyip Erdoğan, aynı çözümleri öneriyor, ancak babalığını paylaşamıyorlar!

Başbakan, Türkiye'de nüfusa kayıtlı herkesin Türkiye vatandaşı olduğunu yeni keşfetmiş, "üst kimlik" olarak çözüm diye sunuyor ve hayret ki ne hayret, Abdullah Öcalan, "Başbakan'ı onaylıyorum, zaten ben önermiştim" diyor.

En basit, en cahil, en saf Türk'ün aklına, ister istemez şöyle bir soru geliyor: "Yahu Türk'ü Kürt'ü barıştırmak bu kadar basitti de, niye otuz bin kişi ölmeden akıl etmediniz şu üst kimliği?"

Evladını "Vatan sağolsun!" diye şehit veren, şehit vermediğini de ruhu parçalanmış, gözü çıkmış, kolu kopmuş, bacağı kesilmiş geri alabilen yüz binlerce ana baba, AKP'ye oy attıktan iki yol sonra, ne düşünüyor acaba?

Dünyanın en saf, en cahil insanları bile bu kadarcık düşünür...

Diyelim ki çözüm bu kadar basitti ve Tayyip Erdoğan'dan önce kimse bulamadı. Ama en azından, binlerce Kürt'ü Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı savaşmak için dağa çıkartan Abdullah Öcalan'ın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını güle oynaya kabullenmesinde bir tuhaflık yok mu sizce?

Türkiye'nin temellerini dinamitlemekten, binlerce kişinin ölümünden, vatana ihanetten ömür boyu hapse mahkûm olmuş bir suçlunun, PKK'yı Suriye'den yönetir gibi İmralı hapisanesinden yönetmesi tuhaf değil mi?

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nı, bir mahpusun gazetelere manşet olan demeçler vererek "onaylaması" garip değil mi sizce?

Sorun Kürt kimliğiyse, tanındı. Ana dil hakkıysa, o da tanındı. Dünyada bağımsızlık için savaşan örgütler var, ancak bugüne kadar savaşarak kurulan hiçbir federasyon bilinmiyor, çünkü eşyanın tabiatına aykırı! Madem ayrılıkçı, bölücü, cani ve mahkûm PKK lideri DE Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kabul, üstelik "bağımsızlık istemiyoruz" diyor zaten, NİYE HÂLÂ VURUŞUYOR bölgede Türk askerleri ve PKK teröristleri, niye hâlâ tabutlar geliyor düzinelerle... Tuhaf değil mi sizce?

Madem herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve bağımsızlık istemiyor; kime, hangi tehlikeye karşı gönderiyoruz biz oğullarımızı, Türk halkının yaşamadığı, zaten yaşamak da istemediği, zavallı "torpilsiz" memurların devlet başadan çok kuzgun leşe diye titreyerek tutunmaya çalıştığı o topraklara?

Acaba üst kimlik çözümünün üstüne, alkol yasağını DA müjdelesek Apo efendiye, hiç olmazsa "bizim" şehirlerde rahat yaşamaya bırakırlar mı bizi? Ülkedeki tüm kızlar, kadınlar tesettüre girse, Kürt nüfusu artırmak uğruna dört karıdan seksen çocuk yapmaktan cayarlar mı? Her parkın ortasına bir kadın camii, her meydana bir erkek camii kondursak, "birleştirici öge din"dir deyip, PKK bayrağı yerine yeşil hilafet bayrağı sallarlar mı?

Hükümette akıl, Başbakan'da fikir çok! Biri olmazsa biri tutar, bunca belagata Kürt sorunu çözülmezse, Türk sorunu çözülür sonunda!

Vatan
Mine KIRIKKANAT