Ergün Yıldırım hakkında şok suçlama

Ergün Yıldırım hakkında şok suçlama
Güncelleme:

Sözcü yazarı Soner Yalçın, TRT Yönetim Kurulu'na aday gösterilen Yeni Şafak yazarı Prof. Ergün Yıldırım'ın geçmişte Fethullah Gülen cemaatini öven kitabı ve yazılarını hatırlattı.


Yalçın'ın Sözcü'de "Işık süvarilerinin kışlaları" başlığıyla yayımlanan (1 Şubat 2017) yazısı şöyle:

Önce bazı bilgiler:
Adı, Ergün Yıldırım…
Sosyolog. Profesör…
Yeni Şafak yazarı.
Haber kanallarının müdavimi.
Bizler, FETÖ kumpasıyla Silivri zindanına atıldığımız 2011'de bir kitap çıkardı:
“Yeni Türkiye'nin Yeni Aktörleri; AK Parti ve Cemaat.”
Kitaba göre; Türkiye büyük tarihsel anı yaşıyordu. Küllerinden diriliyordu. Resmi ideolojinin tabularını sorguluyordu…
Bunu gerçekleştiren; Erdoğan ile Gülen idi:
“AK Parti, Erdoğan'ın aktörlüğünde yol alan bir gemi. Cemaat de Gülen'in liderliğinde. İki unsur, siyasetin ve sivil toplumun iki önemli liderliğini temsil ediyor. İki hareket, iki lider ve bir ülke. Türkiye'nin son on yıllık tarihi bu hikayede saklı.”
Ama… Yıldırım'a göre, bu solcular/ulusalcılar/milliyetçiler yok muydu; Gülen hakkında ne komplo teorileri yazıyorlardı! Oysa…
“Gülen liderdir, öğretmendir, hocadır; bir diğer ifadeyle Hocaefendidir.”
Tek isteği; “Devleti kurmak ve devleti ele geçirmek amacından öte, devleti değiştirmek çabası içerisinde olduğu söylenebilir” idi!
Ona göre, Cemaat'in Altın Nesli, Mehmet Akif'in idealize ettiği nesil arayışının devamıydı. “Gülen, Altın Nesil projesi aracılığıyla Türkiye'nin toplumsal sorunlarını aşacak şahsiyetlerin yetişmesini amaçlamaktadır. Burada ahlak ve bilim donanarak hareket eden bir elit felsefesi oldukça ağır basmaktadır. Altın Nesil, kendini sosyal sorumluluklara adayan bir kuşağı anlatmaktadır. Işık evler; ışık süvarilerinin kışlaları, hak erlerinin halvethaneleri ve zaviyeleri, gözlerini ilim ve marifetle açıp kapayan kudsilerin varidat iklimleridir…”


“Işık süvarilerinin kışlalarından” çıkan “hak erlerinin” 15 Temmuz'da ne yaptıklarını gördük!..
Şunu biz yazsak; subliminal mesaj vermekten hapisteydik!
Bitmedi…
Övgüde sınır yok

Ergün Yıldırım kitabında Gülen'i, Hz. Muhammet ile özdeştiren cümleler kurmaktan bile geri durmadı: “Gülen'in kişisel yaşamı da hicretin süreklilik taşıyan ruhunu yansıtmaktadır.”


Bu övgünün karşılığını hemen buldu:
Dershane ve özel kolej hocalığından üniversite öğretim üyeliğine “sıçratıldı.” İngiltere'deki Leicester Üniversitesi'ne gönderildi. Ve…
Gülen'e övgü kitabından hemen sonra Yeni Şafak gazetesine köşe yazarı yapıldı. (Makale yazmaya –FETÖ'den Silivri Cezaevi'nde olan Ali Bulaç'ın çıkardığı- “Bilgi ve Hikmet” dergisinde başlamıştı.)
AKP ile FETÖ dershane konusunda kapışmaya başlayınca Yıldırım, FETÖ'nün yayın organı Samanyolu Televizyonu'na çıkarak tavrını Cemaat'ten yana koydu. (13 Kasım 2013)
Erdoğan'ın artık reformcu özelliğini kaybettiğini ifade etmeye başladı. Cemaatcilere pek yer verilmeyen 2011 seçimindeki AKP milletvekili adaylarının çoğunluğunun milliyetçi olmasını eleştirdi. Ardından…
“Soykırım” sözlerinin edilmeye başlandığı dönemde, 1915 tehcirine yönelik Ermeni babaannesini anlattığı “Tehcir Günlerinde Aşk” romanını yazdı.
“Türkiye 1915 ile yüzleşmelidir. Bunun başka yolu yok” diye Agos'a röportaj verdi.
Bu romanı çıkaran Ufuk Kitapları'nın; Gülen'e övgüler dizen, “Gülen'in Paradigması”, “Bir Medeniyet Öncüsü”, “Bir Barış Gönüllüsü” gibi kitapları; ve Hayrettin Karaca, Ahmet Turan Alkan, Sedat Laçiner gibi FETÖ mensubu iddiasıyla cezaevinde bulunan isimler ile; yurt dışına kaçan Gülen'in sağ kolu Prof. Suat Yıldırım'ın “eserlerini” yayınladığının altını çizelim.
Sona yaklaşıyoruz…
Dekanlık yetmedi…

Diyeceksiniz ki:
“Aç artık şu Pandora'nın Kutusu'nu…”
Sabrediniz… Bir-iki cümle daha yazmalıyım.
17-25 Aralık 2013 tarihlerindeki FETÖ operasyonu başarısızlığa uğrayınca Ergün Yıldırım sessizliğe gömüldü. Sadece…
Yeni Şafak'taki köşesinde 2 Şubat 2014 tarihinde şunu yazdı:
“AK Parti ve Gülen cemaati arasındaki çatışmayı derinleştirmek ve yaymak isteyenler keyfince çeşitli okumalar yaptılar. Oysa süren çatışmanın bir aktörünün söylediklerini objektif olarak anlamak ve çatışmanın sulhe dönmesine yardım etmek gibi entelektüel bir sorumluluklarımız var…”
Sonra yine sustu…
Bu arada… Erdoğan tek başına FETÖ ile mücadele ederken, Ergün Yıldırım Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığı'na atandı!
Ve… 15 Temmuz darbesinden iki gün sonra Ergün Yıldırım şunu yazdı: “Gözü dönmüş bu eşkıya, darbeci geleneği yeniden hayata geçirmeye çalıştı.”
Kimdi bu eşkıya?.. Yazıda yoktu!..
Darbeden dokuz gün sonra Gülen'in adını zikredebildi. “Gülen, siyasal cemaat, mehdilik”  başlıklı makaleyi kaleme aldı. “FEDÖ ve Cemaatler” ve “On başlıkta Gülencilik” yazıları yazdı. Gülen hakkında övücü kitap, makaleler yazan Ergün Yıldırım artık diyordu ki:
“Gülenciliği iyi tanımak zorundayız. Çünkü yüzyılın en trajik, en hain ve en sapkın hareketi. Onu tanımadan ne din-devlet ilişkilerini, ne sağcılığı, ne küresel güçlerin Türkiye ilişkilerini ne de geleceğimizi öngörebiliriz.”
Keza… 21 Ağustos 2016 tarihinde, “FETÖ, darbe ve İslamcılar” başlıklı yazısında Gülen'in geçmişte İslamcılara ne kötülükler yaptığını belirtti. Yazdığı 2011'deki 350 sayfalık kitabını unutmuşa benziyordu!
Mesele başkaydı. Operasyonlar hız kesince -yandaş medyadaki kimi kriptolar gibi- haksız uygulamalar yapıldığını belirterek FETÖ ile mücadelenin sulandırıldığını yazmaya başladı! (25 Aralık 2016).
Sonuçta Ergün Yıldırım “kripto FETÖ'cü” mü bilmem.
Bu yazıyı yazmamın sebebi şu:
RTÜK, Ergün Yıldırım'ı TRT Yönetim Kurulu'na aday gösterdi!
Anlayamadığım… Sahiden AKP'yi kandırmak bu kadar mı kolay?..