İstenmeyen yağlar 'aşı' oldu

İstenmeyen yağlar 'aşı' oldu

Yapısal yağ aşılamaları, son yıllarda başta Plastik Cerrahi olmak üzere pek çok tıp alanında heyecan uyandıran yeni bir gelişme.

Yaş aşısı...  Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Akın Yücel, yağ aldırma yöntemiyle elde edilen kök hücreden zengin yağların artık her türlü iyileşmeyen yara, deri kalitesini bozan durumlar, yara izleri, radyoterapi hasarları, kanser sonrası doku kayıpları gibi sorunların tedavisinde aşılama yöntemi ile yaygın olarak kullanılmaya başladığına dikkat çekiyor.

Hollywood yıldızlarından bakımlı kadın ve erkeklerin en gözde estetik uygulaması olan; yağ aldırma işleminde elde edilen yağlara “recycle modeli” geliyor. Vücuttan alınan yağlar diğer bölgelerde dolgu malzemesi olarak kullanılıyor.

Yağ dokusunun kök hücreden zengin bir içeriğe sahip olduğu gerçeğinin bulunması, estetik cerrahideki pek çok operasyon ve uygulamanın da içeriğini değiştirdi. Öyle ki, kemik iliğinden yaklaşık 200 kat daha zengin bir kök hücre içeriğine sahip bu kaynak, artık aşı şeklinde iyileştirici ve onarıcı olarak pek çok vaka türünde kullanılıyor. Bunların başında ise özellikle kanser sonrası memesinin tamamı yahut bir bölümü alınmış kadınların tedavisi geliyor.

Yapısal yağ greftlerinin ya da yapısal yağ aşılamalarının, son yıllarda başta Plastik Cerrahi olmak üzere, pek çok tıp alanında heyecan uyandıran yeni bir gelişme olarak görüldüğünü anlatan Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Akın Yücel, “Embriyolojik kök hücre çalışmalarında yaşanan duraksama sonrasında tıp dünyası, yağ kökenli kök hücrelere yöneldi. Nispeten kolay bir cerrahi teknikle alınabilen ve vücutta pek de istenmeyen yağ dokusunda, kemik iliğinden yaklaşık 200 kez daha yoğun kök hücre bulunduğunun anlaşılması ile mezenkimal kök hücre çalışmaları yağ dokusu üzerinde gerçekleştirilmeye başlandı. Yağ enjeksiyonları sonrasında dokularda gözlenen iyileştirici-onarıcı etkinin, aslında aktarılan yağ dokusunun içerdiği çok sayıda kök hücreye bağlı olduğu düşünülüyor. Yapısal yağ greftleri artık her türlü iyileşmeyen yara, deri kalitesini bozan durumlar, yara izleri, radyoterapi hasarları, doku kayıpları tedavisinde yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Bunların yanı sıra yüz ve el gençleştirme, meme büyütme ve popo estetiği gibi alanlarda da çok sık kullanıyoruz” diyor.

Dikkat edilmesi gereken noktalar da var…

Yağ greftlerinin en önemli sorununun sonuçlarının fazla öngörülebilir olmaması olduğuna değinen Yücel, “Verilen yağın ne kadarının kaldığı, işlemin kaç kere tekrarlanması gerektiği tartışmalıdır. Ancak kesin olan bir gerçek, yağın alınması ve verilmesi aşamalarında kaydedilen ilerlemeler sonucunda, tutma oranlarının giderek yükseldiğidir. Kas içi gibi kanlanan bölgelerde tutma oranları çok daha yüksektir. Artık yağın alınmasında özel kanüller kullanılmakta, alınan yağ santrifüj, yıkama ve süzme, ya da kapalı sistemlerde işlenme gibi çeşitli saflaştırma yoğunlaştırma işlemlerinden geçirilmekte, yine özel kanüller ve teknikler yardımı ile dokuların içerisine verilmektedir. Her bir teknik deneysel çalışmalarla test edilmektedir. Şu anda yaşanmakta olan belirsizliğin de bir süre sonra yerini kanıtlanmış kurallara bırakacağına inanıyorum” diyor.

En büyük tartışma memede yağ greftleri konusunda…

Memeye yağ enjeksiyonlarının, belki de en çok tartışılan bölümü olduğunun altını çizen Yücel, bu alandaki çekinceleri şöyle sıralıyor. Yücel: “Memeye yağ enjeksiyonları, geniş yağ enjeksiyonu yelpazesinin en çok tartışılan bölümüdür. Buradaki çekincelerden ilki, yaşamayan yağ parçalarının kireçlenerek radyolojik incelemelerde kanser görüntüsünü taklit etmesi ve radyoloğu yanıltmasıdır. İkincisi ise, verilen kök hücrelerin yeni kanser gelişimini tetiklemesidir. Yeni geliştirilen uygulama teknikleri ile yağ dokusu, çok küçük parçacılar halinde çeşitli doku katmanları arasına verilmektedir. Bu hem yağın tutma oranını arttırmakta, hem de kireçlenmeleri en aza indirmektedir. Ayrıca yağ enjeksiyonları sadece deri altına ya da göğüs adalesi içerisine yapılmakta, kesinlikle meme dokusunun içerisine verilmemektedir. İşlemin öncesinde mutlaka bir radyoloğun ve meme cerrahının görüşü alınmalı ve hasta bu konuda yeterince bilgilendirilmelidir. Yağ enjeksiyonları ile verilen kök hücreler embriyolojik olmadığından, kanseri tetiklemesi beklenmez”.

Uygulama esnasında yağ dokusundan özel yöntemlerle kök hücrelerin ayıklanması ve yağ greftlerinin bu kök hücreler ile desteklenmesi gerekliliğine dikkat çeken Yücel, “Kök hücreden zenginleştirilmesi yağ grefti adı verilen bu uygulama çok sık yapılmamaktadır. ABD’de yağ enjeksiyonları meme kanseri sonrası onarımlarda neredeyse rutin olarak kullanılmaktadır. Kanser sonrası onarımlarda yağ enjeksiyonları tek başına değil, ama yardımcı bir yöntem olarak çok sık uygulanır. Avrupa’da da kanser sonrası onarımlarda yağ greftleri daha yaygın kullanılmakta. Dünyada Plastik Cerrahi konusunda önder ülkelerden olan Türkiye’de yağ enjeksiyonlarını uyguluyor. Memede yağ enjeksiyonları konusu başkanı olduğum Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği Meme Çalışma Grubu’nun da önde gelen ilgi alanlarından birisini oluşturuyor” dedi.