Apo’ya suikast neden başarısız oldu ?

Apo’ya suikast neden başarısız oldu ?

Bundan 9 sene önce bölücü başı Abdullah Öcalan için düzenlenen suikast nasıl başarısız oldu ? İşte tarihteki sır perdesinin arkasındakiler...

Tarihin akışını değiştiren kamyonlar

Van Valisi Hikmet Tan, 3 Temmuz 2004 günü 09.10 sularında makam aracıyla vali konutundan çıkarak hükümet konağına doğru hareket ediyor. O sırada elinde uzaktan kumandayla caddenin karşısında bekleyen bir terörist, bomba yüklü Lada Samara marka 65 EA 276 plakalı otomobili patlatmak için bekliyor. Tesadüfen olay yerinden hızla geçen bir "kamyon", teröristin planını bozuyor. Terörist, 5 saniye gecikmeli olarak uzaktan kumandaya basabiliyor. Farkında olmadan olay yerinden biraz daha uzaklaşan Vali Tan'ın aracı büyük hasar görüyor ama kendisi sağ olarak kurtuluyor.

Van'da valinin hayatını kurtaran "kamyon", 3 Kasım 1996 günü Susurluk'ta devletin derinliklerine inen çarpık ilişkiler ağını gözler önüne sermişti. 06 AC 600 plakalı Mercedes'e arkadan çarpan "kamyon", o kazada Mehmet Özbay (Abdullah Çatlı) ve Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ'ın ölümüne, Sedat Bucak'ın ağır yaralanmasına yol açmıştı. Bir nevi, tarihin akışı değişmişti.

Ama tarihe "farklı" bir yön vermek isteyenler, kaza yerinde de boş durmadılar. Mesela, Çatlı'nın tüm eylemlerini not ettiği "günlüğü" hâlâ kayıp. Haluk Kırcı, 12 Ocak 1999 günü Emniyet'te verdiği ifadede şöyle diyordu: "Bu çanta, Abdullah Çatlı'nın sürekli yanında taşıdığı, yanından hiç ayırmadığı bir çantaydı. İçinde Mikro Uzi marka bir silah, telefon fihristi, şahsi belgeleri ve günlük benzeri bir defteri vardı. Bordo kaplı telefon fihristinde bütün ilişkilerini yansıtan telefon numaraları yazılıydı. Bu çanta kazadan sonra kayboldu. Eğer çanta bulunursa Susurluk çözülür. Çatlı bütün ilişkilerini o defterine yazıyordu."

Sedat Bucak'ın koruması Ercan Ersoy ise TBMM Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadede, kayıp çantayı Bucak'ın özel şoförü Gani Kızılkaya'nın beyaz bir poşete koyarak sakladığını anlatmıştı. Bucak'ın İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunduğu zarfta da Çatlı'nın bu günlüğü yoktu. Zarftan, Kırcı'nın ifadesinde söylediği "Mikro Uzi" marka silah da çıkmadı.

Yeri gelmişken, küçük bir "sırrı" da burada ben açıklamak istiyorum. Kazanın olduğu gece Sabah'ta çalışıyordum. "Esrarengiz" bir telefon geldi, kazada ölen Mehmet Özbay'ın "Abdullah Çatlı" olduğunu söylüyordu. Araştırınca gördük ki, bu bilgi doğruydu. Sonra bir baktık, diğer gazeteler de aranmış. Belli ki, kimi çevreler bu kimliğin deşifre edilmesinde fayda görmüşlerdi. "Kamyon", bu kez farklı bir misyonun parçasıydı.

İlginç bir hikaye daha var. 1996 yılı mart ayında Mesut Yılmaz Başbakan olunca, MİT'te Kont-Terör Daire Başkanı olan Mehmet Eymür, Abdullah Öcalan'ın öldürülmesini öngören bir proje hazırlıyor. Yılmaz, projeye "onay" veriyor. Fakat hükümet 3.5 ay sürünce, projenin hayata geçirilmesi, Refahyol hükümetine kalıyor. Özellikle Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, projenin "hamiliğini" üstleniyor.

Proje kapsamında, Suriye'de "beyaz" renkli iki Mazda minibüs ayarlanıyor. İkisine de sahte evrakla "aynı" plaka çıkarılıyor. Minibüsün birine askeri mühimmat deposundan 1 ton patlayıcı yükleniyor, diğeri ise boş tutuluyor. Patlayıcı yüklü minibüse "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım, D.F isimli emekli bir astsubay, Şanlurfa'ya bağlı bir ilçenin eski belediye başkanı, Suriyeli bir uyuşturucu kaçakçısı biniyor. Boş minibüste ise sadece bir MİT görevlisi bulunuyor. İlki sınırdan kaçak yolla giriyor, diğeri sınır kapısından geçiyor.

Patlayıcı yüklü minibüs, Öcalan'ın kaldığı Mahsun Korkmaz Akademisi-2'deki evine en yakın noktaya parkediliyor. Bombayı patlatacak iki klipsten birisi Yeşil'de diğeri Suriyeli ajanda. Yeşil, klipsi çektikten sonra diğer arkadaşlarıyla ayrılırken, Suriyeli ajandan hareket için Ankara'dan telefon beklemesini istiyor. O arada bir gazetenin ekinde "Türkiye Apo'nun ensesinde" diye bir haber çıkıyor. Haberde operasyonla ilgili ayrıntılı bilgiler var. Bunun üzerine operasyon erteleniyor. Haberi Suriyeli ajanın sızdırdığı düşünülerek yeni bir ajan bulunuyor.

Ankara'da MİT karargahında ise Öcalan'ın uydu aracılığıyla yaptığı telefon görüşmeleri sürekli dinlenerek, eylem için uygun fırsat aranıyor. Nitekim beklenen an, gelip çatıyor. Öcalan'ın sesi telefonda duyulur duyulmaz yeni Suriyeli ajana hemen haber gönderiliyor, "Acele bombayı patlat" deniyor. Ajan önceden belirlenmiş adrese gidiyor, bir de bakıyor ki, oraya bir kamyon parketmiş. Önünde de park yeri yok. Ajan, eylem noktasından 100 metre kadar uzaklaştıktan sonra ancak park yeri bulabiliyor. Mazda'yı parkedip olay yerinden uzaklaşırken bindiği ticari takside uzaktan kumandayla bomba yüklü aracı patlatıyor.

Patlama o kadar şiddetli oluyor ki, Öcalan'ın kaldığı evin balkonu ve duvarları hasar görüyor. Öcalan'ın da sesi kesiliyor. Bu sessizlik anı MİT'te "Apo öldü" olarak yorumlanıyor. Eymür, sevinçten gözyaşlarına hakim olamıyor, arkadaşlarına sarılıyor. Ne var ki, bu mutluluk anı birkaç dakika sürüyor. Telefonda Öcalan'ın sesi yeniden duyulunca, Eymür ve arkadaşları neye uğradıklarını şaşırıyorlar. Operasyon başarısız olmuş, Öcalan'ın hayatını o "kamyon" kurtarmıştı.

Şimdi şu soruya yanıt arıyorum: Acaba bu kamyonlar olmasaydı, tarih nasıl yazılırdı?

Yeni Şafak [ Şamil TAYYAR ]