Kutlu Doğum Haftası Programı

Kutlu Doğum Haftası Programı

Başbakan Davutoğlu: (3)- "Biz insanları bölen, ayıran, saflaştıran, kutuplaştıran bir anlayışın değil, aşkı ilahiden, aşkı Muhammediye'ye geçip oradan da aşkı insana, her bir insana muhabbet duyan bir anlayışın temsilcileriyiz"- "İster Hitler'i alın, iste

ANKARA (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Biz insanları bölen, ayıran, saflaştıran, kutuplaştıran bir anlayışın değil, aşkı ilahiden, aşkı Muhammediye'ye geçip oradan da aşkı insana, her bir insana muhabbet duyan bir anlayışın temsilcileriyiz." dedi.

Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının ATO Congresium'da düzenlediği ve bu yılki temasını "Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet" olarak belirlediği Kutlu Doğum Haftası'nın açılış programında yaptığı konuşmasında, 1983'te Mescid-i Aksa'yı Zeytin Dağı'ndan izlediğini, 2007'de de Kadir Gecesi'nde bütün bir gece Mescid-i Aksa'da kaldığını anlattı.

Mescid-i Aksa'da kaldığı gece miracı düşündüğünü dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Hazreti Peygamber'in Hira'da tevhidi idrak edişi, bütün bir insanlık adına idrak edişti, tek başına değil. Bütün bir insanlığı külliyen ve kamilen yaşayarak ve yaşatarak bunu idrak etti. Miraca yükselişi de şahsi bir yükseliş değil, bütün insanlık adına bir yükselişti. Dönüşü de bütün insanlığı vahdette buluşturmak için döndü. Hira'ya tevhit için yürüdü, Hira'dan Mekke'ye vahdet için indi. Miraca tevhit için yürüdü, miraçtan yer yüzüne insanları birleştirmek için, vahdet için geri geldi. Onun için tevhit ve vahdet birbirinin mütemmim cüzü ve ayrılmaz parçasıdır."

Tevhidin tek başına insan olma şerefini Allah'ın huzurunda büyük bir onurla yaşamanın adı olduğunu ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:

"Siz, bir kez bunu yaşarsanız sonra dönüp her bir insana aynı şerefi layık görürsünüz çünkü onlar da sizin beşeriyet kardeşinizdir, aynı atadan biraz önce söylendiği gibi gelmişsinizdir. Siz, o şerefi bir kez hissetmişseniz istersiniz ki herkes hissetsin, herkes yaşasın ve ondan sonra sizin ağzınızdan başka bir insana dönük nefret, öfke, hakaret çıkamaz. Çıkarsa o tevhit anlayışını benimsememişsiniz anlamına gelir. O zaman iki uç noktada gider geliriz."

- "İnsanın eşrefi mahlukat olduğu unutulursa sıradan bir varlık haline dönüşür"

Şam, Bağdat, Kudüs ve Medine'yi inşa edenin ahseni takvim, eşrefi mahlukat olduğuna, o mübarek mekanları yıkanların ise sefiller sefili insanlar olduğuna vurgu yapan Davutoğlu, tevhidin idrakinin esmayıhüsnanın idraki ile olacağına dikkati çekti.

Esmayıhüsnayı idrak etmeyen zihnin tevhidi ve tevhidin hayat üzerindeki etkisini de anlayamayacağına işaret eden Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Eğer, insanı evrenin, kainatın merkezi yapıp onu nihai noktada bir kibir ile, tekebbür ile inşa edecek bir yol, bir ideoloji oluşursa bir müddet sonra o ahseni takvimden bir kibir, bir tekebbür hali doğar. Eğer insanın eşrefi mahlukat olduğu unutulursa sıradan bir varlık haline dönüşür. Ama özellikle esmayıhüsnayı anlamış zihinler için, düşününüz, kudret sahibi olduğuna inanan bir devlet reisi için eğer esmayı idrak etmişse kadiri mutlak karşısında kendi kudretinin bir hiç olduğunu anlamak icap eder. Onu anlamayan birisi zanneder ki ebediyen o kudrete sahip olacağım ve işte bazı rejimde kendi halkını katleden zalimler, diktatörler, bu tevhit anlayışından kopuk zihinlerden çıkar. İster Hitler'i alın, ister Esad'ı, ister başkalarını. Evet devlet reisi, kudret sahibi olmak durumundadır. Aksi takdirde insanlara güven ve huzur veremez ama aynı devlet reisi, devlet başkanı, başbakan veya herhangi bir memur, kendimize hitaben söylüyorum, kadiri mutlak olanın Allah olduğu idrakini benimsemiş ise o zaman işte o vakar ile mahviyet arasında bir denge kurulur."

Tevhidin, tevazu, haddini bilme ve muhabbeti getirdiğine işaret eden Davutoğlu, ilmi üzerinden tekebbür yapanların, övünenlerin de bu yolla hareket ettiklerinde o ilimden insanlara zulmeden ideolojilerin çıkacağını aktardı.

Mutlak ilmin ancak Allah'a ait olduğunu "Alim" ismiyle bilen için ise ilminin eriştiği düzey ne olursa olsun tevazu ve mahviyetin beraberinde geleceğine dikkati çeken Davutoğlu, haddini bilmenin kendini bilmek olduğunu söyledi.

- "Her bir insana muhabbet duyan bir anlayışın temsilcileriyiz"

"Bizim ruhumuzu terbiye eden her şey tevhit üzerine terbiye edilmiştir" diyen Davutoğlu, diğer varlıklarından farkın ve Allah nezdindeki güçsüzlük ile zaafın da bilinmesi gerektiğini söyledi.

Sahip olduğu mal, sermaye ve güçle kendisini mutlak mülkün sahibi gibi gören birisinin helal olan mal ve mülkün sınırını başka insanlara zulmedecek şekilde genişletebileceğini dile getiren Davutoğlu, şu görüşleri dile getirdi:

"Halbuki malik olanın ancak Allah olduğunu 'Malik' ismiyle bildiği zaman, sahip olduğu mülkün de Yunus Emre'nin diliyle geçici olduğunu idrak ettiğinde 'Hani bunun ilk sahibi' der ya, ilk sahibinin olmadığı bir mülkün bizi köleleştirmesine izin vermemeliyiz. İşte tevhit inancı, bizi özgürleştiren inançtır çünkü bütün bu hırslara karşı ancak o yolla ruhumuz terbiye edilir. İşte bu, aynı zamanda bizim mahviyet ile ahseni takvim arasında kurduğumuz ilişkidir."

Tevhit bu şekilde idrak edildiğinde insanlara zulmetmek, öfke duymak, onları nefretle karşılamak yerine, onların düzeni, sükunu, ilmi ve mülkü koruyabilmek için basiretle karar vermek ve aynı zamanda da mahviyetle davranmanın gerektiğini aktaran Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Böyle bir tevhit anlayışı, Hazreti Peygamber'in hayatında, önce kendi nefsinde gerçekleştirdiği inkılabın sonra da onun peşinden yürüyen adil devlet adamlarında, himmet, hikmet sahibi ilim adamlarında ve hayır sahibi mülk sahiplerinde tecelli eden bir anlayışı beraberinde getirir. Buradan vahdete geçilir çünkü Hira'dan indikten sonra ya da miraçtan geldikten sonra o tevhidi idrak edip bütün bir insanlığın temsilcisi ve sonrası da bütün bir insanlığın rehberi olup görüp, temsilcisi olarak gidip rehberi olarak döndükten sonra vahdetin yolu açılır. Biraz önce Diyanet İşleri Başkanımızın Hazreti Selmanı Farisi'yi hatırlatması tam da yerindedir. Döner ve Selman ile Bilal'i birbirine kardeş kılar. Birisi Acem'den gelir, birisi Habeş'ten ve onları Kureyş'in ulüvleriyle kendi asabiyesiyle övünen o asil Kureyşlilerle aynı safta buluşturur. Artık ondan sonra işte vahdet başlar. Asabiyetin, etnik bağnazlığın, bu etnik bağnazlığa dayalı ayrımcılığın karşısında sadece aynı tevhidi, inancı benimseyen, vahdet çizgisinde bulunan insan kardeşleri yeni bir medeniyet inşa ederler. Biz, o medeniyetin takipçileriyiz. Biz, insanları bölen, ayıran, saflaştıran, kutuplaştıran bir anlayışın değil, aşkı ilahiden, aşkı Muhammediye'ye geçip oradan da aşkı insana, her bir insana muhabbet duyan bir anlayışın temsilcileriyiz."

(Sürecek)