Kemal Can OCAK : Geçmişten Günümüze Kalecik Karası

Şarap uzmanı Kemal Can OCAK, Türkiye’nin şaraplık üzüm çeşidi olan kalecik karasının hikayesini anlattı.

Bu coğrafyanın emaneti, kadim bir üzüm çeşidi olan kalecik karası inişli çıkışlı bir serüven yaşıyor. Kalecik Belediye’si tarafından uzun bir aradan sonra 2019 yılında tekrar düzenlenen üzüm festivali ile umutlandık. Gelin, geçmişten günümüze kalecik karasının hikayesine birlikte bir göz atalım.

Günümüzde Ankara'ya 70 km uzaklıkta bir ilçe olan Kalecik, aslında Hitit dönemine kadar uzanan köklü bir tarihi mirasa sahip. Yapılan kazılarda bulunan kalıntılar bölgede şarap kültürünün milattan çok öncelere uzandığını gösteriyor. Tarihi ipek yolu üzerinde ve bir dönem yoğun Ermeni nüfusunun yaşadığı Kalecik, bu üzüm sayesinde büyük bir refah yaşıyordu. O dönemde Ziraat Bankası bile büyükşehirlerden sonra 8. şubesini Kalecik'te açmıştı.

Cumhuriyet döneminde bölgede şarap yapan yabancı nüfusun azalması ile birlikte üzümün işlenmesi iyice unutulmaya başlar. Bu tehlike üzerine Tekel İdaresi, 1942 yılında şarap yapımını desteklemek için şarap tesislerinden birini de Kalecik'te kurar. Beton kavlarda "Kalebağ" markası altında üretilen şaraplar sek ve tatlı likör kalecik karası olarak iki çeşitten oluşmaktaydı.

Avrupa kıtasına 19. Yüzyılda Amerika kıtası ile yapılan ticaret esnasında ulaşan bir bağ zararlısı olan fileksera (asma biti), 1960’lı yıllardan sonra özellikle 70'li yıllarda ilçedeki asmaların kökünü kurutarak bölgedeki kalecik karası bağlarını yok eder. Ülkedeki fakirlik ve üstüne üstlük Tekel'in de fabrikasını kapatmasıyla bölgede canlanan şarap üretimi de bitme noktasına ulaşır.

O dönem Ankara Üniversitesi ziraat fakültesi ile Kavaklıdere kaybolmaya yüz tutmuş kalecik karası asmasını kurtarmak için ortak bir proje başlatır. Bu proje kapsamında asma biti ile mücadele eden kalecik karası Ankara Üniversitesi'nin bağ kütüphanesinin güvenli ortamında tekrar çoğaltılır. Sonrasında en iyi klonlar belirlenerek bölgedeki bağcılara dağıtılır.

Uzun çalışmaların meyvesi 1989 yılında tekrar şişelenen kalecik karası ile alınır. Uluslararası yarışmalarda da yoğun ilgi gören bu Türk üzümün adı kısa sürede en kaliteli şaraplarla özdeşleşir. Maalesef bu ilgiyi  fırsat gören Türkiye’nin bir çok yerindeki küçüklü büyüklü üretici, kalecik karasından kısa zamanda para kazanma yarışını başlatır. Piyasada üzümün karakterini yansıtmayan örnekler, yapılan hatalı şaraplar yüzünden tüketici gözünde değer kaybeder.

Büyük uğraşlar sonrası, 2006 yılında Türk Patent Enstitüsi tarafından coğrafi işaret belgesi verilen kalecik karası, Kızılırmak’ın boydan boya geçerek yarattığı mikro klima, kırmızı ve deniz fosili bakımından zengin topraklara sahip Kalecik’te kendini evinde hisseder. Kalecik’ten sonra Denizli'nin Güney ilçesi, Yozgat ve Kapadokya’da bulunmaktadır. Günümüzde butik üreticilerin bu üzüme merakı sayesinde Trakya'ya götürülmüş hatta Antalya'da bile ekilmiştir.

Son 10 yılda yükselişe geçen Türk şarap üreticileri , bilinçlenen ve sorgulayan tüketiciler sayesinde bu zarif anadolu üzümü, damaklarda kendini doğru bir şekilde ifade edebilmektedir. Damakta yumuşak orta tanenler, diri ve tazeleyici asiditesi ile Türk yemeklerinin güzel bir eşlikçisi olmuş hatta üzümü işlemede uzmanlaşan üreticiler sayesinde üzümün karakterinin önüne geçmeden fıçıda dinlendirilen örnekleri bile tatmak mümkün hale gelmiştir.

Elbette son dönemde her şey kalecik karası için toz pembe değil. Daha geçen aylarda Kalecik bölgesinde yatırımları olan ve bir üreticimizin faaliyetlerini durdurduğunu öğrendim. 500 dönüm üzüm bağı sökülecek, bir kısmı ceviz, kalan kısmı ise konut yapımına açılacakmış. Yazık. Ne diyelim, kalecik karasının günümüze uzanan inişli çıkışlı hikayesi ünlü deyiş ”Şarapçılığın ilk yüzyılı zordur .” sözünü hatırlatan ders niteliğindedir.

Sonraki Haber