Koronavirüste korkutan uyarı: ''Uygulamazsak olacakları tahmin edemiyoruz!''

İstanbul Tabip Odası, Covid-19 kapsamında il özelinde alınması gereken acil 5 tedbiri kamuoyuyla paylaştı. Söz konusu beş tedbir acilen alınmadığı takdirde kasım ve aralık aylarından daha kötü bir tabloyla karşılaşılacağına dikkat çekildi.

İstanbul Tabip Odası (İTO) geçtiğimiz bir yıl boyunca Covid-19 kaynaklı en çok vaka ve ölümün gerçekleştiği İstanbul’la ilgili alınması gereken acil 5 önlemi kamuoyuyla paylaştı. İstanbul Cağaloğlu’da bulunan İTO binasında bir araya gelen hekimler, yaptıkları basın açıklamasıyla acilen alınması gereken tedbirleri sıraladı.

Birgün gazetesinden Meral Danyıldız'ın haberine göre İTO Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu, şöyle dedi: “Ülkemizde 11 Mart 2020’de ilk vakanın resmi olarak bildirilmesinden beri hiçbir zaman tam olarak kontrol altına alınamayan COVID-19 salgını daha önce Mart-Nisan 2020 ve Kasım-Aralık 2020’da yaşanan pik değerlerini de geçen en yüksek vaka sayısına ulaşmıştır. İstanbul’da şubat ortasında yüz binde 60 olan aktif vaka sayısı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kademeli normalleşme” açıklaması yaptığı mart ayı başında 111’e, mart ortasında 251’e, bir hafta sonra 401’e, geçtiğimiz hafta ise hızla yükselerek 591’e çıktı. Bu sayı Türkiye ortalamasının üzerinde olup, İstanbul Samsun’un ardından vaka sayısında ikinci en yüksek il durumundadır. Altı hafta içerisinde vaka sayısı 10 kat artmıştır.”

AVRUPA’DA BİRİNCİ, DÜNYADA DÖRDÜNCÜYÜZ

Ülkedeki günlük yeni vaka sayısının Avrupa’da birinci, dünyada dördüncü sıraya yükseldiğini söyleyen Küçükosmanoğlu, salgının ilk pikinde alınan önlemlerin vaka sayısında hızlı bir azalma sağladığını ancak haziran başında kontrolsüz bir şekilde başlatılan açılma nedeniyle salgının tüm ülkeye yayıldığını ifade etti. Prof. Dr. Küçükosmanoğlu, şöyle devam etti: “Yasaklar sürerken lebalep salonlarda yapılan parti kongreleri, kalabalık cenaze törenleri yanında hak arama ve ekonomik/demokratik talepleri dile getiren eylemlere orantısız güç kullanarak müdahalede bulunma/yasaklama bu dönemde de devam etmiş, “pandemi tedbirleri” siyasi iktidarın her türlü muhalefeti baskı altına alma aracı olarak kullanılmıştır. Ramazan ayına endeksli olarak kafe ve restoranların kapatılması ile gece ve hafta sonu sokağa çıkma kısıtlaması ile COVID-19 salgınını kontrol altına almak mümkün görülmemektedir. Sağlık Bakanlığı COVID-19 verilerini şeffaf bir şekilde paylaşmaktan ısrarlı bir şekilde kaçınmakta, veri paylaşım şeklinde keyfi olarak sık değişiklikler yapmakta, ölüm sayılarının olduğundan düşük gösterilmesi pandeminin başından beri ısrarla sürdürülmektedir. Bu nedenle paylaşmakta olduğu veriler kuşku ile karşılanmaktadır. Aşı uygulanmasına geç başlanabilmiştir, uygulama hızı yavaştır. Öncelik sırasında sağlık çalışanları ve 65 üzeri yurttaşlardan oluşan 1’inci grubun aşılanması iki ayı geçen bir sürede tamamlanabilmiştir. 2A öncelik grubunda daha önde yer alan “hizmetin sürdürülebilmesi için öncelikli sektörler” grubunda yer alanların aşılanması tamamlanmadan, hatta bir kısmına hiç başlanmadan bir alt 2B grubuna (60-65 arası kişiler ve eşleri) aşı yapılmaya başlanması karışıklığa yol açmıştır. Bunun yanında ikinci bir aşı seçeneği olarak sunulan Pfizer/Biontech aşısının yeterli miktarda tedarik edilemediği ve dağıtılamadığı görülmüştür. Aşı randevusu alan bazı yurttaşlar aşı yapılamadan geri dönmek zorunda kalmıştır.”

EN ACİL 5 ÖNLEM

Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu da İTO adına İstanbul’daki durumun daha fazla kötüleşmemesi için hızla hayata geçirilmesi gereken tedbirleri şöyle sıraladı:

Yaygın Test/Hızlı Aşılama: Hastalığın tespiti için yapılan PCR testleri başlangıca göre artmakla birlikte hala yetersizdir. Ülkemizde halen uygulanan PCR testi daha yaygın olarak kullanılmalı, bunun yanında daha hızlı sonuç veren testler ile sistematik bir filyasyon planlaması yapılmalı, testlerle hangi varyantların görüldüğü, kümelenmeler ve bulaş kaynakları kamuoyuna açıklanmalıdır. Ücretsiz, güvenli ve etkili aşı siyasi iktidarın bir lütfu değil her yurttaşın en doğal hakkıdır. Öncelik sırasında 2A grubunda yer alanlar başta olmak üzere etkili ve güvenli olduğu kanıtlanmış aşı hızlı bir şekilde tüm yurttaşlara sağlanmalıdır.

Ekonomik-Sosyal Destekli “Kapanma”/Kademeli-Kontrollü “Açılma”: Salgınla mücadelede halk sağlığı önlemlerinin başında toplumsal hareketliliğin kısıtlanması gelmektedir. Salgının bütün seyri sırasında alınması gereken bu önlemin zaman zaman “kapanma” olarak da tanımlanan biçimde sıkılaştırılması gerekmektedir. Ne yazık ki şimdiye kadar yürütülen salgın politikalarının sonucu olarak “kapanma” bugün İstanbul için kaçınılmaz hale gelmiştir.

Göstermelik değil gerçekten yeterli ekonomik ve sosyal desteklerin sağlandığı, kısıtlamaların herkese eşit uygulandığı 28 günlük “adil bir tam kapanma” uygulanmalı; sağlık, gıda, taşımacılık, güvenlik, belediye hizmetleri gibi yaşamsal önemdeki sektörler hariç olmak üzere tüm işyerlerinde çalışma durdurulmalı, çalışmanın sürdürüldüğü sektörlerde mesai saatleri kısaltılmalı, güvenli çalışma ortamı sağlanmalı ve mümkün olan işlerde evden çalışmaya geçilmelidir. Bilimsel dayanağı bulunmayan 65 yaş üzerine özel kısıtlamalar, açık havada kalabalık olmayan ortamlarda bulunmanın kısıtlanması gibi uygulamalar yerine kapalı ortamlarda belli sayının üzerinde bir arada bulunmayı önleyen bir strateji benimsenmelidir. “Kapanma” ile vaka sayılarında azalma sağlanması sonrasında epidemiyoloji biliminin kurallarına uygun şekilde “kademeli, kontrollü açılma” uygulanmalıdır.

Sistematik Filyasyon/Etkili İzolasyon: Salgınla mücadelenin anahtarı “Salgının etkenine, kaynağına ve bulaş yoluna dair bilgileri toplamak, bulaş yolunun tespit edilmesi ile ilişkili örneklerin alınması (su/ gıda/klinik), temaslılara dair bilgileri toplamak, uygun koruma ve kontrol önlemlerinin alınması, salgın raporu yazılması ve ilgililerle paylaşılması” görevlerini kapsayan filyasyondur. Salgınla mücadele için filyasyon çalışmaları sistematik olarak hayata geçirilmelidir. Ancak hastaların ve temaslıların tespiti kendi başına yeterli değildir. Hasta kişilerin izolasyonu ve temaslıların karantina altına alınması gerekir. Bu koşulların ise evlerde sağlanması birçok durumda mümkün olmamakta ve ev içi bulaş ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Bu nedenle kamuya ait yurtlar, misafirhaneler ve benzeri yerler izolasyon ve karantina amacıyla kullanılmalıdır.

Acil Kamulaştırma/Yeniden Sosyalizasyon: Türkiye’nin COVID-19 pandemisiyle mücadelede başarısız olmasının başta gelen nedeni pandemiyle mücadele için uygun birinci basamak sağlık hizmetleri örgütlenmesine sahip olmaması ve bu nedenle salgını hastanelerde karşılamaya çalışmasıdır. Salgınla başa çıkabilmek için birinci basamağı parçalayan düzenlemeden ve liste tabanlı uygulamadan vazgeçilmeli; hızla uygulanacak “Yeniden Sosyalizasyon” programıyla topluma dayalı ve nüfus tabanlı, pandemi ve diğer toplum sağlığı sorunları ile etkili bir mücadele için uygun mimari yapıya sahip kamuya ait binalarda kamu çalışanlarından oluşan eksiksiz bir ekiple koruyucu sağlık hizmetlerinin yürütülmesini sağlayacak birinci basamak sağlık örgütlenmesi hayata geçirilmelidir.

AKP iktidarı döneminde uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlıkta özel sektörün payı büyük artış göstermiştir. COVID-19 hastaları için özellikle kritik olan yoğun bakım yataklarının yaklaşık yüzde kırkı bugün özel sağlık sektörünün elindedir. Ancak geçtiğimiz süreçte yaşanan özel hastane patronlarının COVID-19 hastalarını kabul etmekten kaçınmaları ve/veya hastalardan ücret talep etmeleri benzeri durumların tekrar yaşanmaması için salgını fırsata çevirmeye çalışan özel hastaneler hakkında hızla gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır.

Şeffaf Yönetim/İnsan Hakları Merkezli Pandemi Mücadelesi: Genel olarak siyasi otoritenin, özel olarak Sağlık Bakanlığı’nın pandeminin başından bu yana gerçekleri toplumla paylaşmaması toplumda büyük güvensizliğe neden olmuş ve önlemlere uyumda ciddi sorunlara sorunlara yol açmıştır. Salgınla ilgili bütün veriler başta Türk Tabipleri Birliği ve uzmanlık dernekleri olmak üzere toplumla açık olarak paylaşılmalı, salgın mücadelesinde ilgili bütün kurumlara yer verilmelidir. Diğer yandan COVID-19 salgınıyla mücadelenin bir “güvenlik meselesi” haline getirilerek insan hakları ihlallerinin yaygınlaştırılması; “tedbirler”in her türlü muhalefetin bastırılması, demokratik hakların engellenmesi için kullanılması hiçbir şekilde kabul edilemez. Salgınla mücadele için insan hakları merkezli pandemi mücadelesi uygulanmalıdır.

DAHA KÖTÜ BİR TABLO BİZİ BEKLİYOR

Dr. Osman Öztürk ise kasım ve aralıktan daha kötü bir tabloyla karşılaşacağımızı söyledi: “Salgın sürecinde ‘İtalya olmayalım’ diyorduk ancak kasım ve aralıkta hasta seçmek zorunda kaldık. Bu olay bir hekim olarak çok zor bir şey. Şimdi önümüzdeki süreçte daha kötü bir tabloyla karşılaşacağız. Bu beş tedbir uygulanmazsa olacakları tahmin bile edemiyoruz. Kalp krizi geçiren insanlar hastaneye gitmeye çekiniyor. Bunu gibi birçok örnek var. Bir dizi tedbir alınması gerekiyor ancak bu beş tedbir acilen alınmazsa biz tahmin bile yürütmek istemiyoruz. Tablo çok kötü.”

Sonraki Haber