''Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP barajı geçsin istiyor''

Haber3.com yazarı Bülend Kırmacı, seçim röportajları serisinin ikinci bölümünde Demokratik Sol Parti (DSP) ile konuştu.

HABER3.com - Özel Röportaj - 7 Haziran öncesi parti temsilcileri ile yapacağımız röportaj dizisinin ikincisi ile karşınızdayız… Dün Vatan Partisi ile parti adına Genel Sekreter Dr. Serhan Bolluk’la yaptığımız röportajı yayınlamıştık. Bugün ise sıra Demokratik Sol Parti'de.

Ecevit ile birlikte Türk siyasetine damga vurmuş partilerden biri olan DSP, 2002'den sonra etkili olmamış, %1 civarında oy alarak Meclis'e girememişti. Zaman zaman sosyal demokrat, Atatürkçü, ulusalcı kitleden CHP'ye yönelik tepkilerin ardından DSP'nin sıçrama yapması ve CHP'ye oy veren seçmenin 2. adresi olması ihtimalleri konuşulmuştu. DSP bu seçimde yine iddiasını sürdürüyor.

Haber3.com adına yazarımız Bülend Kırmacı, DSP Genel Sekreteri Dr. Hasan Erçelebi ile partinin seçim çalışmalarını konuştu. 21. ve 23. Dönem Denizli Milletvekilliği yapan Erçelebi, Eğitim Bilimleri alanında doktor. Genel Sekterer, dünyada Türk tarihinin en önemli eğitim hamlelerinden olan Köy Enstitüleri hakkında yapılan iki doktoradan birine sahip.

"ARAŞTIRMA ŞİRKETLERİNE İNANMIYORUZ"

İşte o röportaj:

-    Seçim stratejini nasıl oluşturdunuz? Araştırma şirketlerinden, reklam kuruluşlarından hangi düzeyde yararlandınız? İnternet ortamını ne ölçüde ve nasıl değerlendiriyorsunuz?

HE: Biz Demokratik Sol Parti olarak 2002 yılından bu yana geçen yaklaşık 12-13 yıllık dönemde Hazine’den yardım almayan bir partiyiz. Dolayısıyla, partililerimizin aidatlarıyla, kendi aramızdaki imece usulüyle yaptığımız ekonomik birikimlerle ve rahmetli Ecevit’in iktidardayken biriktirdiği paralarla bu günlere geldik. Dolayısıyla, araştırma kuruluşlarına ve reklam şirketlerine herhangi bir kaynak aktarımımız olmadığı için son zamanlarda bunlardan da yararlanamadık. Biz araştırma şirketlerinin yapmış olduğu araştırmaların doğruluk payından şüphe duyuyoruz her zaman… Çünkü, bu araştırmaların nasıl yapıldığını, künyelerinin ne olduğunu bilmiyorum. O yüzden biz, Türkiye’de yapılan araştırmaların bağımsız denetleme kurumları tarafından da denetlenmesini talep ediyoruz. Çünkü pek çok araştırma insanları yönlendirmeye yönelik… Türkiye’de çok büyük bir kütle var; % 25 kadar “kararsızlar” kütlesi… Bir araştırma yapılıyor, kime ne kadar hangi oranda oy çıkmışsa, bu, dağıtılıyor. Dolayısıyla, büyük sayılar teorisine göre yüzdesi fazla olana fazla veriliyor. Oysa “kararsız” demek, “Ben, mevcut partilere oy vermeyeceğim” demektir, dolayısıyla, kararsızlar da aslında ayrı bir siyasi tavrı oluşturmakta. Ama, bu oran dağıtıldığı zaman bir bakıyorsunuz bir parti % 40 çıkıyor. Biz bu araştırma şirketlerine inanmıyoruz. Rahmetli Ecevit de inanmazdı… Gerçek araştırma, seçimdir. 7 Haziran’da Türk halkı araştırma şirketlerini şaşırtacaktır. Biz, halkımıza güveniyoruz.

İŞSİZLİK VE DOLAYLI VERGİLER

-    Seçimlerde Türkiye’nin ekonomisiyle ilgili hangi temel sorunlara vurgu yapacaksınız?

HE: Türkiye’de gelir adaleti çok bozuldu. İşsizlik en had safhaya ulaştı. Bugün resmi rakamlara göre %12-13 işsizlik; ama bir de umudunu kesen insanların varlığını düşündüğümüzde bunun, %20’lere vardığını düşünüyoruz… Bunun yanı sıra, asgari ücret 900 lira gibi bir rakamdadır. Ülkemizde 5 milyon insan bununla geçiniyor, 11 milyon insan emekli ve yaklaşık 5 milyon insanın da işsiz olduğunu düşündüğümüzde hemen hemen nüfusun yarısının bu asgari ücret rakamı civarında bir rakamla geçinmeye çalıştığı ortaya çıkıyor. Bu gerçekten gelir adaletsizliğinin de bir göstergesi.

Bir de Türkiye’de dolaylı vergiler çok yüksek. Dolaylı Vergi, dünyada en zalim vergidir. Çünkü az da çok da kazanan hatta işsiz de aynı vergiyi verir. Buna karşılık mücevherde KDV de ÖTV de yoktur. Havada ve denizde akaryakıtta KDV ve ÖTV yoktur ama karada her türlü taşıtta; köylünün üretiminde kullandığı mazotta ve vatandaşın kendi arabasını kullanırken tükettiği yakıtta KDV ve ÖTV çok yüksektir. Bugün dünyanın en pahalı akaryakıtını Türkiye kullanmaktadır. Bu, arabası olana da olmayana da yansımaktadır. Pazardan mal alırken, taşımadan kaynaklanan maliyetlere de vatandaş katlanmak zorundadır. Türkiye’de gelir adaletsizliği vatandaşları, zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getirmektedir. İnsanların harcamaları artmaktadır. Mesela, sağlık bir kamu hizmetidir ama sağlıktaki pek çok girdiyi vatandaş karşılamak durumunda kalıyor. Hükümet sağlığı “özeleştireceğim” derken, sağlık hizmetlerini ulaşılamaz hale getirmiştir. Aynı şekilde eğitim de öyle. Eğitim de bir kamu hizmetidir.

"ASGARİ ÜCRET EN AZ 2.000 TL OLMALI"

Biz DSP olarak, halkın, eğitim, sağlık, adalet, güvenlik gibi konularda, mutlaka devletin hizmetlerinden yararlanması gerektiğini düşünüyoruz. İnsanların bu alanlarda hiçbir zaman “namerde muhtaç edilmemesi” gerektiğini düşünüyoruz. O nedenle, biz, bu 2015 seçim bildirgemizde asgari ücretin en az 2.000 TL olmasını, en düşük emekli maaşının da bunun yüzde otuz fazlası olan 2.600 TL olması gerektiğini söylüyoruz.

Zaman zaman bunun kaynağı nerede sorusu geliyor. Türkiye’de aşırı bir vergilendirme vardır. İnsanlar % 18 KDV ödemekte, bunun yanı sıra esnafın yaklaşık %20 vergi yükü bulunmaktadır. Beş defa alış-veriş olsa, bu alış-veriş makul oranda vergilense, kaynağını zaten kendi yaratacaktır.

"BİZ İKTİDARI VERİRKEN BÜYÜME %7,9'DU, ŞİMDİ İSE %2,9"

13 Yıllık İktidar hiçbir şey yapmamış, çok şey yapmış gibi görünmüştür… Ekonomide de hiçbir gelişme sağlamamıştır. DSP’nin “iktidar pahasına” aldığı önlemleri bugüne kadar sürdürebildiği kadar sürdürmüştür, ama bunları revize edemedikleri için büyüme mesela 2,9’lara kadar düşmüştür. Buna karşılık biz iktidarı devir ettiğimizde büyüme 7,9 idi… Bu seçimin en önemli konusu ekonomidir. Ekonomi konusunda yapılabilir vaatler veren partiler öne çıkacaktır.

"DSP İKTİDAR PAHASINA ÖNLEMLER ALDI VE..."

-    Peki demin “DSP’nin iktidar pahasına” aldığı önlemler dediniz. Bunu biraz açar mısınız?

HE: 2002 den birkaç yıl geriye gitmemiz lazım. 1998 yılında Temmuz ayında seçim kararı alındı. Yani “erken bir karar” alındı ve geç uygulandı, seçim kararı ile seçimin yapılması arasında zaman uzuncaydı. Parlamentoda, o arada bir hükümet çıkmadı. Rahmetli Ecevit, “Türkiye’nin en güvenilir insanı” olduğundan bütün partiler, bir ortak uzlaşıyla DSP’nin yaklaşık bir yıla yakın azınlık hükümeti kurmasında anlaştılar. Peki “niçin o zaman bir hükümet çıkmadı?” Çünkü o zaman bir ekonomik kriz vardı, temelini de bankacılık sektörü oluşturuyordu. Bankacılık alanında bir boşluk vardı, “önüne gelen banka kuruyor ve ilk elden kendi kurduğu bankayı hortumluyordu”.

18 Nisan 1999’da yapılan seçimlerde Türkiye’nin birinci partisi olarak çıktığımızda, Türkiye’nin derin bir ekonomik krize sürüklenebileceğini biliyorduk, ama ülkeyi hükümetsiz bırakmamak için koalisyon hükümetini kurduk. Ateşten gömleği bile bile giydik. DSP’nin, 57. Hükümetinin, son döneminde kriz çıkmamıştı terinse önceki dönemden bu kriz geliyordu zaten bizler de bunu görüyorduk.  Ayrıca hükümet olduğumuzdan birkaç ay sonra Marmara depremi ile karşılaştık. Orada çok acı can kayıplarının yanı sıra, o bölge ekonomik üretim açısından da önemliydi, deprem bölgenin de ülkenin de genel dengelerini çok olumsuz etkiledi. Bunu arkasından da bankacılık krizi çıkınca, bu sıkıntıları olabildiğince halkımıza az yansıtmaya çalıştık.

"ABD ECEVİT'İ İSTEMİYORDU BU YÜZDEN UZAKLAŞTIRILDI"

Bizim iktidarımızda ilk çıkan yasaların başında Bankacılık düzenleme yasası yer aldı. Bir yerde kendimiz feda ettik. Düzlüğe çıktığımızda büyüme 7,9 idi. Ama bakıldı ki, bazı çevreler memleket düzlüğe çıkıyor, artık “sol” bir partiye ihtiyaç yok dediler ve partimizi parçaladılar. Buna ek olarak bir de o dönemde ABD’nin Irak’a girme politikalarına Ecevit direndi. Ecevit, “orada komşularımız var, Müslümanlar var, insanların mağdur olmasına benim gönlüm razı olmaz” dediği için bazı çevrelerin tepkisini aldık ve DSP’nin iktidardan uzaklaştırılması gündeme getirildi ve bugünkü iktidar iş başına getirildi.

"BÖLGE MERKEZLİ DIŞ POLİTİKA ATATÜRK'ÜN"

-    Dış Politikaya, DSP’nin bakışını kısaca anlatabilir misiniz?

HE: Dış politika DSP’nin çok özel ilgilendiği bir politikadır. DSP, Atatürk’ten günümüze gelen “bölge merkezli dış politikanın” uygulanmasından yanadır. Nitekim DSP iktidarda olduğu dönemde komşularıyla hep uzlaşı içinde olmuştur. Örneğin 1998 yılında, DSP’nin iktidar olduğu dönemde bölücü terör örgütü Suriye’de konuşlanmıştı orada Atilla Ateş paşa gitti, “bu terör örgütü orada olmamalı” dediği zaman Suriye yönetimi de, onun orayı terk etmesini sağlamıştır. Dolayısıyla DSP’nin dış politikaya bakışı, her zaman, Türkiye’nin yararları ön planda tutularak şekillenmiş ve laik anlayış temeline oturmuştur.

Biz yerli kültürümüze de önem veren, “komşunun külü komşuya ihtiyaçtır” diyen dolayısıyla komşularla iyi ilişkiler içinde olmaya önem veren bir yaklaşımı benimsiyoruz. Kıbrıs’ta sağlanan barışta da DSP birikiminin büyük etkisi olmuştur. Şimdi Suriye ile savaş deniyor, bizim Suriye ile alıp veremediğimiz yok ki… En uzun sınıra sahibiz. “Mayınlar kaldırılsın” diyen hükümet çevrelerine yakın kesimlerden, şimdilerde savaş vurguları yapılıyor… İşte tutarlı dış siyasetin önemi de bu noktada bir kez daha anlaşılıyor…

"KÜÇÜK DEVLETLER İSTENİYOR. BOP'UN PLANI BU"

-    “Güneydoğu Sorunu” ya da “Kürt Sorunu” diye tabir edilen sorun hakkında ne düşünüyorsunuz?

HE: Biz DSP olarak ulusal bütünlükten ve üniter bir devlet olmasından yanayız. Son zamanlarda dünyada özellikle emperyalist ülkeler, üniter devletleri parçalayıp, onları küçük şehir devletleri haline getirmek istiyorlar. Bunun örneklerini Yugoslavya’da Çekoslavakya’da gördük. Türkiye ile de ilgili bu tür projeler olduğunu biliyoruz. BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi’nin) 22’yi ülkeyi kapsayan ve o ülkelerin sınırlarını değiştirmeye çalışılan bir proje olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bugün Türkiye’de Kürt Sorunu diye gündeme taşınan konuyu iyice irdelediğimiz zaman aslında bu sorunun bir insan hakları sorunu olarak ele alınmasının yararlı olduğunu düşünüyoruz.

"FEODAL YAPI KALDIRILMALI"

Bugün kürt yurttaşlarımızın ekonomik yönden sömürüldüğünü düşünüyorsak bunun temel nedeni Güneydoğu bölgesindeki feodal yapıdır. Kürt sorunu diyen yazan çizenlerin bu feodal yapıdan bahsettiklerini görmüyoruz. Oysa, feodal yapıyı kaldırmadan orada insanların eğitilmesi, insanların, insan haklarına kavuşması son derece zordur. Bu sorunun aslı, ülkemizin Kuzeyinde, Güneyinde de görülen yoksulluk sorunudur.

"HAKKARİ VE ŞIRNAK'TA PARALEL MAHKEMELER VAR"

Bu aynı zamanda bir insan hakları sorunudur. Bu ülkenin olanaklarından yararlanma sorunudur, bu bir, kendini ifade etme sorundur. Eğer kendi dilinde konuşma özgürlüğü söz konusu ise, DSP iktidarının son döneminde Kürtçe kursların açılmasını, basında yayında Kürtçenin serbestçe kullanılmasını sağlayan düzenlemeler yaptık. DSP’nin iktidar olduğu dönemde Ahmet Şık’ın da bir kitabında belirttiği gibi Türkiye’de çatışma bitmişti, terör bitmişti, sokaklarda insanlar özgürdü, devletin gücü her yerde hissediliyordu. Bu gün, Hakkari’de, Şırnak’ta “paralel mahkemeler” kurulmuştur, gece sokağa çıkma yasağını terör örgütü koymakta ve uygulamaktadır.

DSP’ye göre bütün insanlar kendilerini özgürce ifade edebilmelidir. Ecevit’in söylediği o eskimeyen sözle; “ne ezen ne ezilen insanca hakça bir düzen”. Eğer biz bu ülkede gelir adaletini, eğitim, öğretim olanaklarını hakça sağlayabilirsek, güvenliği sağlayabilirsek o zaman insanlar niçin etnik kökenlerini ortaya çıkarsınlar. Biz de seçim bildirgemizin adını “Mutlu İnsan, Güçlü Türkiye” koyduk. Eğer bu ülkede insanlar yaşamlarından mutlu olabiliyorlarsa, gelir düzeyleri yükselebilirse, gelir, adaletli dağıtılabilirse, insanlar etnik kökene bakmaz… DSP olarak biz insanların mutlu kılınabileceği yolları, siyaseti biliyoruz. Ama bu hükümet gerginlikten yararlandığı için insanları mutsuz etti. İnşallah güler yüzlü insanların yaşadığı bir Türkiye’yi hep beraber kuracağız.

"SINAVLAR, ENGİZİSYON MAHKEMESİ GİBİ"

-    Türkiye gibi nüfusu genç bir ülkede her seçimde milyonlarca genç yeni seçmen sıfatını kazanıyor. Özellikle genç seçmenlere yönelik DSP’nin söylemleri ve vaatleri hakkında bilgi verebilir misiniz?

HE: Türkiye’de yaş gruplarına göre her yıl okullara 1 milyon yeni öğrenci geliyor. Seçmen nüfusu da her yıl bu açıdan bakılınca 1 milyon artıyor. Türkiye’deki eğitim sistemi gençleri bir yarış atı gibi eleme sınavına tabi tutuluyor. Bu iş üniversite önünde yığılmaya yol açıyor. Biz, Türkiye’de üniversite seçme sınavlarının kaldırılmasını savunuyoruz. Bu sınavlar çağa uyarlanmış bir engizisyon mahkemesi gibi. Son yıllarda iktidarlar planlamadan uzaklaştılar. El yordamıyla iş yapmaktaklar.

DSP bunları düzeltecek. İnsanların yeteneklerini belirleyen ve özellikle üniversite öğrenimine o şekilde yönlendiren bir sistem öngörüyoruz. Lise düzeyindeki çocuklarımızı eğitilebilecek bir alana yönlendireceğiz. Bugün, eğitim bir tür karaborsanın etkisi altındadır. Üniversitelerin birinci sınıflarını genel kültür şeklinde yapılandırıp ikinci sınıftan itibaren gençlerin yetenekli oldukları alanları seçmelerini öngörüyoruz. O arada, eğitim yaşam boyu süren bir hak olarak belirlenmeli, üniversite kapısı da herkese açık olmalıdır. Tıpkı İskandinav ülkelerinde olduğu gibi… Özgüveni yüksek bir gençliği arzu ediyoruz. Gençlerimize de bu yakışır. Gençler ülkenin değeri, serveti ve en başta da insandır. Devlet, insana değer vermelidir.

"MEVCUT PARTİLER AYNI MERKEZDEN YÖNETİLİYOR GİBİ.."

-    Son olarak, 7 Haziran’da DSP nasıl bir sonuç bekliyor. Diğer partiler açısından siz nasıl bir sonucu tahmin ediyorsunuz?

HE: DSP şu anda seçime giren partiler arasında en özgün partidir. Bugün, 12-13 yıldır Meclis’te bulunan partilere baktığınız zaman bunlar sanki “aynı merkezden” yönetilen partilermiş gibi görünüyor. Çünkü iktidar 12-13 yıldır bütün yanlışlarına rağmen büyüdü, muhalefet yerinde saydı ve hiçbir zaman iktidara yol gösterici olamadı. Onu engelleyemedi.

Ne zaman başı sıkışsa ona destek oldular. Nereden biliyorsun? Derseniz, bu, 17-25 Aralık olayları patlak verdiğinde, dolarlar, ayakkabı kutuları medya aracılığıyla yayıldığında, hal böyleyken, ana muhalefet partisi ne yapması lazım; hemen ertesi günü 55 imzayla bir Meclis Soruşturması talep edip o 4 bakan ve o zamanki Başbakan hakkında bir Meclis soruşturması açtırması lazım… Bunu, yapmadı. Uzun bir zaman geçtikten sonra iktidar partisi toparlandı, bir takım deliller belki de yok oldu ve iktidar partisi kendi açtı o soruşturmayı…

"ANA MUHALAFET PARTİSİNİ 'ÜST AKIL' YÖNLENDİRİYOR"

Demek ki aynı yerden yönetilen mekanizma, “üst akıl”, ana muhalefet partisine, Meclis soruşturması açılması yetkisini vermedi! Öte yanda, son, “Suriye tezkeresinde” iktidar partisinin yeterli çoğunluğu yoktu bu sefer de bir başka muhalefet partisi (MHP) çıktı “efendim ben vatan için, millet için oy veriyorum” dedi… Sen bunu vatan için, millet için vermedin, direk AKP için verdin, bunu da herkes biliyor artık… Türkiye’de Meclis’teki dört parti, “halkı aptal yerine koymaktan vazgeçmelidirler”. Bu halk bilinçli bir halktır. Dolayısıyla bu seçimde başta DSP olmak üzere Meclis’e dördüncü bir parti girerse, o zaman bu “ortaklık” bozulacaktır. Onun için halkımızın bilinçli oylarına ihtiyaç var. Ve, halkımız bilinçlidir buna inanıyoruz. Ve Demokratik Sol Parti’nin Meclis’e girmesi demek, bütün oyunların içeride ve dışarıda bozulması demektir. Şunu söyleyebilirim: AKP artık tek başına iktidar değil, seçimden sonra Türkiye’yi bir koalisyon bekliyor. Bu nasıl oluşacak? Demin belirttiğim üst akıl AKP-CHP koalisyonu düşünüyor…

"CUMHURBAŞKANI HDP BARAJI AŞSIN İSTİYOR"

- HDP’nin de barajı aşıp aşmayacağı çok konuşuluyor. Seçim sonrasında olası koalisyon seçeneklerini bu durum etkileyecektir deniliyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
7 Haziran’dan sonra bir erken seçim olasılığı var mı sizce?

HE: Bazı aydınlar seferber oldu HDP’nin barajı aşması için. Buna son zamanlarda Sayın Cumhurbaşkanımız da katıldı. HDP’yi hedef alıyormuşçasına onu gündeme getirerek, “Kürt sorunu yoktur”, şudur budur denilerek, barajı aşmasına katkı yapılıyor… Sayın Cumhurbaşkanı’na da, Sayın Başbakan’a da, Meclis partilerine de verilen görev; HDP’ye el birliğiyle barajı aştırmaktır. Seçimden sonra büyük ihtimalle yukarıda dediğim koalisyon olacak.

ERKEN SEÇİM OLUR MU ?

“Erken seçim olur mu?” sorusuna gelince… Erken seçim olması için Meclis çoğunluğunun kara vermesi lazım. Birincisi iktidara ortak olanlar buna yanaşmaz. İkincisi, basının atladığı bir şeyi söyleyeyim, 7 Haziran’da parlamentonun yaklaşık yüzde sekseni yenileniyor. Bu yeni gelen milletvekilleri özlük haklarını 2 yılda kazanır. Dolayısıyla hiçbir milletvekili, partisi ne olursa olsun, o özlük haklarını kazanmadan erken seçime evet demez. Dolayısıyla 2 yıldan önce bir erken seçim olası değil. Fakat şimdi şöyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor; “AKP tek başına iktidar olmazsa, erken seçime gideriz”. Yok öyle bir şey. Sen zaten iktidar olmazsan o erken seçim kararı alabilme olanağını elinden kaçırıyorsun.

"BUNU BİR TEK DSP YAPTI"

Azınlık hükümetine gelince, Türkiye’de hiçbir parti AKP’ye azınlık iktidarı olanağı tanımaz. Bunu bir tek DSP yaptı. Çünkü ona güvenildi. 7 Haziran seçimleri ilginç gelişmelere gebe, diyebilirim.

"KILIÇDAROĞLU'NDAN OLUMLU YANIT GELMEDİ"

-    Sayın Erçelebi, bilindiği gibi bir % 10 barajı gerçeği var… Bir de, sizin genel siyasal değerlendirmelerinize yakın değerlendirmeler yapan partiler var… Bunlardan bazıları da Meclis dışında. Onlarla veya kendinize yakın bulduğunuz partilerle 7 Haziran seçimlerine yönelik bir dayanışma, bir iş birliği arayışınız oldu mu?

HE: CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na gittik. Ve dedik ki, “Siz, iktidar olmak istiyor musunuz? O halde gelin soldaki bütün partileri toplayalım”. “Bir çatı altında seçime girelim” dedik, ancak Sayın Kılıçdaroğlu’ndan olumlu bir yanıt gelmedi. Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Perinçek, Genel Başkanımızla görüştü. Özellikle Anadolu Partisi ile uzun görüşmelerimiz oldu.

"EGO ŞİŞMESİ VAR, HERKES BANA KATIL DİYOR"

Bütün mesele şöyle; “Türkiye’de bir ego şişmesi” var. Her şeyde anlaşıyoruz, siyasi partiler kanununda bir engel var; siyasi partiler seçim ittifakı yapamazlar ama işte kimin bayrağı altında gireceğiz meselesine gelince, “herkes, benimki” diyor. Böyle olunca da bu birliktelik olmadı.. Biz eksiksiz seçime gren bir partiyiz. Adaylarımız da oldukça nitelikli. Bizim iki gücümüz var Ecevit’in deyişiyle; “Halk ve Hak”. Bu iki güce de inanıyoruz, kendimize ve halkımıza da güveniyoruz.

Sonraki Haber