Babanız ses verebiliyor mu?

2010 yılı "babalar günü", benim 26. babasız geçirdiğim babalar günüm olacak.Koca bir ömür sayılır...

Özden Yolagiden ozden.yolagiden@gmail.com
2010 yılı "babalar günü", benim 26. babasız geçirdiğim babalar günüm olacak.
Koca bir ömür sayılır, nasıl geçmiş, bana sorun... Gittiğinde, daha 11-12 yaşlarımdaydım.
 
Toprakla uğraşıyor, ekmeğini nasır tutmuş elleri ile kazanıyordu. hiçbir şeyimizi eksik etmemek adına tarladan arta kalan zamanlarda ek işler yapıyordu. Sapına kadar emekçi babam, kimsenin hakkını yemedi, ama onun hakkını çok yediler. İnsanlar ben çocukken de kötüydü.
 
Alacağını isterken utanan babam, “Belki parası yoktur oğlum, olsa neden vermesin” diyerek borcunu ötelemekten sıkılmayanları savunacak kadar iyi niyetliydi. Babam son nefesini verene kadar emeğinin karşılığını vermeyenler nefes almaya devam etti oysa. Bir yandan yaz-kış demeden tarla ile uğraştı, bir yandan inşaat ustalığı ve marangozluk yaptı. Hep onurlu, hep başı dik yaşadı.
 
Bu kadar yorgunluğun fazla geldiği bedeni artık rahatsızlanmış ve akciğerleri su toplamaya başlamıştı. Ankara’dakiler dahil, kent kent umut aradılar annemle birlikte. Hastane odalarında kalmaları... Hep bir umut şeklindeki yaşam mücadelesi... 30 Temmuz günü son buldu. Dün gibi hatırlıyorum.
 
Sevdiğin insanı toprağın altında bırakıp eve gitmek, daha doyamamışken üstelik, tarifi zor bir şey. Hasta bile olsa bir gece önce sesini duyduğun, varlığı ile zenginleşen ev içi boş geliyor insana. Duvarlar yüzüne çarpıyor. 
 
Başımdan kaynar suların dökülmesi ile onun toprağa verilmesi aynı etkiyi gösterdi bende. Aylarca,  her gün, aralıksız mezarı başına gidip gözyaşları döktüm, dualar ettim. “Sen gelmiyorsan, beni de al yanına” dedim, yalvardım. Beni severdi bilirdim. Çocuk sesi cennete ulaşırmış. Benimkisi ulaşmamış olmalı ki; O kadar yalvarmama rağmen 26 yıldır uzağız. Ve 26 yıldır her babalar günü göz yaşlarımdan akıyor babam.
 
Her babalar gününde, bayram arifelerinde, davetsiz misafir gibi gelen göz yaşlarımı hiçbir kilit durduramıyor. Çocuğumun yanında ağlamaktan utanıyorum. İtiraf etmeliyim: yıllardır içimdeki boşluğun yarattığı keder ile bu dünya hiç keyif vermedi bana. Hep uzaklara gitmeyi istedim, yanında olacağım günü düşündüm. Babamla aramızdaki ayrılık son bulsun istedim.
 
Şimdi ben de bir babayım. Hiçbir hediye gözümde yok, umurumda da değil. Düşünüyorum da... Nasıl bırakıp giderim 3 yaşındaki kızımı. Gözü yaşlı, ağlamaklı ve büyük bir boşluğun ortasında. Ben nasıl özlüyorsam babamı, o da beni özleyecek. En büyük hediye çocuğumla geçirdiğim mutlu günler benim için. Eminim ki; babam da gitmek istemezdi.
 
Ölüm hayatın içinde ve kimsenin değiştiremediği bir kural... dün vardı, yarın da olacak,ama gel de anlat bunu bir çocuğun yüreğine. Bir çocuk için en büyük işkence, babasız kalmak ve onsuz büyümek... Bir baba için işkence ise çocuğun gözyaşları olmalı.
 
Babası bir el tutumu mesafede olanlar kaybetmesin bu sıcaklığı. Hayatın bitmek tükenmek bilmeyen isteklerine rağmen, biten bir şey var: Ömür. Öpün, koklayın, babalar gününüzü doyasıya yaşayın.
Babalar gününüz kutlu olsun.  
 
">
2010 yılı "babalar günü", benim 26. babasız geçirdiğim babalar günüm olacak.
Koca bir ömür sayılır, nasıl geçmiş, bana sorun... Gittiğinde, daha 11-12 yaşlarımdaydım.
 
Toprakla uğraşıyor, ekmeğini nasır tutmuş elleri ile kazanıyordu. hiçbir şeyimizi eksik etmemek adına tarladan arta kalan zamanlarda ek işler yapıyordu. Sapına kadar emekçi babam, kimsenin hakkını yemedi, ama onun hakkını çok yediler. İnsanlar ben çocukken de kötüydü.
 
Alacağını isterken utanan babam, “Belki parası yoktur oğlum, olsa neden vermesin” diyerek borcunu ötelemekten sıkılmayanları savunacak kadar iyi niyetliydi. Babam son nefesini verene kadar emeğinin karşılığını vermeyenler nefes almaya devam etti oysa. Bir yandan yaz-kış demeden tarla ile uğraştı, bir yandan inşaat ustalığı ve marangozluk yaptı. Hep onurlu, hep başı dik yaşadı.
 
Bu kadar yorgunluğun fazla geldiği bedeni artık rahatsızlanmış ve akciğerleri su toplamaya başlamıştı. Ankara’dakiler dahil, kent kent umut aradılar annemle birlikte. Hastane odalarında kalmaları... Hep bir umut şeklindeki yaşam mücadelesi... 30 Temmuz günü son buldu. Dün gibi hatırlıyorum.
 
Sevdiğin insanı toprağın altında bırakıp eve gitmek, daha doyamamışken üstelik, tarifi zor bir şey. Hasta bile olsa bir gece önce sesini duyduğun, varlığı ile zenginleşen ev içi boş geliyor insana. Duvarlar yüzüne çarpıyor. 
 
Başımdan kaynar suların dökülmesi ile onun toprağa verilmesi aynı etkiyi gösterdi bende. Aylarca,  her gün, aralıksız mezarı başına gidip gözyaşları döktüm, dualar ettim. “Sen gelmiyorsan, beni de al yanına” dedim, yalvardım. Beni severdi bilirdim. Çocuk sesi cennete ulaşırmış. Benimkisi ulaşmamış olmalı ki; O kadar yalvarmama rağmen 26 yıldır uzağız. Ve 26 yıldır her babalar günü göz yaşlarımdan akıyor babam.
 
Her babalar gününde, bayram arifelerinde, davetsiz misafir gibi gelen göz yaşlarımı hiçbir kilit durduramıyor. Çocuğumun yanında ağlamaktan utanıyorum. İtiraf etmeliyim: yıllardır içimdeki boşluğun yarattığı keder ile bu dünya hiç keyif vermedi bana. Hep uzaklara gitmeyi istedim, yanında olacağım günü düşündüm. Babamla aramızdaki ayrılık son bulsun istedim.
 
Şimdi ben de bir babayım. Hiçbir hediye gözümde yok, umurumda da değil. Düşünüyorum da... Nasıl bırakıp giderim 3 yaşındaki kızımı. Gözü yaşlı, ağlamaklı ve büyük bir boşluğun ortasında. Ben nasıl özlüyorsam babamı, o da beni özleyecek. En büyük hediye çocuğumla geçirdiğim mutlu günler benim için. Eminim ki; babam da gitmek istemezdi.
 
Ölüm hayatın içinde ve kimsenin değiştiremediği bir kural... dün vardı, yarın da olacak,ama gel de anlat bunu bir çocuğun yüreğine. Bir çocuk için en büyük işkence, babasız kalmak ve onsuz büyümek... Bir baba için işkence ise çocuğun gözyaşları olmalı.
 
Babası bir el tutumu mesafede olanlar kaybetmesin bu sıcaklığı. Hayatın bitmek tükenmek bilmeyen isteklerine rağmen, biten bir şey var: Ömür. Öpün, koklayın, babalar gününüzü doyasıya yaşayın.
Babalar gününüz kutlu olsun.  
 
Tüm yazılarını göster